4. Bölüm- Kalkan

182 17 2
                                    

Multimedia Eliz ^^ İyi okumalar, sıkıcı bir bölümdü sanırız çünkü aceleyle yazdık. Kayra hakkında daha çok şey anlatabilme adına ekşınsız ekşınsızdı. Umarız beğenirsiniizz :*  -Betül&Ezgi

Tam özür dileyip çıkacakken kapının önünde olduğumu hatırlatan Eliz’in yumuşak görünen ama omurgamı giren pençeleriyle içeri doğru itildim.  “Çekilsene Kayra kapıdan.”

Kendi ayağıma takılıp düşecekken sert bir şekilde kollarımdan kavrandım. Kafamı kaldırdığımda bana tanıdık gelen bir simayla karşılaştım.

Kaşlarımı kaldırıp içimden “Ben bu çocuğu nereden tanıyorum?” diye geçirdim.

Hala kollarımı tutmuş olarak bakıştığımızı fark edince kendimi birkaç adım geri çektim. Diğerleri de paldır küldür içeri daldığında müdürün meşgul olduğunu görünce özür dileyip çıkacaktık ki müdürümüz Yusuf Hoca “Çocuklar biraz durun zaten işimiz bitti sayılır,” deyince biz de sol tarafa dizildik.

Yusuf Hoca ortamızda durup diğerlerine dönerek “11-B sayısal, 11-E TM sınıfı Talha sen 11-E’desin,” derken Talha olduğunu düşündüğüm çocuğun omzuna elini koydu.

Talha’nın açık teni sayesinde yeşil gözleri çok daha fazla dikkat çekiyordu. Ve gülüşü gerçekten hoştu. Bu gözleri ve gülüşü nereden tanıdığımı tekrar düşündüm fakat tabi ki bulamadım.

“Bu arkadaşların da 11-E’de,” dedi bize dönerek müdürümüz.

Sonra benimle göz göze gelince “Kayra, arkadaşınıza sınıfı söz gösterirsiniz. Bu çocuğu da kendinize benzetmeyin ,” dedi. Bu bir ricadan çok emir gibiydi.

“Tabi efendim,” dedim hafifçe gülümseyerek. Ama bu gülümsemenin altında yatan duygular, bir annenin ‘misafirler gitsin ben biliyorum sana ne yapacağımı,’ gülüşüydü. Hoş ben nereden biliyorsam bu gülüşü?

Aramızdan çekilip koltuğuna otururken “Siz sınıflarınıza gidebilirsiniz,” diyerek diğer ikisine seslendi.

Kapının kapanma sesiyle düşüncelerim bölündü ve kendime geldim. Müdürümüz ilk defa yaptığı bir şeyi yaptı ve kafasını kaldırarak Talha’ya “Sen oturabilirsin, biraz işimiz var gibi görünüyor,” dedikten sonra koltuğundan kalkıp bize doğru döndü. Masaya oturup kollarını birleştirince kötü gününde olmadığını anladım.

“Evet gençler, ilk olarak bu kılık kıyafet ne? İkincisi dersiniz neydi? Üçüncüsü yine ne yaptınız?”

Kırklarının ortalarındaki Yusuf Hoca genelde kötü davranmazdı ama mutlaka ceza alırdık. Alırdık diyorum çünkü her hafta mutlaka müdürümüzün odasına yollanırdık. Adama da acıyorum, bizim gibi kendi halinde görünen ama aslında içlerinde birer şeytan barındıranların müdürüydü.

“Oldukça zor bir görev olmalı,” diyerek yorumunu kattı iç sesim.

Hepimiz aynı anda ağzımızı açıp salak saçma cümleler kurunca müdür bıkkın bir ifadeyle gülümsedi var kafasını sağa sola salladı.

Kafasını kaldıracağı sırada kafamı eğdim. Kimle göz göze gelse o kişi hesap verirdi genelde. Ve ben de bundan kaçıyordum.

O sırada Talha’yla göz göze geldim ve tekrar tanıdık hissiyle dolup taştım.

Müdür Sefa’yı kurbanı seçip seslendi.

“Evet Sefa, anlat bakalım bugünkü vukuatınız nedir?”

“Hocam vallahi biz bir şey yapmadık. Sınıfa girdik ama girer girmez İlyas Hoca bizi kovdu.”

“Derse girer girmez kovdu demek? Üçüncü dersin bitmek üzere olduğunun farkında mısınız siz?” Sesi biraz sertleşmişti. Ciddiyet konusunu sormayın, aslında güldüğünde bile ciddiydi.

Bulanık (Askıya Alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin