Tek düşünebildiği şey oydu. O ve onun güzelliği, gerisi önemli değildi sanki. Gözlerini ondan almak çok zor olmuştu. Baktıkça bakası geliyordu ancak baş melek ağırlığını ortaya koyması gerektiğinin farkındaydı."Sen nesin böyle?" Diye sordu insan. Bu soru karşısında şaşırmıştı baş melek. Ardından devam etti insan "Şimdiye kadar gördüğüm hiç bir varlığa benzemiyorsun."
Baş melek susmayı tercih etti çünkü konuşursa ağzından istemediği bir ton iltifat çıkacağının farkındaydı. Kendine yediremese de adeta aşık olmuştu.Hoş, bu varlığın karşısında mest olmayacak kişinin akli dengesinden şüphe edilirdi.
İkisi de birnirine bakıyordu, sanki birbirlenin içini görmeyi amaçlarcasına. Sanki bu garip sessizlik onları birbirine bağlayan tek etkenmişçe ikisi de bu büyüyü bozmamak adına tek kelime dahi etmiyordu.
Yasaklı ağacın gölgesinde geçen şu bir kaç dakika hiç bitmeyecekmiş gibiydi -ki baş melek bitmesini hiç istemiyordu-. Ona bakmak yetmiyordu, her ayrıntısında ayrı bir güzellik, ayrı bir coşku vardı. İnsan cennete gelmiş bir misafir değil de adeta cennetin bir parçası, değerli bir mücevheriymiş gibi parıldıyordu.
"Çok güzelsin."
Hayır, bu itiraf baş melek tarafından değildi, insandandı. Ve bu itiraf karşısında kaskatı kalan baş melek sessizliğine daha fazla devam edemedi. Kelimeler dudaklarına baskı yaparken kontrollüce her bir harfi serbest bıraktı.
"Ben mi güzelim?" Diye sordu. İnsan kafasını sallayarak doğruladı. Baş melek önce ne cevap vermesi gerektiğini bulamasada her zaman bildiği gerçek ile cümlelerini destekledi ve sonunda cevabını vermeye hazırdı. Repliklerini dikkatlice seçiyordu.
"Çünkü en güçlü ışık olan ateşten yaratıldım." Bu cevap karşısında insan kafasını eğip "Anlıyorum..." diyebildi sadece. Onun ışığının çok kuvvetli olduğunun farkındaydı zaten çünkü en çok da buna tutulmuştu.
Aslıda insan için güçlü ya da güçsüzün, güzel veya çirkinin pek bir önemi yoktu, sonuçta her biri tanrının yarattığı aciz kullardı. Yine de baş melek için gördüğü en güzel varlık olduğunu ve kendisinin ondan üst mevkide olduğunu inkar edemiyordu kendine. Kast Sistemi madurları hissiyatı veriyordu bu ona.
"Ben..." diyerek söze girecekti insan ancak gözleri baş melek ile buluştuğu anda duraksadı. Bir anda konuşmaktan vazgeçti, sanki konuşursa baş melek çekip gidecekmiş gibi hissetti. Kendisi için Tanrının en güçlü kulu dense de, ateşten yaratılmış sözde ondan alt mevkideki bu varlığın ışığı karşısında nakavt olmuştu işte.
"Devam et." dedi baş melek. İnsanın sesini biraz daha duymak istiyordu, kulakları bu sesle biraz daha zehirlensin istiyordu.
İnsan çekimser havasından kurtuldu ve ayağa kalktı, gözleri yerdeydi. Az önce söylemekten çekindiği tüm sözleri silahına koydu ve teker teker ateş etti, acımadan...
"Ben, topraktan yaratılmış tanrının en yüce varlığıyım ve sen..." dedi gözlerini baş meleğinkilere dikerken ve devam etti. "Ve sen bana secde etmeye mecbursun."
Baş meleğin yanındayken statüler yok olsun istemişti ancak bunu yapamayacağının farkındaydı. Bu yüzden ona öğretilen şeyi, yani hükmederek onu yanında tutmayı deneyecekti.
Baş melek bu sözler karşısında beyninden vurulmuş gibiydi. İki dizinin üzerine çöküp yere baktı uzunca. Bu olgunlaşmamış meyve... ne kadar da acıydı böyle. Nasıl olur da bu kadar bencil olabilir diye düşündü, nasıl olur da bu kadar toy iken üzerindeki can yakıcı dikenleri adeta bir mücevhermiş gibi gösterebilir?
Sinirlenmişti, o kadar sinirlenmişti ki ona hemen şu anda sahip olmayı istiyordu. Yasağı aşmak ve susuzluğunu bu meyveyle gidermek istiyordu. Ceza almak umurunda değildi, zehirlenmek umurunda değildi.
Önünde diz çöken melek görmek insanı tatmin etmemişti. Sahi, tatmin olmak istemiyordu ya... İstediği tek şey bu meleğin onun yanında kalmasıydı ve sonu cehennem dahi olsa onu yanında tutmakta kararlıydı. Ve sonuçta arzuyu öğrendi, en basit ancak en ölümcül duygu.
"Bu yüzden sana emrediyorum, şu andan itibaren bana ihanet etmeyeceksin,yalan söylemeyecek ve ben yok oluncaya dek yanımda olacaksın!"
Baş melek doğrulup diz çöktü ve yasak ağacın gölgesinde dikilen efendisine baktı. Boyları arasında dikkat çeken bir fark vardı ancak baş melek bu pozisyondayken peş anlaşılmıyordu.
O andan itibaren İnsan biliyordu, hem kendisini hem de baş meleği işlemek üzere oldukları bu günah ile birlikte cehenneme sürükleyeceğini. Ancak dikenleri çoktan göze almıştı, affedilmemeyi çoktan kabullenmişti.
"Size hizmet vereceğim." dedi emin bir şekilde. Gözlerine bakıyordu, gökyüzü kadar sonsuz maviliğe. Beklemek zorundaydı, yasak meyve olgunlaşana ve teşebbüs ettiği bu günah açığa çıkana kadar...
"Ta ki siz çürüyüp, zehriniz şurup olana dek..."
Birbirlerini soktukları bu çıkmazda beraber dikilme kararı aldılar. Ve ikisi de yan yana durmak adına yanmaya hazırdı. Birbirlerine derince baktıkları bu kıymetli anı yabancı bir ses tarafından bölündü.
"Efendim!" bu ses uzaklardan gelmişti. Hemen ayaklandılar ve sanki birbirleri ile hiç bir alakası olmayan iki yabancı gibi arkalarını dönüp yüzlerini yere eğdiler. Gelen bir melekti.
"Efendim! Size iletilmesi gereken bir haber var!" dedi baş meleğe yaklaşırken. İnsanı gördüğünde şok olmuştu. "Ah... demek siz de buradaydınız. Ben sizi çok bekletmeden haberi ileteyim." dedi heyecanla.
"Yeni bir insan yaratıldı!"
-----------
Hemen celallenmeyin, unutmayın bu bir SebaCiel fanfictionu.
Beklettiğim için üzgünüm tatildeydim...
Emeğime karşılık oy vererek destek olursanız sevinirim ayrıca düşüncelerinizi belirtmeyi de unutmayın!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUZRAK ||Kuroshitsuji - Black Butler Fanfiction|| SebaCiel ||
FanfictionBu günahı tek başıma çekeceğim. Ta ki yasak meyve çüriyene, rüyalar kuzraktan kurtulana dek... Hikaye durumu: TAMAMLANDI. Dipnot: Kapak tasarımı bana aittir.