Elimdeki kolyeyi öylece izliyordum. Nasıl da mutluydum onu bana hediye ettiği gün. Nasıl da inanmışım her şeyin bitmeyeceğine.
Hırçınlıkla sildim gözyaşlarımı. Kolyeye bakmaya devam ederken, akan giden yaşlarımı siliyordum. Sessiz sessiz ağlıyordum. Yağmurları kıskandıracak kadar gürültülüydü ama sessizdi işte.
Ardından mideme saplanan bir bulantıyla lavaboya koştum. Ellerim titriyor, yüzüm terliyor ve başım dönüyordu. Acıyla döktüm içimdekileri.
Birkaç gün daha devam etti bulantım. Korkuyordum. Aklıma gelen şey ölüm değildi. Bir bebekti. Ve onu bu çirkin dünyaya armağan etmeye korkuyordum.
Hastaneye gittim. Korktuğum başıma geldi. 3 haftalık hamileydim. Onu bu dünyaya annesi ve babası birbirinden ayrı acı çekerken getirmek istemiyordum.
Ama eğer Tanrı bu bebeği benim ölü rahmime yerleştirdiyse, belki de bu bebek bizim canlı kalan tek yanımız olurdu.
Taksiye atlayıp eski evime, Füruğ'a gitmeye başladım. İçimde bebeğimle birlikte yeşeren umut tohumlarını suladım. Ezip gömdüğüm papatyaları kokladım.
Eve geldiğimde heyecanla kapıya yürümeye başladım. Düzensiz nefes alış verişlerimle kapıyı çaldım.
Eminim Füruğ beni gördüğüne mutlu olacaktı. Gözünün altındaki cansız toprakları kaldırmaya geldim Füruğ. Gururumu kendi ellerimle kaybedip yine sana geldim.
"Aç kapıyı Füruğ ben geldim." Sonra gülümsedim. Elime karnıma yerleştirdim. "Sana bir hediyem var."
Ama kapı açılmadı.
![](https://img.wattpad.com/cover/158145138-288-k834615.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
objimi.
Short Story-tamamlandı leyla, bir şeyleri yakıp dumanını soluyunca geçer sanıyorum.