2🩸 Bu Da Ne?

627 164 630
                                    

Nefes nefese kan ter içinde uyanmıştım.
Son bir haftadır olduğu gibi.
Terden sırılsıklam olmuş saçlarımı alnımdan çektim. Hala ellerim ve vücudum tir tir titriyordu. Bir haftadır aynı rüyayı görüyor olmama rağmen, her defasında sanki ilk defa görüyormuşum gibi dehşete kapılıyordum. Hayır, hayır! Yeniden yaşıyordum!

Kalbim öyle sert ve hızlı atıyordu ki... Sanki bunları yaşamışım, geçmişimden bir parça iz bırakmış gibi kahroluyordum. Titreyen ellerime dikkat ederek yanımdaki komidinden su dolu bardağımı almak için uzandım. Hafiften başım dönüyordu. Tam alacakken, camın çıkardığı sesle yerimden sıçradım. Gözlerimi bıkkınlıkla sıktım. Yine mi?! 

 Yere baktım ama kaşlarım çatıldı. Bir gariplik vardı. Bütün kıyık ve kırıklar, sanki aynı yerde toplanmışlardı. Dairesel.
 Şişeye benzer cam bir nesne, tuzla buz olmuştu. Anlamayarak baktım.
 Şişe mi? 
 Ama benim yanımda hep bir bardak olurdu. Bu şişe de nereden gelmişti?

 Daha iyi hissettiğime kanaat getirdiğimde biraz eğildim. Şişe tuzla buz olmuştu ama kalın olan son kısmı sağlam kalmıştı. Biraz eşeledim. Gözüme kağıdımsı bir nesne takıldı. Biraz doğruldum. Baş dönmeme ve deli gibi terlememe rağmen merakıma yenik düşmüştüm. Soluklandıktan sonra cam kıyıklarını kenara çekip içindekini aldım.
 Haklıydım. Yarı yarıya.
 Haklıydım, çünkü içinde gerçekten bir kağıt vardı.
 Yarı yarıya, çünkü kağıt, az önceki gibi bir küçük şişenin içindeydi. Minik şişeyi göz hizama kadar kaldırdım. Daha çok, merakla bezenmiş kafa karışıklığı içeriyordu. 

 Kapı tıklatma sesiyle yerimden sıçradım. Ne yapacağımı bilmez bir halde aceleyle şişeyi yastığımın altına postaladım. Annem, cevabımı beklemeden içeri girdi. Bir elinde iki katlı, orta boyutta bir torba, diğerinde ise kablosuz ev süpürgesi vardı. Hazırlıklı gelmişti. Manzarayı gördüğünde şaşırmamıştı zaten. El çabukluğuyla bir yerini kesmeden kırıkları poşetin içine koydu ve kalan parçaları da süpürdü. O da fark etmiş olmalıydı ki, etrafa göz gezdirdi.

   "Sanırım cam kıyığı da yok. Ama riske atamam."

 Odayı bir güzel süpürdü. Elindekileri mutfağa bıraktıktan sonra yanıma gelip yavaşça oturdu. Kafam karışık bir halde başımı kaldırmadan anneme baktım. Şefkatle yüzümü okşadı. Huzurla gözlerimi kapattım.

   "Yine o kabusu gördün, değil mi?"

 Sessizce başımı salladım. Bir süre daha başımı okşadıktan sonra çenemi biraz yukarı kaldırdı.

   "Artık anlatmak ister misin?"

 Başımı iki yana sallayınca iç geçirdi.
 Evet, ona anlatmamıştım. Bunun iki sebebi vardı: 1.si, o anları tekrar hatırlamak istemememdi. 2.si ise... Anlayamadığım bir şekilde bunu kimseye anlatamıyordum. İçimde bir his, bana engel oluyordu. 
 Anneme baktım. Yüzü asılmıştı. Ama yüzündeki ifade yavaş yavaş kırılmaya doğru gidince dayanamadım.

   "Sadece kabusumu dile getirmek istemiyorum, anne. O kadar. Tekrar aynı şeyleri hatırlamak istemiyorum."

 Başını anlayışla salladı ve başımın üzerinden öptü. En azından artık o kadar fazla üzülmüyordu. 

   "Haydi, üzerini değiştirip aşağıya gel. Kahvaltı birazdan hazır olacak."

 Başımı salladım. Başımın üzerinden öptü ve çıktı. Neyse ki kapıyı kapatmıştı.
 Derin bir nefes alıp düşünmeye başladım. Bunlar da neyin nesiydi? Önce kabuslar, şimdi de bu şişe... Tereddütle yatağımın altındaki minik şişeyi aldım. Göz hizama getirdikten sonra çatık kaşlarımla incelemeye başladım. Evirip çevirdim. Değişik bir renkteydi. Ne tam olarak kırmızıydı, ne de siyah. Tepesinde sadece bir tıpa vardı. Ve... Bir de sembol. Sembolün olduğu kısma çevirdim.
 İşte bu çok daha ilginçti.
 Sembolde, kızılımsı-beyazımsı tüylü, kırmızı gözleri olan vahşi bir kurt vardı. Bir de kurdun üzerinde mavi renkte zarf işareti. Kaşlarım, anlamayarak daha da çatıldı.

Kanlı Ay Serisi 1 - TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin