Son düzenlemeyi de yaptıktan sonra geri çekilip şaheserime gururla bakarken mırıldandım. "Bu hayatım boyunca yaptığım en güzel şeydi."
"Açıkçası bu kadarını beklemiyordum." Derken Harry, aynadaki görüntüsüne büyülenmişcesine bakıyordu. "Sen gerçek bir sanatçısın. Şu kırmızı kumaşın üzerine işlediğin motiflerdeki detaylar... Sanırım bu kıyafet için ne söylesem az kalır."
"Beğenmenize sevindim prensim." Deyip derin bir nefes aldım. Bu işi de kazasız belasız bitirdiğim için mutluydum. Hatta bayağı memnun oldu da diyebilirdik. Son provamız da bitmişti ve haftaya cumartesi balo vardı.
Ben hala Harry'nin üzerindeki tasarladığım kıyafeti incelerken Harry vücudunu bana doğru çevirip sordu. "Sen ne giyeceksin baloda?"
Bakışlarımı yere çevirdim. "Sade bir kıyafet hazırlıyordum..."
"Ne?" Diye sordu şaşkınlıkla Harry. "Muhteşem bir baloya gidiyorsun ve kendine sade bir elbise mi dikiyorsun?"
"Doğruyu söylemek gerekirse, o lüks yerleri hiçbir zaman sevmedim." Diye cevap verdim.
"Neden?"
"Çünkü halkım dediğin insanlar bir ekmek alabilmek için bir sürü şey yaparken orada herkes tıka basa yiyor ve o kesimi aklının ucundan bile geçirmiyor."
"Vay canına." Diye mırıldandı Harry. "Senin böyle bir insan olacağın aklıma gelmezdi."
Bunu sanki kötü bir şeymiş gibi söylemişti. Haklının hakkını savunmak ne zamandan beri kötü bir şey olmuştu? "Nasıl bir insanmışım ben?"
"İnsanları tanımadan yargılayan. Birkaç bencil soylu gördün diye bunları düşünmen oldukça şaşırtıcı. Olaylara geniş pencereden bakan bir insan olduğunu düşünüyordum."
Kollarımı önümde birleştirdim. "Ben sadece soylulara değil, aynı zamanda yoksul kesime de bakıyorum. Hani sizin botunuz kirlenmesin diye adımını bile atmadığınız yerlerden bahsediyorum."
İşte şimdi boku yemiştim. Bu sözlerim onu kesinlikle kızdıracaktı. Çene kaslarının kasıldığı görebiliyordum. Lanet olsun! Neden sadece büyük annemi dinleyip çenemi kapamadım ki?
"O senin tanıdığını sandığın insanlardan birini anlatayım sana. Bir kadın her cumartesi evini yiyecek yemeği olmayan insanlara açarak onlara ziyafet veriyor." Diye sinirle tısladı.
Bu tartışmayı sürdürmesini bilirdim ama daha fazla konuşup başımı belaya sokmak istemiyordum. O yüzden çenemi kapalı tutup başımı yere eğdim. Harry bakışlarını tavana çevirdi. "Üzerimdeki kıyafeti çıkarabilirsin."
Dediğini yapıp arka taraftaki düğmeleri çözmeye ve üzerindeki kıyafetleri çıkarmaya başladım. İçim kendi açıklama ihtiyacı ile yanıp tutuşuyordu ve ben kendimi daha fazla tutamayacaktım. O yüzden konuşmaya başladım. "Ben aslında öyle demek istemedim. Pek yargılayan bir insanda değilimdir ama geneli böyle insanların. Size saygısızlık etmek istemedim."
"Saygısızlık etmedin." Harry bunu o kadar sessizce söyledi ki onu zar zor duyabildim. Bakışlarımı, yeşil gözlerine çevirdim. O da bana bakıyordu ama gözlerinden hiçbir şey anlaşılmıyordu. Her zamanki gibi. Şu an üzerinde sadece içliği vardı. Elini çeneme koyup ayağa kalkmamı sağladı. Gözlerimiz birbirine kenetlenmii bir şekilde yavaşça ayağa kalktım. İçimdeki arzu ateşi alevlenirken kesik kesik nefes almaya başladım.
"Baloda nefes kesici bir elbise giymeni istiyorum Carol." Diye fısıldadı kulağıma.
Kafamı salladım. "Siz nasıl isterseniz efendim."
Elini çenemden çekip yanağıma götürdü ve okşadı. Gözlerimi kapatıp dokunuşlarını iyice hissettim ve elimi eline götürdüm. Gözlerimi tekrar açıp bakışlarımı hafif aralanmış olan dudaklarına götürdüm. İşaret ve orta parmağını usulca dudaklarımın üzerinde dolaştırırken sordu. "Bunu istiyor musun?"
