Hermione, hastane koridorunda hızlı adımlarla yürümeye başladı. Elleri ceplerindeydi ve bakışları koridorun sonuna odaklıydı. Doktor Snape ve Lupin, kısık sesle bir şeyler konuşarak ona doğru yürüyorlardı. Henüz fark edilmemiş olmanın verdiği rahatlıkla onları karşılamak için ilerledi.
McGonagall'ı görmeyi hiç istemiyordu. Kendisine iyi gelmeyeceğinden emin olduğu gerçeklerden kaçmak için, o kadından da kaçması gerekiyordu. Fakat o, her şeyin merkezindeydi. Hastalarla ilgili her detayı, her ufak noktayı biliyordu. Sanki bunu yapmak, onlarla ilgili her detaya hakim olmak, onun salt göreviymiş gibi.
Aniden, bir çift kol bedenine sarıldı. Koridordaki iki adamın varlığını da o an hatırladı. Lupin'in sarılışına karşılık verirken, Snape'i de başıyla selamladı.
"Tatil yakında bitmeyecek mi?"dedi Lupin. "Okulunu aksatma, Hermione. Geri planda kalmanı istemem."
"Slugborn kendisine daha iyisini bulacaktır."dedi Hermione, şakayla karışık. "Zaten yedekte her zaman birilerini tutar."
"Ben ciddiyim. Ben ve Sirius, işleri bir şekilde idare ederiz."
"Senin küçük bir oğlun var."
"Tonks ile iş bölümü yaparız."dedi Lupin, her şeyi planlamış gibi görünerek. "Hem Peter ne işe yarıyor?"
"Harry'nin ziyaretçi listesinde artık öyle biri yok."dedi Snape, dümdüz sesiyle.
"Onu da mı kovdu?"
"Önemli bir şey değil."dedi Lupin, Hermione'ye bakıp zorla gülümseyerek. "Sorun yok. Kazayı Peter'ın arabasıyla yaptıkları için onu suçluyor olabilir. Halledilebilir bir şey bu. Yani, en azından deneyebilirim."
"Harry'ye iyi gelmesi gereken birinin, önce kendine faydası dokunuyor olmalı."dedi Snape. Aileyi ve arkadaşlarını -Peter dahil olmak üzere- yakından tanıdığı ve eski dostu Lily hariç pek haz etmediği için, yüzünü dümdüz tutmayı başaramamıştı. Kaşları biraz çatılmıştı ve gözlerinde de Peter'a olan hislerini açıkça görülüyordu.
Lupin yanıt vermek yerine onunla vedalaştı. Hermione'ye tekrar sarıldı ve her şeyin iyi olacağına dair vaatlerini sıraladı. Hermione, aralarında kendisi gibi davranan iki kişi -Sirius ve Lupin- oluşuna her daim güvenmişti ama bu defa, iyimserlik onun midesinde tuhaf bir hisse yol açtı.
"Harry, ailesinin ölümü için okuldan bir çocuğu suçluyor."dedi, Lupin'i gerçekle yüzleştirmeye çalışarak. "Onu farklı biri olarak tasvir ediyor. Dış görünüşü de anlattığı şeyle uyuşmuyor. Söylediğine göre, Peter onları öldürmesi için Voldemort'a yardım etmiş. Şu Voldemort, bizden bir yaş kadar büyük bir öğrenci. Harry onun gerçek olmadığını, bir anı olduğunu söyledi."
Lupin, şok geçiriyormuş gibi Hermione'ye bakıyordu.
"Anlamadın mı? Normal. Anlamadıysan aklın hala yerinde demektir, Lupin. Biliyorum çünkü anlıyorum. Anlamak ve yüzleşmek zorundayım. Hakkında dehşet verici senaryolar yazdığı insanları bir ay sonra okulda göreceğim. Onlarla koridorlarda, yollarda, sınıflarda karşılaşacağım. Hepsi aniden bize acımaya başlayacak. Bize, arkadaşlığımıza ve en çok da Harry'ye. Onun aklını nasıl kaçırdığından bahsedecekler."
"Hermione!"dedi Lupin, onun omzunu tutup sarsarak. "İyi misin? Bir şey mi söyleyeceksin?"
Hermione derin bir nefes aldı. Gerçek aynı anda ona acı ve belli belirsiz bir rahatlama verdi. Hiçbir şey söylememiş veya yapmamıştı. Sakindi. Tamamen sakindi. Bütün saklı düşünceleri hala saklı, herkesten uzak ve sadece kendisinin erişebileceği bir yerdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Phosphene| Harry Potter (au)
Fiksi PenggemarHarry Potter, St.Mungo'nun Akıl ve Ruh Sağlığı bölümünde, 777 numaralı odada kalan talihsiz bir çocuktu. Bir süre önce aklı ona bir dizi oyun oynamaya başlamıştı. Her şeye rağmen, bu noktada yapmak isteyebileceği son şey gerçeğe dönmekti. *** Bu has...