Sen olmasaydın eğer, çoktan ölmeyi göze almıştım. Şimdi ne olursun beni sensizlikle cezalandırma... Benim için sen, kaybettiklerimi kazandıran narçiçeği kızıllığında bir ilkbaharsın. Hikâyemi okuduktan sonra beni daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Lütfen Elizabeth, yazdığım her satırı dikkatle oku, beni hisset, ondan sonra beni yargılayabilirsin...
Günümüzden 52 yıl önce
Ağlamamak için çabaladıkça, alt dudağımdan sızan kanın tadını daha çok hissediyordum.
Elini tutup, gözlerinin içine baktım.
"Seni seviyorum Elizabeth" dedim.
Zorda olsa gülümsemeye çalışıyordu, titreyen sesiyle "Bende seni seviyorum Bryan, eğer bana bir şey..."
"Sus... Sakın söyleme, bebeğimizi kucağına alacaksın, onu beraber büyüteceğiz."
Yutkunurken kapanan gözlerini yavaşça açtı;
"Gerçekçi olmalısın Bryan, kendini en kötüsüne hazırlamalısın. Ona çok iyi bak..."
Burnumun içinde acı bir sızlama hissediyordum. Kendimi rahat göstermeye çalışıyor, gözyaşlarımı rahat duruşumun ardındaki esnememim içine saklıyordum. Onu odadan çıkarmaya gelmişlerdi. Ameliyathaneye giden koridor boyunca elini tutmuştum. Biraz daha dayanmam gerektiğini biliyordum, gözyaşlarım sanki akciğerlerime doluyordu.
Alnına bir öpücük kondurup tekrar onu sevdiğimi söyledim.
Ellerini boynuma doladı; "bana söz vermeni istiyorum, bebeğimizi asla yalnız bırakma Bryan" dedi.
Konuşamıyordum, tutamayacağım bir sözü vermek istemiyordum. Ellerimiz yavaşça birbirinden ayrılıyordu. Yattığı sedyeden kafasını kaldırıp bana baktı.
Ağzımdan bir kelime daha çıksa gözyaşlarım sel olup akacakmış gibi geliyordu. Dudaklarımı kıpırdatarak "söz veriyorum" dedim.
Gözlerinin içi gülmüştü ve tekrar kafasını düşürdü. Artık kendimi bırakabilirdim. Sırtımı duvara dayadım, çünkü ayakta duracak kadar gücüm yoktu. Hüngür hüngür ağlıyor, ellerimin üzerinde ki etleri ısırıyordum. Çünkü ona verdiğim sözü asla tutamayacağımı biliyordum. Bir aydan daha az zamanım kalmıştı, o yüzden bebeğimiz için Elizabeth hayatta kalmalıydı...
Saatler geçti. Aklım onda, gözlerim ise kapıdaydı. Ameliyatı yapan Doktor, benim en yakın arkadaşım Norman'dı. Onun ağzından beni üzecek bir söz çıkmazdı, çıkamamalıydı. Birkaç saat sonra ameliyathane kapısı açıldı. İlk olarak hemşire Lockwood'u gördüm. Kucağında küçücük bir bebek vardı. Yaklaşıp ona baktım, bana dilini çıkarıp duruyordu. Gözyaşlarımın kuruluğunda hafif bir tebessüm etmeme neden olmuştu. Ardından Doktor Norman geldi. Yüzüne bakınca, içeride ters giden bir şeyler olduğunu anlamıştım. Gözlerimi kısarak Doktor Norman'a baktım. Yüzünde ki acıyı görebiliyordum.
"Çok üzgünüm Bryan" dedi.
O anda bütün dünyam kararmıştı. Nefes alamıyordum. Candan daha yakın, ezberlediğim insan artık yok muydu?
Titreyen bir ses tonumla "onu görebilir miyim?" diye sordum.
Kafası öne eğik bir şekilde "evet, görebilirsin" dedi.
Önce elimle Norman'ın omuzuna dokunup, ayaklarımı yere sürerek o soğuk ameliyathanenin kapısından içeri girdim. Melekler gibiydi... Gözünden, şakaklarına doğru akan bir damla gözyaşı, boğuluyormuş gibi hissediyordum... Eğilip dudaklarına bir öpücük kondurdum.
Gözyaşlarım, dokunmaya kıyamadığım tenine düşüyordu. Sahip olduğum ahlaki değerlerin incelip tekrar kalınlaştığını fark ediyordum. İçimde bin bir duygunun birbirlerini fethedişlerini hissediyordum. Nefes almayı unutuş olmalıydım. Başıma sert bir sancı girmişti. Kendimi toplamam gerektiğini biliyordum. Saçlarını ellerimin arasına alarak okşamaya başladım...
Derin bir nefes alarak; "Sana söz veriyorum oğlumuza iyi bir gelecek hazırlayacağım ve her zaman onun yanında olmak için elimden ne geliyorsa yapacağım. Seni seviyorum aşkım. Hoşça kal..."
Stanford Üniversitesini birincilikle bitirip, genç yaşımda büyük işlerin altından kalkmayı başararak milyar dolarlık bir şirketin sahibi olmuştum. Parayla satın alamayacağım hiçbir şey olmadığını düşündüğüm zamanlardan geçmiştim. Şimdi o düşüncelerin bedelini ödüyordum. Önce hayatta en sevdiğim varlık olan hayatımın anlamını kaybetmiştim ve bir ay içerisinde bende bu dünyayı terk edecektim. Peki, Elizabeth'e verdiğim söz ne olacaktı? Bizim bebeğimiz ne olacaktı? Onun için iyi bir plan yapmam gerekiyordu...
Oğlumla beraber hastaneden çıkıp şehir dışında bulunan evimize gelmiştik. Ona evin her odasını gösteriyordum. Annesi ile geçirdiğim zamanları anlatıyordum. Tıpkı onun gibi gözlerimin içine bakıyordu.
Elizabeth, olacakları biliyordu... ülkenin en iyi bakıcılarını doğumdan birkaç ay önce işe almıştı. Oğlum, belki çok iyi bir eğitim alacaktı, belki tam bir asilzade olarak yetişecekti ve tüm mal varlığımın tek sahibi olacaktı. Fakat aile sevgisini tatmayacaktı. Benimle bir futbol maçına gitmeyecekti mesela, o hastayken kimse onu karşılıksız, yatağının ucunda beklemeyecekti. Kız arkadaşını bizimle tanıştıramayacaktı. Kimse bizim ona sarıldığımız gibi sarılmayacaktı. Bunları düşündükçe ölmekten korkuyordum. Oğlum için hayatta kalmalıydım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEN
Short StoryBir babanın oğlu için neler yapabileceği ve hatta nelerden vazgeçebileceğine tanık olacaksınız... Milyar dolarlık bir servete sahip Bryan Allen, küçük oğlu için dünyada kalmayı seçiyor ama bunun büyük bir bedeli var, önce gerçekleri kendisinin kabul...