"Senden beklemezdim."
Öğretmen Shin, elindeki uzun dallı sigara paketlerini teker teker kırarak yanıbaşında duran, poşeti dışarıya taşan mavi çöp kutusuna atarken sesimi çıkarmadan ellerimi eteğimin dizlerine koyarak sessiz bir iç geçirdim.
"Sen bizim en parlak öğrencilerimizdensin. Ailenin senle ilgilenememesini..Onları böyle cezalandıramazsın Mona. Sadece kendine zarar verirsin."
İrislerim kendini lavların kol gezdiği volkana atarken küllerin döküldüğü nefesim kesilmiş, yanan gözlerim uzum boylu biyoloji hocama çevrilmişti. Onaylamaz bakışları ince çerçeveli gözlüklerinden taşıyor, biçimsiz büyük elleri kırdığı her bir dalda geriliyordu. Halbuki odadan çıktığım anda kalan sigaraları götürecekti.
"Ben yapmadım."
Bininci kez söylememe rağmen sabırla iç geçirdi ve kimsenin olmadığı öğretmenler odasında, suçlu gibi oturulduğum rahatsız sandalyenin önünde volta atmaya başladı. Kendi kendine konuşuyor gibiydi.
"Kamera kayıtlarında öğrencilere paketleri getirenin sen olduğu aşikar-"
"Hayır..Başının belaya girmemesi için Seju'nun elinden almaya çalışıyordum!"
Çırpınarak anlatmaya çalışsam da kaşları çatılmış, saydam gözlük camından uyarıcı bir bakış gelmişti.
"Okuldaki çoğu kişi senin dağıttığını söylüyor,hademe kendi gözleriyle görmüş."
"Kendilerine yardım eden birini neden ispiyonlasınlar ki Bay Shin? Hademe bile ondan alıyor."
Kaşlarımı çatarak tükürük saçmayı önemsemeden konuştuğumda yüzünü buruşturdu ve işaret ile orta parmağını burun kemiğine yerleştirerek gözlerini kapattı.
"Aksi bulunana kadar spor salonunu temizleyeceksin. Her gün."
+
Sinirle arka bahçedeki sorumsuz öğrencilerin yere attığı teneke gazoz kutusuna sağlam bir tekme geçirdim ve boş bahçede rahatsız edici bir gürültü yarattım.
Neden hiçbir şey de haklı çıkamıyordum? Neden hayat karşıma her hangi bir süpriz çıkarmamakta kararlıydı? Bana kıçını dönüp diğer insanları kolları altına almış, gidiyormuş gibi hissediyordum ve boğazımdan aşağı sert bir içki gibi yayılan his karşısında tek yapabildiğim hızımı alamadığım için duvara da sert bir tekme geçirmek olmuştu.
"Ah!"
Tek ayağımın üzerinde zıplayarak çimlik alanda acıyla kıvrılmış, gözlerimi sıkıca yummuştum.
"İntihar etmek istiyorsan daha acısız yöntemler önerebilirim."
Tek ayağımın önünde duran basketbol topuyla acıdan şekilden şekle girmiş yüzümü düzeltmeye çalışıp, tuttuğum ayağımı bırakarak yumuşak bir şekilde zemine bastım fakat hala zonkluyordu.
"Min Yoongi?"
Arka bahçenin girişinde durmuş, sahanın yakınında olduğu için buraya kaçan topunu almak için bekliyordu. Çocuğun hayatı gerçekten sızlayan parmak uçlarımın dibinde duran 650 gram topa bağlı gibiydi ve bazen içten içe onu kıskanıyordum. Hayaline tüm gücüyle, parmaklarının arasından fışkıran kan tüm vücudunu kaplasa bile tutunuyordu ve bu gerçekten hayran ediciydi. Onun kadar azimli olmak isterdim, en azından bir şeyler yapabilmek için.
"Ee Mona, atacak mısın artık?"
Bıkkın bir ifadeyle dalmış yüzüme baktığında silkinip kendime geldim ve parmak uçlarımın arasına aldığım ağır topu göğsüne doğru fırlattım ve anında kaptı.
"Teşekkür ederim."
Dudakları tekrar acı çeker gibi yukarıya doğru kıvrılmaya çalışsa da beceremiyordu.
"Önemli değil."
Dedikten sonra onun aksine samimi bir gülümseme sunup, vurduğum sol ayağımın üzerinde hafifçe sekerek kapalı spor salonuna doğru adımladım. Çıkış saati olduğundan herkes yavaş yavaş kapıdan çıkıyordu fakat ben topal bir şekilde okulun en pis yerine doğru gidiyordum. Neredeyse her hafta bir branşımızın maçı olduğundan spor salonu yasak olmasına rağmen içecek ve yiyecek kaplarıyla dolu olurdu, onlara bakarak yüzümü buruşturur ve burada çalışanlar için sabır dilerdim. Ah..ileri görüşlüydüm.
İçeri girdiğim anda gördüğüm görüntü karşısında küçük dilim boğazıma doğru yol almıştı.
Üzerinde kolsuz siyah tişört, altında siyah şortuyla Nike'ın reklamından fırlamış gibiydi. Öğle arasından sonra sınıfa gelmemesini terden saç tellerinin alnına kadar yapışmasına bağlıyordum. Bu sene Yoongi'nin kaptanlık koltuğunun sallanacağına dair söylentiler vardı ve bu konuda aklıma gelen ilk isim o olmuştu. Takımın en iyici ikinci oyuncusuydu ve ilk başlarda berbat oynamasına rağmen başarmıştı bunu. Sürekli çalışıyor, çalışıyordu.
Sürgülü kapının önünde heykel kesilen beni görmemişti bile. Potayla arasında sıkı bir dövüş olurken sesli bir şekilde yutkundum.
Böyle sıkı çalışmaya devam ederse bir süre onu daha fazla görmem gerekecekti.
1k için teşekkürler:)