4-Sapık

254 23 0
                                    

Bu gün sabah erkenden kalkmıştım. Ev için aldığım eşyalar gelmeden biraz temizlik yapacaktım. Elimi yüzümü yıkadım ve önce bütün evin yerlerini bi güzel sildim. Bütün ev dediğime bakmayın zaten küçük. Bir salon bir yatak odası bir de mutfak. Sonra camlara geçtim. Yükseklik korkum yoktu fakat canıma da yolda bulmadım. Camın kenarına çıkıp en uç noktasını temizlicem diye hayatımı riske atamazdım. Bu yüzden sopa aracılığıyla elimin yetişmediği yerlere uzandım.

Ben odanın camını da bitirmiş ve tam dinleme ve yemek yeme molası vermişken kapı çaldı. Koltuğum gelmişti. Koltuğu kurdular ve gittiler. Oda biraz boş oldu fakat tablo, saat ve vazo gibi ufak detaylarka güzelleştirilebilirdi derken bütün evin işi bitmişti. Aynı zamanda ben de...

Tek başına bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Bu kadar yorucu bir günün ardından zafer benimdi. Artık evim gelmeye korktuğum değil çıkmak istiyeceğim bir yer haline geldi. Çarşafı yorgana geçirdim ve işler bitmişti.

Kendimi yatağa attım ve gözlerimi kapatmamla Gencer gözümün önüne geldi. Evden gitmeden önce yapıtğı konuşma ve yakınlaşmamız. Daha doğrusunu onun yakınlaşması... Eskiden kalbimi bu deni heyecanlandıran kimse olmamıştı. -Demir'den başka- Nasıl olduysa Gencer beni sözleriyle ve bakışlarıyla bu kadar kısa sürede etkilemişti.

~~~

Zil sesiyle uyndım. Biri ısrarla zili çalıyordu. Uyuşuk adımlarla kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda Gencer'i görmemle kapıyı suratına kapatmam bir oldu.

"Senin bu saatte burda ne işin var?" dedim kapının arkasından.

"Yani buraya gelmemde sorun yok, saatte mi sorun var?"dedi bilmişçe.

"Bunları kastetmediği sen de biliyorsun." dedim bıkkınlıkla.

"Rena, uzatmada aç şu kapıyı!" dedi. Deliklten baktığımda sinirlendiğini anladım. "Tamam, tamam 2 dk bekle." dedim ve hemen odam girdim.

Üstüme gri bol bi tşört, altıma da siyah tayt giydim. Saçımı tepeden topladım ve koşar adımlarla kapıya gittim. Delikten baktığımda duvara yaslanmış bir şekilde kapıyı açmamı bekliyordu.

Kapıyı yavaşça açtım ve

"Neden geldin?" diye sordum. "Sen evine gelen misafire böyle mi davranırsın?" dedi gözlerini açarak. "Sen insanların sorularına soruyla mı karşılık verirsin?" dedim onun gibi gözlerimi büyüterek.

"Eeee, içeri davet etmeyecek misin?" dedi bana yaklaşarak. Onun geçebileceği mesafede kapıyı araladım

ve "geç" dedim.

"Oooo evin, gerçekten kötü olmuş." dedi. Nasıl ya? Insan beğenmese bile beğenmiş gibi yapar. Direk söylemez böyle. "Çok açık sözlüsün." dedim oturma odasına girerken. "Baksana bomboş buralar dekor kötü güzellik." dedi.

Bunun ben de farkındayım ama o bu eve yeni taşındığımın farkında değil. Tam cevap vercekken elindekileri poşeti uzattı ve "Al bunları kahvaltı hazırla ben bekliyorum." dedi ve koltuğa oturdu ve ayaklarını uzattı. O anda ayakkabılarını çıkarmadığını fark ettim. "Sana inanamıyorum. Ayakkabıyla mı girdin? Dünden beri temizlik yapıcam diye Canım çıktı ve sen ayakkabıyla eve girdin. Hemen çıkar onları!" dedim sinirle. O da suratına kocaman bi gülümseme yerleştirdi ve ayakkabılarını çıkarıp yere attı. Cidden delirecektim. "Tamam ben kahvaltı hazırlayacağım ve sen de o ayakkabıları al ve dışarı koy." dedim sinirle ve mutfağa gittim.

Aldığı poğçaları kestim ve bi tabağa koydum. Kahvaltılıkları da yerleştirdim. Meyvesuyunu da bardağa koyduktan sonra işte hazırdı. Tepsiyi aldım ve oturma odasına geçtim. Yemek yemek için bi masa almamıştım çünki gerek duymamıştım. Evde pek yemek yemiyecektim. Yesem de atıştıırmalık bişeyler olur diye düşünmüştüm. O yüzden sehpanın üstüne yemeği koydum ve koltuğa doğru yaklaştırdım.

