İyi okumalar♥
İnandığım tek bir şey var olaylar ne kadar kötü olursa olsun, yolun sonunda hep mutluluk olacaktır. Bir diğer deyişle de her hüznün ardından mutluluk gelir diyebilirim. Şuan bir tek buna tutunup kendimi teselli ediyordum.
Okula gitmiş kantinde çayımı yudumlarken bir yandan da telefonum nasıl olurda bozulur diye düşünüyordum. Sabah açmaya çalışmıştım ama bir türlü açılmamıştı. Babamın çalışma odasından kullanmadığı yedek telefonunu almıştım. Bir yanım onun yaptığını söylesede emin olamıyordum. Her ne kadar korksam da içimde küçük bir umuda sarılıp onun gerçek olduğuna inanıyordum.
O koku
O ses
O bakış... hayal olamayacak kadar güzel.
Bir yandan da gerçeği öğrenmek istemiyordum. Hayal olacak olsa bile birisinin yanımda olmasını istiyordum. Hiç bir arkadaşımın olmayışı konuşacak dertleşecek kimsenin olmaması beni çok üzüyordu.
Ellerini gözümün önünde sallayan kişi ile düşüncelerimi rafa kaldırıp kim olduğuna baktım. Üzerime çay döken kişiydi. Tanımakta zorlanmıştım çünkü yüzü tanınmaz haldeydi dudağında ve her iki kaşında da yaralar vardı ve şişmişti, yüzü ise aldığı darbeler nedeniyle kırmızı mor ve sarı renkleri ile çerçevelenmiş durumdaydı. Bir an ona acımıştım yüzü çok kötü haldeydi. Konuşmayı yeni öğrenmiş gibi bir anda kekeleyerek konuşmaya başladım "İyi misin?" Elim bir yandan kaşına gitmişti ama dokunamadan elimi tutmuş yavaşça indirmişti. "Dün üzerine bilerek çay döktüğüm için özür dilerim." Bunu cidden hiç ama hiç beklemiyordum. Şok üstüne şok yaşıyordum. Dün aslan gibi kükreyen adam şuan karşımda kedi gibi miyavlıyordu. "Arkadaşlar! Buraya bakın" Kantinde olan herkes bir anda bize bakınca ne yapacağını anlamaya çalışıyordum. "Ben dün burda Afra'nın üzerine bilerek çay döktüm bunun için ondan çok özür diliyorum." Kantindekiler ise sanki ilan-ı aşk yapmış gibi alkışlamaya başladılar. "Ben Ali Karaca, Afra Sanel'den özür diliyorum!" Bunu daha yüksek sesle söylemişti ama gözlerinde buna dair pişmanlık yok aksine hırs sinir ve öfke vardı. Bana nefretle bakıyordu. Ne olduğunu anlamadan ve bir şey diyemeden ortadan kaybolup gitti. Ona cidden acımıştım her ne yapmış olursa olsun onu öyle görmek kalbimi sızlatmıştı. Onu bulup bu konuyu onunla konuşacaktım.
Her teneffüs arasını onu bulmak için geçiriyordum ama bir türlü onu bulamıyordum. Derse girmemeye karar verdim ve bahçede bir banka oturup etrafa baktım. Etraf sessizdi. Bir çok öğrenci gelmiyordu son haftaydı zaten hatta son günler. Vücuduma yayılan titreme ile ayağa kalkıp arka cebime koyduğum telefonumu çıkardım. Arayan annemdi. Yüzümde oluşan gülümseme ile telefonu açtım.
"Annem nasılsın?" Erken çıktığım için onları görmemiştim.
" İyim kızım hatta çok iyim hayatımda alabileceğim en güzel hediyeyi aldım. Kimden biliyor musun?" Sesi bir çocuk gibi neşeli çıkıyordu. Annemi böyle görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Sona doğru ses tonu gizemliydi ben de onun oyununa ortak oldum.
" Kim benim güzeller güzeli anneme hediye alabilme cüreti göstermiş acaba?" Annem daha fazla dayanamayarak kahkahayı salıverdi. Bende onunla birlikte gülmeye başladım. Önüme gelen saçımı kulağımın arkasına yerleştirip babam 'papuçum yavaş yavaş dama atılıyor' diyerek kıskandığını belli etti. Elimi alnıma vurup kaşlarımı çattım babama da hediye alabilirdim mutluğumuz iki katına çıkardı.
"Kızım çok teşekkür ederim çok beğendim. Babana da sakın bir şey alma hala bizim evlilik yıl dönümümüzü bilmiyor." Annem babama trip atıp kırıldığını belli ettiğinde babam bir kaç şey mırıldandı ama anlayamamıştım. Onların haline gülüyordum sadece. Annem ilk buluşma, ilk yemek, ilk dans gibi bir çok şeyi babama sorup her defasında da trip atardı çünkü babam asla ama asla doğru bilemiyordu. Kadınları erkeklerden ayıran bir özellik vardır. O da her zaman bir erkekten daha zeki olduğumuzdur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YARAMIZDA KALSIN
ChickLitHerkes tarafından terk edilen bir kız. Gerçek isminden bile habersiz. Her yalan bir gün açığa çıkar değil mi? Peki bu yalanların faturası kime kesilecek. Üvey babasının ortak olduğu büyük kumar.. Ve yosunlardan bir tutam çalıp gözlerine hapseden...