Evet, yaklaşık birkaç saniye önce insanların bana bakmadığını sonunda idrak edebilmiştim. Ah, ne büyük başarı(!) Arkamı döndüğümde gördüğüm şey kesinlikle kayda değer bir şeydi. Görüş alınma ilk kahverengi saçlar takıldı. Bakımlı olduğu her halinden belli olsa da bir şekil verilmek için uğraşılmadığı da bir gerçekti. Sanki olduğu gibi bırakılmıştı ama bu hali bile oldukça hoş duruyordu. Sonra gözlerine indim. Koyu kahve rengiydi gözleri. Tıpkı acı kahve gibi... Sonra yüzüyle orantılı bir şekilde duran burnu, ardından hafif çıkmaya başlamış sakal ve bıyıkları. Ve dudakları. Belirgin bir özelliği yoktu ama albenisinin olduğu da bir gerçekti.
Gözlerimle onu baştan aşağı süzdüm. Asla cılız denmezdi ama kas yığını olduğunu da söyleyemezdiniz. Vücuduna gayet dikkat etmişti ve sanki tam da olması gerektiği gibi bir bedene sahipti. Bundan fazlası da yakışmazdı.
Altına bacaklarını saran siyah bir kot giymiş, aynı şekilde üstünde de siyah düz bir tshirt vardı. Ne zamandır adamı süzdüğümü bilmiyorum ama yanımdan neredeyse çığırarak geçen bir kız sayesinde dikkatim dağılmıştı. Odak noktam kız haline gelmişti. Kollarını çocuğun boynuna dolamış, sarılıyordu. Bir dakika sonra olayları yeni idrak ettim. Ben bu kızı tanıyordum. Biray?
Evet, gerçekten oydu. Yanımdan çığırarak geçmişti ve şu an o adamın boynuna sarılıyordu. Adamın bundan rahatsız olduğu belliydi ama bir şey yapmadı. Aynı şekilde kollarını Biray'a sarıp karşılık da vermemişti. Ben ise ağzım hafif "o" şeklini almış bir şekilde bakakaldım. Olayları idrak etmeye çalışıyordum. O sırada Biray kollarını çözdü ve cocuğu serbest bıraktı.
"Senin ne işin var burada, ne zaman döndün? Neden bana haber vermedin?" Artık bedenleri birbirleriyle teması kesmiş yan yana duruyorlar ve göz göze bakıyorlardı. Çocuk konuşmaya başladı. "Başlama yine Biray. Zaten yeni döndüm, fırsatım olmadı. Daha bizim çocuklar bile bilmiyor. " "Kavga mı ettiniz gene sizinkilerle? Handan teyzeyle görüştüm geçen gün pek keyfi yoktu." "Her zamanki meseleler fıstık, kafaya takma." "Peki öyle olsun madem. Ama sonra konuşacağız bak." Çocuk gözlerini devirdi. "Bakarız Biray. Daha ilk günden amma konuştun ha. Az sus ya!" Bu sefer gözlerini deviren taraf Biray'dı. "Heh! Bende nerede kaldı diyordum. Geldi bizim odunumuz." "Biray." Gözleri uyarıcı bir şekilde bakıyordu. "Üf iyi be! Bir şey demedik." "O değil de senin burada ne işin var söyle bakalım. Benim burada okuduğumu nereden biliyodun?" "Senin burada okuduğunu bilmiyodum. Ben kaydımı buraya aldırdım." Biray yine çığırmaya başladı. Allah aşkına biri şu kızı sustursun! "Ne demek buraya aldırdım? Sizin okula gitmeyecek misin yani?" "Sence ben babamın sahibi olduğu bir okulda okur muyum?" Biray şimdi daha sakindi. "E o da doğru tabi." "Demek artık burdasın ha? Gerçekten şaka gibi. Ne zamandır görüşmüyorduk." "İki sene oldu." "O kadar olmuş mu ya? Zaman akıp gitmiş desene?"
Biray bir şey unutmuş gibi bi an bağırmaya başladı. "Aaa ben Esila'yı unuttum!" Hele şükür varlığımı kavrayabildi(!) Bu sırada çocuk kaşlarını çatmıştı. Zaten her daim buna müsait bir yapısı vardı. Biray tam hızla arkasına döndü ve göz göze geldik. Beni unutmuştu. Beni gerçekten unutmuştu. Ah, harika(!) Gerçekten! Gözlerime özür diler gibi baktığı birkaç saniyenin ardından iri adımlarla yanıma gelmişti. Kolumu kavradığı gibi beni çocuğun yanına çekiştirmeye başladı.
Tam çocuğun önünde durmuştuk. Kaşları hala çatıktı. Bakışlarımı inirdiğim an göz göze geldik. Kaşları daha da çatılmıştı sanki. Biray hemen söze girdi. Beni göstererek konuştu. "Bu Esila Doğan. Kendisi benim çok çok çok çok yakın arkadaşım olur." Dönüp bana göz kırptı. Aynı içtenlikle ona gülümsedim. Sonra çocuğu gösterip aynı şekilde tanıttı. " Ve bu da Arsen Yücesoy. Kendisi benim hem çocukluk arkadaşım hem de çocukluk aşkım olur." Lafını bitirdiğinde kıkırdamaya başladı. Çocukluk aşkı mı? Düşüncelerimi söze aktardım. "Çocukluk aşkı?" "Ah, evet. Küçükken ona aşıktım. Ama büyüdükçe onu sadece kardeşim olarak görmeye başladım." Yüzünü, adını Arsen olduğunu öğrendiğim çocuğa çevirdi. "Hem zaten bana hiç yüz vermemişti. Değil mi Arsen?" Arsen'e baktım. Bana bakıyordu. Kaşlarımı çattım ve bakışlarımı kaçırdım. Ardından konuşması doldurdu kulağımı. "Seni sadece lardeşim olarak görüyordum." "Bilmez miyim(!)" dedi Biray imalı bir sesle. "Zaten bir beni kardeşin olarak görürdün." "Neyse kapatalım artık bu konuyu."
Okul zili çaldığında herkes çoktan sınıflarına girmişti. Elimi Arsen'e uzattım. "Tanıştığıma memnun oldum." dedim stabil bir sesle. Gözleri önce bana değdi. Ardından elime düşürdü bakışlarını. Elimi tutmadan konuşmaya başladı. "Ben de memnun oldum Esila" dedi o da. Sesi oldukça sert ve kalın çıkmıştı. Normal konuşmasının bu olduğunu anlamıştım. Elimi tutmadığı için bozulur gini olmuştum ki Biray söze daldı. "Arsen insanların elini tutmaz. Tkıntılıdır da azıcık. Ondan yani, seninle bir alakası yok merak etme." Gülümsemeye çalıştım. Ne garip adam!
Bir süre sonra Biray'la sınıfımıza girmiştik. Arsen de o sırada Biray'a, müdüre gideceğiyle alakalı kısa bir konuşma yapmıştı.
Tatil dönüşü olduğu için herkes birbiriyle selamlaşıp, sözde hasret gideriyorlardı(!) Sorsan birbirlerini çok severler ama bir kere bile birbirlerlerine bir yardımlarını göremedim. Ne kadar da güzel arkadaşlıklar(!)
Biz de sınıftan birkaç kişiyle selamlaşıp yerimize geçtik. Çok geçmeden hoca sınıfa geldiğinde daha ilk günden ders anlatmaya başladı! Neler çektik biz bu fizikçiden?!
İlk ders bloktu. Neyse ki ilk günden çok da sıkmadı. Bu tenefüs uzundu ve biz de kantine inip bir şeyler içmeye karar verdik.
Elimizde kahvelerle bir masaya oturmuştuk. Saat sabahın körü olunca tabi insanın konuşası da gelmiyordu. Ama merakıma yenik düşüp konuşmaya başladım. "Biray?" "Efendim fıstık?" "Siz Arsen'le nasıl tanıştınız? Yani yanlış anlama ama sanki biraz değişik bir tip. Sana pek uymuyor sanki ha?" Güldü. "Evet, baya değişik bir tiptir kendisi. Biraz da soğuktur aslında. Belli başlı birkaç kişi dışında arkadaşı yoktur. Tabi ben de onlardan biriyim. Biz onunla çok küçükken ailelerimiz vasıtasıyla tanıştık. Sonra da ayrılmadık işte. Çok zor zamanlar geçirdi küçükken. Ben ve diğer arkadaşları hep onun yanındaydık." Yalancı bir sitemle "Küçükken yaralarını sardığın tek kişi ben değilim yani? Ne diyeyim, üzdün beni." Kıkırdadı. "Çok affedersiniz matmazel. Herkese yetişmeye çalışıyorum işte. Görüyorsunuz paylaşılamıyorum. " Gülmeye başladım. Tam ağzımı açmıştım ki bir ses işittim.
Güçlü adım sesleri vardı ve yaklaşıyordu. Tam önümüzde durduğunda kafamı kaldırdım ve gelen kişiye baktım. Güçlü ve asil duruşu, acı kahve gözleri ve bütün o ihtişamıyla karşımızdaki Arsen Yücesoy'du. Bakışları derindi ve sanki bir suç işlemiş gibi Biray'a bakıyordu. Sadece dudaklarını kıpırdatarak konuştu. "Bu konuda sizi uyarmıştım. Tek kelime etmeyecektiniz." Üstüne bastırarak kurduğu bu cümleler ruhuma ilmek ilmek işlenmişti sanki. Korkutucu bir tonlaması vardı. Çenesi gerilmiş, kendini kastığı belliydi.
Biray şok olmuş gözlerle ona baktı. Gözleri birbirine kenetlenmişti. "Hiçbir şey söylemedim Arsen. Sadece zor zamanlar olduğundan bahset-" "Kes!" Arsen bağırarak onun lafını kesmişti. "Arsen kendine gel! Sakin ol! Hiçbir şey olmadı." "Dışarı çık" dedi Arsen keskin bir ifadeyle. "Arsen..." "Dışarı çık ve beni bekle Biray!" "Pekala çıkıyorum. Sakinleş." "Biray bana garip bir yüz ifaesiyle bakarak dışarı çıktı. Zaten bayağı zamandır gözleri üzeriizde olan insanlar onun gidişine seyirci kaldı.
Ardından Arsen buz gibi bir ifadeyle gözlerime baktı. Tam içine. Öyle ki ben bile buz tuttum. Sonra arkasını dönüp çıkışa doğru ilerledi. Arkasından bakarken tek düşündüğüm ne kadar ürpertici yada korkutucu olduğu değildi. Tnıdık gelmişti. Sanki daha önce görmüştüm.
Bu ses tonu, bakışlar.... Zihnim o geceye gitti. O gece, o sokaktaki adam... Arsen Yücesoy olabilir miydi?
-BÖLÜM SONU-
MULTİMEDYA: ARSEN YÜCESOY
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇKİMSE
ChickLitBen kimdim; soğuk, acımasız, ruhsuz bir kız mı? Kaç yaşındaydım, 18 mi? Bencil miydim? Kimsesiz, yalnız, tek başıma mıydım? Peki güçlü müydüm? Evet...oldukça. Gerçekten mi? Ben gerçekten bu muydum yani? Hayır! Ben 8 yaşında çocukluğ...