Dudağımı yaladıktan sonra yanıtladım. "İstiyorum efendim."
Elini boynumdan göğüslerime ardından kalçama indirdi. "Ne kadar istiyorsun?"
"Çok..." dedim kesik kesik nefes almaya devam ederken. "Çok istiyorum."
Dokuşlarının etkisi altına girerken kendime engel olamıyordum. Tutku bütün vücudumu kaplamıştı. Onu istiyordum. Tenini tenimde hissetmek istiyordum. Onu her şeyiyle hissetmek istiyordum.
"Ama bugün olmaz." Demesiyle gözlerim yeniden açıldı.
Ne demek bugün olmazdı? Benimle oyun mu oynuyordu? Sinir tüm vücuduma nüfus ederken, o kıyafetlerini giymeye başlamıştı. Ne yani beni böyle etkisi altına alıp sonra da hiçbir şey olmamış gibi yürüyüp gidecek miydi? Ona değil kendime sinirliydim. Tam bir aptaldım. Onun diğer erkeklerden farklı olduğunu düşündüğüm için aptalım. Benimle olmak isteyeceğini düşündüğüm için aptalım. Bir daha asla bunun olmasına izin vermeyeceğim. Ona karşı gardımı asla ama asla indirmeyeceğim.
Giyinmesi bittiğinde ellerini dizine vurup ayağa kalktı. "Kendine iyi bak Carol." Deyip odadan çıktı.
Cevap verme ihtiyacı duymadan eşyalarımı toparladıktan sonra hışımla odadan çıktım ve koridorda hızlı adımlarla yürümeye başladım. Yanlışlıkla omuzuna çarptığım kadın söylenirken, söylediklerini duymazlıktan gelip yoluma devam ettim. Köşeden dönüp birine çarpmamla birlikte sırtım yerle buluştu. Bu sefer oldukça sağlam birine çarpmıştım. İnleyerek yerden kalktım. Bugün talihsiz olaylar ard arda başıma geliyordu. Kafamı kaldırdığımda soylulardan biri olduğu belli olan adama çarpmış olduğunu gördüm.
Adam gülümseyerek sordu. "Siz iyi misiniz?"
O kadar iyiyim ki şu an sinirden ağlamak üzereyim.
Yerden destek alarak ayağa kalktım. "İyiyim. Çarptığım için beni bağışlayın lütfen."
Adam kibar bir tavırla kolumdan tuttu ve bana iyice baktı. "Sorun değil. Kötü bir gün geçiriyor gibisiniz."
"Evet. Aslında güzel başlamıştı ama şu an kötü gidiyor."
"Üzüldüm. Sizin gibi bir hanımefendi için yapabileceğim bir şey var mı?" Diye sordu endişeli bir tavırla.
Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdim. "Yok. Sorduğunuz için teşekkürler."
Yanından geçip yürümeye başladığım sırada, "Bu arada ben Lord Louis." Diye kendini tanıttı.
Göz devirdikten sonra yüzüme tekrar gülümseme takındım ve ona doğru döndüm. "Ben de Carolina. Sadece Carolina."
Louis gülümseyerek hafifce kafasını eğdi. "Memnun oldum leydim."
Ben de onu kafamla selamladım. "Ben de memnun oldum efendim." Dedikten sonra yoluma devam ettim.
Şatodan kendimi dışarı attığımda derin bir nefes alıp elimi alnıma koydum. Sinir krizi geçirmek içim evi beklemek ne kötüydü. Ama şatodaki insanların önünde çıldıracak değildim. İçimden bir ses şu anda bana izlendiğimi söylüyordu. Arkamı dönerek şatonun tüm camlarını gözümle taramaya başladım. Ve işte oradaydı! Prens Harry beni izliyordu.
Onu fark ettiğimi görmesiyle hemen bakışlarını olduğum yerden çekip karşıya doğru bakmaya başladı. Ne kadar da anlaşılması zor bir insandı! Keşke onu anlayabilmek için bir kılavuz falan olsaydı. Bütün bu olanlara anlam yükleyebilirdim. Düşüncemin saçmalığını anladığımda kafamı iki yana doğru salladım. Her şey anlamlı olmak zorunda değildi. Belki de her şeyde bir anlam arama huyumdan vazgeçmeliydim.
Önüme dönüp kapının önüne gelen atlı arabaya bindim ve evimin yolunu gözyaşları ile tuttum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Historia de un Amor| HS
FanfictionBu eşi ve benzeri olmayan aşk hikayesi; dünyanın tek bitmeyecek şarkısı.