flashback
Kız soyunma odasından çıkacağım sırada duyduğum seslerle refleks olarak durmuş, çantamın kayışındaki parmaklarım sıkılaşmıştı.
"Hadi ama okuldaki bütün çıtırların mükemmel vücutları elimde diyorum. Kim Mira, Seung, Seju ve daha birçoğu. Bunları ne kadar sattığımı öğrensen kafayı yersin.."
Şaşkınlıkla irileşen gözlerimi dolabın arkasındaki, üst sınıflardan Ilyong'a sabitledim ve beni görmemesi için sessiz bir adımla geriye çekilip, sırtımı dolaba verdim.
"Çoğunu soyunma odasına saklanıp çekiyorum ve biliyorsun Tanrım.."
Zevkli ifadesine karşılık yüzümü buluştururken ellerim otamatikman göğüslerime gitmişti. Soyunma odasının içindeki bir kapının sürekli kapalı olduğunu ve kızların bundan şikayet ettiğini biliyordum. Seju'nun fotoğrafları dahil çoğu kızın özel alanlarını çekmişti ve bu..iğrençti. Buradan çıktığım anda müdürün odasına çıkıp bunu bildirecek ve en ağır cezayı alması için elimden geleni yapacaktım.
"Taehyung'un kuzeni, Lemi'nin fotoğrafları bile elimdeyken kimse bana bir şey yapamaz, her yere yayarım."
Şu an sadece erkek basketbol takımı antreman için okulda olduğundan bu kadar rahat olmasını anlıyordum. Beden dersinden sonra dalgınlıkla eşyalarımı unutmuş ve buraya gelmiştim.
"En iyi fiyatı alana dek.. -koridordan ayak sesleri gelmişti- Bekle..Seni sonra ararım."
Dolabın arkasına yaslıydım ve eğer birinin geldiğini görüp saklanmaya çalışırsa buraya gelecek, göz göze gelecektik ve bu kalp atışlarımın adrenalinle hızlanmasına neden oldu. Beklediğim gibi olmamış, tanıdık sesle hayatımın en rahatlama anını yaşamıştım.
"Fotoğrafları ver."
Jungkook'un maç dışında hiç duymadığım sinirli sesi soyunma odasını doldururken kesik bir nefes alıp, başımı dolaptan doğrultarak Ilyong'un karşısında durduğunu gördüm. Dolapların olduğu tarafın ışıkları sönük olduğundan beni fark etmeleri biraz güçtü.
"Ne fotoğrafı?"
Ilyong safa yatarak durumu kurtarmaya çalıştığında Jungkook, ona doğru bir adım atmış ve onu daha iyi görmemi sağlamıştı. Kırmızı kolej ceketi, içindeki bol beyaz tişörtü ve bacaklarını saran kotuyla, iki yana ayrılmış saçlarıyla çok iyi görünüyordu. Üstünden anladığım kadarıyla antremana daha katılmamıştı. Karşısında kendinden iki sene büyük, fazlasıyla kilolu çocuğa bakarken yüzünde en ufak bir duygu belirtisi yoktu.
"İkinci kez tekrarlamayacağım, Ilyong. İşi diğer türlü de yapabilirim ama senin gibileri sadece kaba kuvvetten anlıyor."
Jungkook'un bu zamana kadar kendisine vurmayan birine vurduğunu görmemiştim. Gerçekten kendisinden güçsüz, zayıf veya korunmasız insanlarla uğraşmazdı, arkadaşları yapsa bile yapmazdı fakat şu an oldukça sinirli gözüküyordu.
"Bana dokunduğun an fotoğrafların hepsini yayarım. Kim söyledi sana? Lemi değil mi? Taehyung'a söylemediği için biricik Jungkook'una geldi-"
Sözünü bitiremeden Jungkook kolundan sıkıca tutup, arkamı yaslandığım dolaba onu sertçe çarptığında dolabın sert hareketiyle nefesimi tuttum ve sakin kalmaya çalıştım. Ilyong'un telefonunun tuş sesleri yankı yapan odada dağılırken fotoğrafların olduğu galeriyi sildiğini düşünüyordum.
"Bu akşam sahaya flasha attığın yedekleri getir yoksa canını çok yakarım."
