Yer altımdan kayıyordu sanki ama bu abime ulaşmam için bir engel olamazdı. Abim görüş açıma girdiğinde hissizleştim. Midem bulanıyordu,başım dönüyordu. Ve içimdeki çoğu duygu ölmüş gibi hissettim.
Ne oldu bize?Neden oldu?Neden bir anda acı çekmeye başladık?Üç günde hayatımızı alt üst etmişlerdi.
Korkum giderek artıyordu. Abimin konuşmasını ne kadar istiyorsam susmasını da o kadar istiyordum. Ağzından çıkacaklar beni korkutuyordu.
Bir şeyler mırıldanıyordu. Duvarın dibine çöktü. Cenin pozisyonunda bir şeyler söyleniyordu.
Ayaklarım geri gidiyordu. Korkuyordum...
Abimi bu hale getiren şeyden ölesiye korkuyordum. Kendimi abimin yanına gidebilmek için zorladım. Önünde diz çöktüm.
Yüzünü ellerimin arasına aldım. Kafasını kaldırdım. Gözlerimiz buluştuğunda acıyla adımı söyledi. Çaresizce bakıyordu.
Gözleri daha da kızarmıştı. Dudakları mosmordu. Yüzü bembeyazdı. Ruhu çekilmiş gibiydi.
Dudaklarını aralayıp tam bir şeyler söyleyecekken gözünden bir damla yaş aktı sol yanağına doğru. Ellerini ellerimin üstüne koydu. Göz yaşları hücum etmişti yanaklarına.
Yüzümün her bir ayrıntısını ezberlemek istercesine inceliyor gibiydi. Sanki bir daha hiç göremeyecekmiş gibi.
Sarıldım. Sıkı sıkı sarıldım. Yüzünü omzuma gömdü.
Belliydi. Biri bizi bırakmıştı. Belki de ikisi. Gitmişti veya gitmişlerdi...
Kafasını kaldırdı. Kulağıma ölesiye korktuğum şeyi fısıldadı. İçimde öyle bir boşluk oluştu ki. Sanki beni uçurumdan boşluğa bırakmışlardı. Boşlukta hissediyordum kendimi. Bende kanatlanamazmıydım. Uçamazmıydım arkasından.
Meleğim derdim hep. Ama nereden bilebilirdim bir gün kanatlanıp bizden uzaklara uçacağını. 5 yaşındayken neden kanatları olmadığını sorardım. Abim bana gülerdi insanların kanatları olmaz diye. Annemse bana gülümseyip cevap verirdi.
"Herkezin kanatları vardır. Herkes kanatlarını tek bir kez kullanabilir. Çok uzağa gitmen gerekirse kanatlanıp uçarsın."
Gitmesinden korktuğum icin hep şunu söylerdim.
"Sen uzağa gitme bizimle kal. Sen uçup gidersen ben çok üzülürüm."
Kanatları çıkmıştı. Uçup gitmişti bizden...
"Meleğimiz uçtu..."
Söylediğim şeye inanmak istemiyordum. Bu bir rüyaydı. Hayır hayır bu bir kabustu. Rüyalar mutlu biterdi. Bu tam bir kabustu.
Ayağa kalktım. Arkamı döndüm ama bakışlarımı hala yerden kaldıramamıştım. Odasının önüne geldim. Bakışlarımı odaya çevirdim. Yatakta hareketsiz duruyordu. Hiç sevmediğim o sese çevirdim bakışlarımı. Ekran düz çizgiydi.
Kapıya yöneldim. Kapıyı açtım koşarak içeri girdim. Yanına çöktüm. Hemşirelerin uyarılarını kulak ardı edip elini tuttum.
Hıçkırıklarım odada yankılanıyordu. Dayanamadım. Bağırmaya başladım.
"Uyan...Bizden gitme. Bizi bırakamazsın sen. Neden kanatlarını kullanıyorsun?Meleğim derken bir gün bizden...Kanatlanıp gitmeni düşünmemiştim."
Hemşireler beni dışarı çıkarmaya çalışırken tek yapabildiğim haykırmak ve debelenmekti.
-----
Nasıl söyleyebilirdim hayranlıkla baktığı o mükemmel insanın artık bizimle olmadığını. Sormayacakmıydı uyanınca nasıl olduğunu. Ne diyecektik?
Beni odadan çıkardıktan sonra yüzüne beyaz çarşafı çekmişlerdi.
"Ölüm saatı 15.21..."
Ölmüştü...Ne kadar inkar edersem edeyim ölmüştü. Yoktu artık.
Yanından ayrılmadan önceyse son bir kez haykırdım.
"İntikamımızı alacağım. Onlar Gece'nin karanlığında boğulacak. Hepsine ödeteceğim bunun hesabını."
Dışarı çıktığımda abim hala aynı pozisyondaydı. Başını ellerinin arasına almış ileri geri sallanıyordu.
Odama doğru ilerlemeye başladım. Bakış açım bulanıklaşmaya başladı,midem bulanıyordu...Duvara tutundum. Yine o endişeli ses tonunda bana seslendi.
Dizlerim beni daha fazla taşıyamadı. Artık direnecek gücüm de kalmamıştı zaten. Kendimi yere bıraktım.
Yine yanımda belirdi. Yanıma çöktü. Bense gözyaşlarımın yere düşüşünü izliyordum.
Bileğimdeki tokayı aldı. Saçımı elinde bir araya getirdi. Tokayla sabitledi.
Bu sefer yanıma değil önüme çökmüştü. Ellerimi avucunun içine aldı. Usulca yere düşen gözyaşlarım her geçen saniye artıyordu.
-----
~Gözlerimi açtığımda kendimi bir bahçede buldum. Büyük bir ev vardı. Eve doğru yürümeye başladım. Kapıyı açmaya çalıştım ama kilitliydi. Başka bir giriş aramaya başladım.
Mutfak kapısını açmayı denedim. Kapı açılınca içeri süzüldüm. Büyükçe bir mutfaktı. Koridordan salon olduğunu düşündüğüm yere ilerledim.
Duydugum çığlıkla olduğum yere çakıldım. Salonda bir pano vardı. Panonun olduğu yere doğru ilerledim. Panoda birçok resim vardı.
Tekrardan bir çığlık duydum. Sesler dışarıdan geliyordu. Bir anda bir gürültü koptu. Koşarak sesin olduğu yere gittim. Yolun olduğu yere gelince bir kamyon gördüm. Kamyonun önünde iki araba vardı.
Öndeki arabaya ilerledim. Arabanın içindeki kişileri görünce kaskatı kesildim. Annemin yüzü kanlar içindeydi. Babamın kafası direksiyonun üzerindeydi.
Arkadaki arabaya gittim. Biz vardık. Hareketsiz duruyorduk.
Motor sesiyle arkamı döndüm. Toprak oradaydı. Telefonla konuşuyordu. Abimin arabası geldi.
Araba arkadaydı...Arabaların olduğu yöne baktım. Arabalar yoktu.
Telefonla konuşuyorduk.
"Doğum günü hediyeni beğendin mi Gece?"
Hediye?~
Uyandığımda aklımda beliren soruyla daha dikkatli düşünmeye başladım.
Bana bir hediye gelmemişti. Kutuyu Ege koymuştu oraya. O zaman o ne göndermişti. Ortada hiçbir şey yoktu. Eve gitmeliydim.
Ne gönderdiğini bulmalıydım. Hemen buradan çıkmalıyım. O her neyse onu bulmalıydım...
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Merhaba arkadaşlar🙋♀️
Umarım okumaya devam edersiniz.
Yorum Yaparsanız sevinirim.😊
Kütüphanenize eklemeyi ve oy vermeyi unutmayın.
Sık sık yeni bölüm atacağım.😊
Karakter tanıtımı istiyorsanız lütfen yorumla belirtiniz.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Gönderilen hediye ne olabilir?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
DİĞER BÖLÜMDE
GÖRÜŞÜRÜZ🙋♀️
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECE'NİN KARANLIĞI
Teen Fiction💫GECE GÜÇLÜ💫 16 yaşındayken gayet normal bir hayatı vardı.O akşama kadar.17 yaşına girdiği o akşama kadar. Gece hiç bir şeyi kafaya takmayan her şeyi dalgaya vuran biridir.Doğum gününden bir gün önce gizli numarayla arandığından itibaren...