İnsanoğlu doğar, gelişir ve ölür. Ben çok kez ölmüştüm. Öldürülmüştüm. Sadece nefes alıp vermeyi kesmek, mezara girmek değildi benim için. Bir bıçak, silah da değildi katilim. Ama ruhumdu ölen, katilimdi acı sözler. Geçerdi her şey. Geçip giderdi onca acılı zaman. Fakat geçmeyecek bir şey vardı. Kalbimde, sozsuz acı, kabuk bağlamış yaralar ve Bora' nın darbeleri...
Ruhuma işleyen sözlerinin arasında duyduğum yankılı seslerle çömdüm. En ufak ses bile gürültüye sebep oluyordu. Gözüm kararıyor, titriyordum. Burnumda hissettiğim sıcak huylanmayla kanamaya başladığını anladım fakat vücudum felç olmuşcasına hareket etmiyordu. Tek hissettiğim soğuk oda, gördüğümse sonsuz karartıydı. Olduğum yerde durup yardım beklemekten başka çarem yoktu. Nefes almaya çalışırken Alptuğ' un sesi kulağımda çınladı.
"Bu senin suçun Bora!." Sahi bu durumda olmamın sebebi o muydu. Yapmış mıydı bana bunu. "Senden bir kez daha nefret ediyorum küçük kardeşim."
"Kapa çeneni." Diye cevap verdi. Sesi titriyor, hafif kekeliyordu. "Ben sadece doğrularımı söyledim."
"Senin doğrularının bir önemi yok. O hasta." Ayağa kalkıp hasta değilim demeyi denedim ama gözlerimi açacak gücüm dahi yoktu. Büyük ihtimalle bayıldığımı düşünüyorlardı. Çok susamıştım. Dilim neredeyse damağıma yapışıyordu. Güçsüz çıkan sesimle "su." Dedim
"Se..serkan. Bi..birşey istiyor." Ah annem. Sesi fazlasıyla duygu barındırıyordu.
Ağlamaktan harap olmuş olmalıydı.Babam olduğunu düşündüğüm gölge bedenimi kaplarken "Börte' m. Ne istiyorsun." Dedi. Başımda dikilmeye devam edince "Su." Diye yineledim.
Bir bardak suyu içirdikten sonra cam bardağı hızla masaya bıraktı. Kırılma sesiyle birlikte bedenim yeniden titrerken babam dehşetle yüzümü elleri arasına aldı. "Özür dilerim. İsteyerek olmadı." Bilincim yerindeydi fakat gözlerimi açamıyor, hareket edemiyordum. Özür dilemek için tek sebebi bu muydu. Hasta olduğumu defalarca yüzüme vururken içi acımamış mıydı. Kızının o masada hayat bulduğunu, uzun zaman sonra o kadar güldüğünü, sohbet ettiğini... En önemlisi de kendi olduğunu. Ama mahfetmişti.
"Serkan Bey hastaneye götürmemiz en doğrusu." Vural bey' in önerisi üzerine Sare Hanım "çok kan kaybediyor." Dedi burun kanamamı kastederek. Şimdiye durmuş olması gerekirdi.
Bora' nın duygularının en derinlerine inmeyi, yüz ifadesi görmeyi çok istiyordum. Neler hissettiğini öğrenmek için nelerimi vermezdim ki. Gözlerimi açmaya çalıştıştım fakat ağır bir yük gözkapaklarımı aşağa çekiyordu sanki. Yapamadım.
Güçlü kollar, belimi kavrarken yeniden gözlerimi açmayı denedim. Üstümden tır geçmiş gibi hissediyordum. İlk denemede başarısız olsam da sonunda yavaşça açtım. Net olmayan yüzü, matlaşmış kömür gözlerinden tanıdım. Alptuğ. "Açın kapıyı!."
Beni kucağından indirmeyip salona ilerlemeye yeltenince "Bırak kızı!." Diye kükredi Bora. Bu öfkesi neyeydi. Öldürmemiş miydi zaten beni. Şimdi ne diye engel oluyordu ki. "Niye bırakıyormuşum lan!"
"Bırak dedim" diye yenileyince kafamı güçlükle Bora' ya çevirdim. Gözleri kızarmış, damarları belirgindi. Fazlasıyla sinirli ve endişeli duruyordu. Kahverengilerinin en derinlerine inmeyi denedim. Bir duygu daha vardı. Bunu görebiliyordum. Pişmanlık.
"Bora yeter. Git lütfen.!" Annemin hıçkırıp bağırması üzerine Sare Hanım Bora' yı kendine çevirdi "Ona zarar veriyorsun. Git buradan."
"O eve gelirse daha çok zarar görecek. Anla bunu."
Bu sözler üzerine Sare Hanım işaret parmağını Bora' nın dudağına bastırdı ve "sus." Diye fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE #Wattys2019
FantasyAdam güçlü esen fırtına. Kız ise sularında boğulan mavi Deniz. Genç adamın kahve gözleriyle, genç kızın deniz gözleri buluştuğunda adamın şiddetli yeli, kızın denizlerinde sonsuz bir fırtına etkisi yarattı. Hayat denilen seyrüsefer sırasınd...