+
"Beden eğitiminden kalan tek öğrenci olarak okul tarihine geçeceğim."
Çantamı kucağıma yerleştirip, sert bir şekilde banka oturmamla basket takımının antremanını izleyen ve elinde oyuncuların durum skalasına bakan Yoongi'ye odaklandım. Beyaz saçlarının altında siyah sporcu bantı alnının yarısını kaplıyordu, incecik kedi gözlerine benzeyen gözleri elindeki kağıtlardaydı ve tükenmez kalemi kağıda vurarak ritim tutuyordu. Bir süre daha oyuncuların üzerinde gözlerini gezdirip, bana döndü ve baygın bir bakış attı.
"Senin derdin niye hiç bitmiyor ya?"
Hak verircesine başımı sallayıp ardından yanına oturduğum bankta biraz ondan uzaklaşarak kucağımdaki çantanın üzerine koyduğum parmaklarımla oynamaya başladım. Yüzünü buruşturarak başını eğdi ve yüzümü görmeye çalıştı.
"Alındın mı?"
"Ne alınması beden dersinin ilk saatinden çıktım ve daha duş almadım."
Diyerek kısa bir açıklama sunmamla kısık bir kahkaha attı. Bahçedeki birkaç kişi şaşkınlıkla bize döndüğünde kesik bir nefes alarak ona döndüm ve o da üzerimizdeki ilgiyi fark edince eski haline dönmüştü. Lee Mona, Min Yoongi'ye kahkaha attırabilen yaşayan tek organizma.
Bir süre sonra ben de onun gibi sahadaki oyuncuları izleyerek bir yandan da göz ucuyla verdiği puanlara ve aldığı notlara bakıyordum. En fazla puan Jungkook'undu ve bu bana Jungkook'la yaptığımız garip konuşmayı hatırlatmıştı. Yoongi'nin yerini almak, onu okuldan attırmak istiyordu ve nedenini deli gibi merak ediyordum.
Kimse kimseden boş yere nefret etmezdi.
Ayrıca okul hayatını bitirmek gerçekten fazlasıyla büyük bir kötülüktü, onun bunu ortadan büyük bir neden olmadan yapacağını düşünmüyordum ki..yapmamalıydı da. Ne olursa olsun.
Jungkook, Yugyeom'dan aldığı topu arkasından çevirerek adını bilmediğim alt sınıflardaki çocuğun yanından geçirmiş, başarıyla iki bloğu da kırarak 2lik atmıştı. Bankların birine kurulmuş kendi grubu ve onların yanında duran kızlar tezahürat yaparak onu desteklediklerinde kendinden emin bir gülümseme sunup ilk yarı bittiği için Jimin'in elinde tuttuğu havluyu boynuna atmış ve pet şişeden birkaç yudum su içmişti.
"Biraz daha böyle bakarsan çocuk alev alıp yok olacak şimdi."
Alayla kolumu dürten Yoongi'ye kısa bir bakış attığım sırada Jungkook'un etrafındaki kızları kol hareketleriyle yararak geçen Seju, Jungkook'un boynuna sarılarak yanağına uzun bir öpücük kondurdu. Gülümseyen yüzüm anında solarken sinirle nefes verip, başımı Yoongi'ye çevirdim ve onlarla ilgilenmiyormuş gibi yapmaya başladım.
"Kuzenin ondan hoşlandığını biliyor mu?"
Yoongi'nin karmaşık bakışları arasında başımı salladım.
"O yüzden onunla çıkıyor."
Şaşırarak hiçbir şey demeden kolunu omzuma attığı sırada bunu garipsememem gerektiğinin farkındaydım. Sonuçta o şu an en yakın arkadaşımdı - Evet bir buçuk haftadır benimle iletişimini sürdürebilen tek insan olması onu bu kefeye koymam anlamına geliyordu- ve böyle hareketler normal olabilirdi. Yine de erkeklerle bu kadar yakın olmaya alışık olmadığımdan gerilmemi engelleyememiştim.
Seju'nun kollarından sıyrılan Jungkook'un bakışları, tam karşısında oturan bizi gördüğünde sertleşmiş, ne olduğunu çözmeye çalışıyordu. Evet, okulda en nefret ettiği çocuğun kolu omzumdaydı.