bölüm21

11.5K 759 450
                                    

Görüş açıma giren, üstünde dumanı tüten karton bardağa kısa bir bakış atıp, üzerimdeki krem rengi battaniyeye kendimi iyice sararak, uzatılan kahveyi aldım ve utançla kısa bir iç geçirip ardından birkaç yudum aldım.

Sıcaklık titremesi yeni duran bedenimde yayılırken biraz olsun rahatlamış ve içinde karmaşanın hakim olduğu midem derin bir nefes almıştı.

Sahilin kenarındaki şezlonglardan birinde oturuyordum, Jungkook kahveyi uzakttıktan sonra yanımdaki şezlonga oturup parmaklarını önünde birleştirerek kambur duruşunu dikleştirmiş, gözlerini utançtan kuma gömülmek isteyen bana çevirmişti. Şöyle ki denizde onu öptüğümden -öptüğümde diyorum çünkü karşılık vermemiş fakat beni itmemişti de, bitmesini beklemiş ve sonra denizden çıkarmıştı Tanrım çok utanıyordum- bu yana doğal olarak aramızda garip bir atmosfer vardı. Denizden çıktıktan sonra ben öylece kendimi kumun üstüne atmış ve o üstünü değiştirip gelene kadar beklemiştim. Kıyafetlerim mahvolmuştu fakat bu en son önemseyeceğim şeydi. Geri döndüğünde elinde battaniye ve kahve, yüzünde ise her zamankinden daha garip bir ifade vardı.

"Herkes dağıldı."

Jungkook bileğindeki su geçirmez akıllı saate bakarak mırıldandığında göz ucuyla saatin 02.34 olduğunu görmüştüm. Tüm bu olaylar doğum günü pastasını kestikten -Jimin kendisinden beklenecek şekilde Jungkook'un yüzünü pastaya bastırmış ve ardından sarhoş olduğu için kendininki de bastırmıştı- hediyeler verildikten -sınıf arkadaşı olduğum için en azından hediye verebileceğimi düşünüp çok sevdiği Lord Huron'un orjinal, sayılı basım albümlerinden birini almıştım ve en çok şaşırdığı hediye bu'ydu, en son verdiğim için kimse fark etmemişti hem-  sonra yaşanmıştı ve ben iskeleye çıktığımda parti çoktan bitmişti. Fakat konuşurlarken duyduğuma göre gecenin devamında kendi arkadaş grubuyla barda kutlayacaklarını duymuştum bu yüzden şu an benim yanımda durma zorunluluğunu yük gibi görüyordum.

Denizden çıktığımızdan bu yana ilk defa konuşmak için şişmiş iki dudağımı araladım ve dolu gözlerimi görmemesi için başımı diğer tarafa çevirdim.

"Özür dilerim. Bu..çok yanlıştı."

Diye mırıldandıktan sonra hala nemli olan kıyafetlerimin içinde rahatsız olduğumu fark edip, şezlongtan kalktım ve başımın dönmesini önemsememeye çalışarak kendime gelmek adına derin bir nefes aldım. Hala sessiz bir şekilde önüne bakıyor ve düşünüyordu.

"Değildi."

Çatallı sesini duymamla eve yönelttiğim adımlarımı durdurup şaşkın bir şekilde ona baktım.

"Öyle hissettirmedi."

+

"Anlatırken bile gözlerin ışıldıyor."

Bayan Jeon, gülümseyerek yüzüme baktığında heyecanlı bir şekilde uzun bacaklı sanldayeden kalkıp önüme gelen saçlarımdan birkaç tutamı alıp yukarıda küçük bir topuz yaptım ve derin bir iç çektim.

"Evet..Kesinlikle size çok iyi bir şey sunacağım, bundan eminim Bayan Jeon."

Bordo elbisemin eteklerinden tutup, etrafımda bir kez dönmemle Bayan Jeon kıkırdayarak bu yaşına kadar çıkmayan kırışıklıklarına meydan okumuştu. Gözleri ince bir çizgi gibi yukarı kıvrılırken oğluna da bahşettiği belirgin elmacık kemikleri ortaya çıkmış ve kaşlarını merakla kaldırmıştı.

"Neyden bu kadar ilham aldıysan bırakma derim."

Haylaz bir gülümseme sunarak atölyenin içindeki beyaz sütun duvarlardan birine yaslandım ve bir taraftan benimle konuşurken bir taraftan önündeki büyük tablonun detaylarına odaklanan genç ve güzel kadına imrenerek baktım. Annemle bu zamana kadar Bayan Jeon'la konuştuğum kadar rahat konuşamamıştım.  Onu salonda ya da mutfakta elinde işi olmadığı bir saniye yakalarsam konuşmak için bir şeyler bulmaya çalışıyor fakat onun 'yorgunum' 'çalışmam lazım' sözlerine katlanamayarak küçük çaplı girişimlerimi sonlandırıyordum.

date with him |jkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin