8-Hastahane

164 10 5
                                    

IYI OKUMALAR..... :)

Hastahane her zaman korkulu rüyam olmuştu. Çoğu insan gibi hastanede doğmuştum fakat sayılı insan gibi annemi doğduğum gün kaybetmiştim. Bu yüzden hiçbir zaman doğum günümde mutlu olmamıştım. Kutlamaları sevmezdim fakat hep içimde bir ukte kalmıştı. Doğum günü partisi yapıp arkadaşlarımla eğlenmek..

Babam annemin ölüm yılı olduğu için hep doğum günümden sonraki gün pasta keser eski anılardan bahsederdi.

Annemi hiç tanımadım. Bu yüzden bir insanın annesine olan sevgisini, bağlanışını anlamamıştım. Babamı çok severdim, sayardım. İlk arkadaşımdı o benim fakat vazgeçilmez değildi. İstanbul'a geldiğimden beri üç ay olmuştu, biz toplasan beş defa ancak konuşmuştuk.

"Rena..," düşüncelerimi Gencerin fısıltı şeklinde çıkan zayıf sesi böldü. Hemen yanına gittim ve elini sıktım. "Burdayım..." dedim. Benimde sesim istemsizce fısıltı şeklinde çıkmıştı. "Rena... Ben teşek-" demesine kalmadan sözünü kestim.

"Ne teşekkürü? Aynı durumda ben olsam çok daha fazlasını yapacağını çok iyi biliyoruz. Hadi şimdi uyu ve sabah eski Gencer olarak uyan çünkü ben onu görmeyeli bir gün oldu fakat şimdiden özledim."

"Sen burda mı kalacaksın?"

"Evet, eski Gencer'i görmeden hiçbir yere gitmiyorum."

"Ben hep böylemi kalsam ne? Yanımda kalsan... Hasta olmaya razıyım."

"Sen var ya! Gencer sen hiç gitmemişsin ki..." dedim ve elini bıraktım. Tam arkamı dönüp koltuğa gidecekken kolumu tuttu. "Nereye? Hani gitmeyecektin?" dedi. Konuşmanın başından beri fısıldırıyorduk.

Ona doğru döndüm ve fısıltılı komuşmamızı devam ettirerek

"Bir yere gittiğim yok. Sadece uyuyacağım. Yarın işe erken gitmemiz gerek biliyorsun sabahçıyız."dedim.

Başıyla beni onaylayıp gözlerini yumdu. Kendimi ona bakmaktan alamıyor, istemsizce gülümsüyordum.

Yanına biraz daha yaklaştım. Saçları herzamankinden daha dağınıktı. Kirpikleri uzun ve şekilliydi. Altın dudağı üst dudağına göre kalındı. İnce ve uzun kaşları çukur gözlerinin üstünde adeta özenle çizilmiş gibiydi. Burnu ise kendine has bir biçimiyle yüzündeki kusursuzluğu tanımlıyordu.

Ne diyordum ben. Kendine gel Rena! Em kısa zamanda da o saçma düşünceleri at kafandan. O senin patronun!

Kenardaki koltuğa uzandım. Bugün yeterince yorulmuştum.

Yeni yaşamımdaki yenilikler git gide artıyordu.

-Şimdiden kanımın ısındığı eğlenebilidiğim deli bir arkadaş edindim.

-Artık Demir'i daha az düşünür oldum.

-Hayatımda önemsediğim bir insan olmuştu.

-Sokakta gördüğümde selam verdiğim bir arkadaşım da olmuştu.

Kendi dünyamda yaşamaktan sıkılmış olmalıyım ki farklı şeyler yapmaya başladım. Hemde çok farklı şeyler....

...

Sabah kolumdaki dokunuşla uyandım gözlerimi açtığımda kimin dokunduğunu anlamıştım. Suratıma bakıp gülümsüyordu.

"Ne oldu?"

Hiç... Çok masum duruyordun uyandırmak istedim." Gencer'in böyle demesini şaşırmıştım çünkü dün akşam aynısını bende onun için düşünmüştüm. Ama onu dürtmemiştim, uyandırmamıştım!

"Hadi hazırlan cafe'ye gidelim."dedi

Başımla onaylayıp yerimden kalktım.

Kalkmaya çalıştıkça bütün vücudumu acı sardı. Her tarafım tutulmuştu. Sen bi adam için hastane köşelerinde yatarsam böyle olursun işte. Ailesini arayıp haber versene! Neyin peşindesin ki?

Ama Gencer de

'Gel yanımda yat.'

'Sen orda rahat edebilecek misin?'

'Orası rahat değildir. Boş bir oda varsa orda kal.'

Vesayre gibi şeyler demedi ki! Anca kendini düşünür! Bencil...

Sanki dese kabul edeceksin Rena.

Odanın içindeki dolaptan eşyalarımı alıp kapıya doğru ilerledim Gencer ise hâla odanın içinde durmuş beni izliyordu.

"Hadi.Gelmiyor musun?"dediğimde

birden irkildi kapıya doğru geldi.

Hastane işlemlerini halledip cafe'ye doğru ilerledik yol boyunca hiç konuşmamıştık.

Gencer fazlasıyla düşünceli duruyordu. Birden yolun ortasında durup bana döndü.

"Cafe'yi bugün erken açmamız gerekmez. Birlikte biraz vakit geçirip konuşalım."

"Neden?"

"Kendimi çalışabilecek kadar iyi hissetmiyorum."

"Ben kendimi gayet iyi hissediyorum ben çalışırım sen oturursun."

"Hayır olmaz."

Kolumdan tutup adımlarını hızlandırdı. Bu kadar ani ruh değişimi yaşaması doğru bişemiydi acaba hem ne konuşucaktık.

Adımlarını yavaşlattığında etrafıma baktığımda bir cafe'nin önünde durmuştuk.

Cafeden içeri geçtiğimizde içerinin kalabalık olduğunu fark etmem uzun sürmemişti. En arkalarda kalabalıktan uzak bir köşede oturmuştuk.

"Ne yapacağız burda Gencer?"

"Konuşucaz,daha doğrusu yazıcaz."

Hiçbir şey anlamamıştım. Olaylar kafamda yavaş yavaş oturması gerekirken daha da karışıyordu.

Uzun boylu,sarışın,oldukça dikkat çeken mavi gözleriyle bir garson siparişlerimiz almaya gelmişti.

Sanki vücut o gözlere sahip değilmişte gözler vücuda sahipmiş gibiydi.

İkimizde nescafe istemiştik. Garson yanımızdan ayrılacağı sıra Gencer iki kağıt istemişti.

"Ne yapıcağız kağıdı?"

"Bekle ve gör."

Kağıtlar geldi birini bana birini kendi önüne koydu. Kalemleride unutmamak gerek.

"Kafandaki erkek nasıl biri on tane maddeye sığdıracak şekilde yaz."

"Ne saçmalıyorsun?"

"Bende kafamda ki kız nasıl biri maddeler halinde yazıcam. Sonra kağıtlarımızı değiştirip. Hangi maddeler bizi anlatıyorsa işaretliyeceğiz. Bu maddeler arasında 4 madde ve fazlası seni anlatıyorsa birbirimizi yakından tanıma fırsatı vereceğiz."

"Tamam mı?"dedi.

Yirmi İkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin