"Dizlerine ne oldu?"
Kızarmış yanaklarımı, gözlerimi ve burnumu göstermemek adına arkamı dönüp ayakkabılarımı dizlerimin acımasını önemsemeden hızlıca çıkarttım ve derin bir nefes alıp ellerimi yelpaze gibi yüzüme tuttuktan sonra haftasonu olduğu için koltukta sütlü çayını içen anneme bakmadan odama doğru adımladım.
"Düştüm."
Kısa yanıtım ona yeterli olmuş olmalı ki bir şey demeden okuduğu gazeteye dönmüştü. Dün okuldan dönerken evin yakınındaki orman denecek kadar çok ağaç olan parkta deli gibi koşmuş ve en sonunda kısa bir ağaç dalına takılıp taşlı toprağı öpmüştüm. Dizlerim parçalanmış gibi kanamıştı ve hiçbir şey yapmadığım için hala kanıyor gibi görünüyordu.
"Bugün Bayan Jeon'la dersin var unutma."
Annemin sesi gittikçe uzaklaşırken derin bir iç çektim. Tabi..Bayan Jeon. Yine de hayatta yapmayı en çok sevdiğim şeyi, önüme sunulmuş güzel imkanı kalp ağrım yüzünden itecek halim yoktu.
+
Telefonuma atılan konumdan kaybettiğim evi tekrar bulmaya çalışırken sinir krizi geçirmek üzereydim. Şöyle ki Gangam'ın en lüks sitelerin birinde oturuyorlardı, güvenlik büyük demir askılı kapıyı açtıktan sonra sitenin tam ortasındaki sanatsal heykel havuz karşılamıştı beni. Çıplak bir kadın ve adam heykelinin gözlerinden havuzun sürekli renk değiştiren suyu akıyordu ve bu her ne kadar ürkünç olsa da on dakikamı havuzu inceleyerek geçirmiş, geçen hafta geldiğim evi tekrardan karıştırmış site numaralarına bakarak ilerliyordum.
5 nolu siteyi geçtiğim sırada önüme çıkan, okuldakinin iki katı kadar olan sahaya kaşlarımı kaldırarak bakmaya başladım. Bayan Jeon kesinlikle bana kızacaktı fakat sitedeki her şeyi görgüsüzce izleyesim geliyordu. Sahanın içinde yuvarlanan basket topuyla birinin buradan yeni çıktığını anlamıştım.
İşime bakmam gerektiğini düşünerek bir adım attığım sırada önümden geçen kaykaylı kızlı erkekli grupla geriye doğru sendelemiş, ayağım diğer ayağıma dolanınca zemini bir güzel öpmüştüm.
"Bir insanın böyle düşmesi için ultra sakar olması lazım."
Duyduğum sesle başımı hızla kaldırmış ve basketbol sahasının yeşil demirliklerine uzun, soluk renkli parmaklarını geçirmiş, üzerinde Seoul Erkek Basketbol Klubünün forması olan çocuğa baktım.
Doğru tahmin. Min Yoongi.
Güneşten dolayı hafif sarıya dönen uzun saçları boncuk boncuk ter olan alnına yapışmış, boynuna geçirdiği zincir ona tam bir basketbolcu havası katmıştı. Yüzünde boş bir ifade olsa da sesindeki alayı sezebilmiştim. Bakış açım şu an sadece havalı ve pahalı ayakkabılarındayken kaşlarımı çattım. Bu çocuk okula bursla gelmişti fakat böyle lüks bir sitede nasıl oturuyordu?
Ellerimi zemine yaslayıp gözlerimi birkaç saniyeliğine yumdum ve kendimi yukarı çekerken yüzümü acıyla buruşturdum. Daha dün dizlerimi parçalamıştım ve şu an tekrar kanamaya başladıklarını hissediyordum. Dizleri yarayken dizi yırtık pantolon giymeyi sadece benim gibi bir aptal akıl ederdi zaten.
Tozlu ellerimi çırparak hala beni izleyen sarışına kısa bir bakış attım.
"Burada yaşadığını bilmiyordum."
Düşen çantamı da omzuma aldığımda başını hafif yana yatırıp dudaklarını hafif bir şekilde büzerek kanayan dizlerime baktı.
"İçeri gel yarabandı yapıştıralım. Kötü görünüyor."
Yardım teklifini geri çevirmeyip sahanın giriş kapısından girdim ve kırmızı, Nike çantasına uzanan uzun ve güçlü kollarını izledim. Çizimlerim arasında tam sıramın olduğu pencereden her gün gördüğüm Min Yoongi de vardı ve şu an onunla konuşmak garip hissettirmişti. Çantasından aldığı soğukluğundan dolayı dışı buharlanmış su şişesini bana doğru attığında refleks olarak tutmuştum ve tutamasaydım güldüğünü hiç görmediğim çocuğun yere yatıp deli gibi güleceğini hissetmiştim.
Kapağını hızlıca açıp birkaç yudum aldım ve sonrasında avcuma doldurarak kanayan dizime dokunmaya başladım. Sahayı ıslatıyordum ama zaten fazlasıyla büyük olduğundan dert ettiğini düşünmedim. En sonunda kesik yaraları kaldığında ben ne olduğunu anlamadan karşımda eğilmiş, fazlasıyla güzel olan parmaklarıyla yarabandının beyaz yerini dikkatlice çıkarmış ve sarı yerini yaraya doğru nazikçe yapıştırmıştı. Şu an elindeki yarabandıyla evlenme teklifi ediyormuş gibi duruyordu ve bu çok komiğime gittiği için,
güldüm.