"Eee yumurta, menemen, çay, ekmek filan nerde?" dedi. Sorduğu soruda ciddi olduğunu anlayınca gülmeye başladım. "Malasef efendim. Kahvaltımız bu ve bununla yetinmeniz gerekmektedir." dedim ve meyvesuyunu elime aldım. "Bari bunu kendin sıktığını söyle." diyince sırıttım ve kafamı iki yana salladım. Bi bana bi kahvaltıya baktı sonra eline çatalını aldı ve poğça ve simit yemeye başladı. Arada bir bana bakıyor sonra kafasını iki yana saklıyordu. Bense gülmemek için dişlerimle yanağımı sıkıştırıyordum.

"Eee bu gün ne yapıyoruz?" dedi arkasına yaslanıp iyice yayılarak. "Hımm bi düşünelim... Biz bişey yapmıyoruz." dedim meyve suyundan bi yudum daha alırken. "Evet biz bişey yapıyoruz. Hımm bir düşünelim ne yapıyoruz?" dedi taklidimi yaparak. Kafamı iki yana salladım ve tepsiyi alıp mutfağa doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladım.

"Ee bana aşkı öğretecektin unuttun mu?" dedi arkamdan mutfağa girerken. "Neden ben, anlamıyorum. Aşka sana öğretecek en son insan benim. Git kendine eğlenecek başka insanlar bul ve benden uzak dur." dedim.

"Hayır, öyle değil. Seninle eğlenmiyorum saf. Şimdiye kadar illa bir kere aşık olmuşsundur. Değil mi?" dedi sorarcasına. "Diyelim ki öyle." dedim ben de. "O zaman onu gördüğünde ne hissediyorsun ya da ne hissettin?" dediğinde aklıma tek bi isim geldi...

Demir

Evet bi insan sadece birine bağlanmaz ya da sadece birini sevmez doğru. Fakat bir kişiye aşık olur. O kişiyi kimi severse sevsin, kiminle evlenirse evlensin asla unutmaz, unutamaz.

"O kişiyi ilk gördüğünde o an pek bişey hissetmezsin. Sonra akşam eve gittiğinde, kafanı yastığa koyduğunda ilk olarak o aklına gelir. O gün onunla konuşmalarını düşünürsün. Onun hal ve hareketleri. O kişi normalde dalga geçtiğin, bi kere görsen bir daha dönüp bakmayacağın bi tip bile olabilir..." dedim ve sustum.

AŞK... Gerçekten tanımlaması zor olan bi kelime. Aşka inanmayanlara kanıtlaması kadar zordur aşkı tanımlamak. Belki de bu yüzden aşka inanmaz insanlar. Aşkı tanımlayamadığı için insanlar.

"Eee sonra o akşamdan sonra onu görünce ne hissedersin?" diye sordu istekle. "Onu gördüğünde tarifsiz bir heyecan yaşarsın. Belli etmeden konuşmayı becerebilen biriysen ona karşı diğer herkese karşı olduğundan daha farklısındır. Yani daha iyi veya daha kötü gibi. Eğer heyecanını gizleyemezsin elin ayağına dolaşır, saçma sapan konuşursun. İşte böyle. Bu kadar." dedim ve arkamı döndüğüm tezgaha bu kez yüzümü döndüm ve onu arkamda bıraktım.

"Peki... Ona sarılmak, öpmek istiyorsam?" diye sorunca gerçekten şaşırdım. Peki ya bu?

Gerçekten böyle düşünceleri olan insanlar hakkında 2 düşüncesi vardır her insanın. Ya çok aşıktır, ya da sapık. Diye düşündüm. Ama bunu ona böyle direk söylememeliydim...

"Bu... Herkese göre değişir aslında. O kişinin karakterinden kaynaklanan bir durumdur bence. Ya da erkekelerle ilgili." dedim tabakları yıkayarken.

Birden belimde iki el ve boynumda sıcak bir nefes hissettim. Tabağı elimden bıraktım ya da düştü. "Gencer... Ne ya yapıyorsun?" dedim elerine gitti hemen ellerim. Belime sardığım ellerini açmaya çalıştım fakat o daha da sıktı. 1 dakika Rena. Sadece 1 dakika. Lütfen buna ihtiyacım var." dedi. Buna ihtiyacım var da ne demek? Sizce de sapık grubunda değil mi bu? "Gencer bak bu-" derken lafımı "Şşşıtt seni yemem." diyerek böldü. Ne yemesi ya?

Gencer yavaşça ellerini belimden çekti, beni kendine çevirdi ve ellerini omzuma koydu. "Söylediğin bütün herşeyi sana karşı hissediyorum. Eğer aşk senin söylediklerinden ibaretse ilk defa bir insana, sana böyle bi duygu besliyorum..."

Yirmi İkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin