3🩸Kavgada Yabancı

513 134 443
                                    

Stark'ın gece mavisi rengindeki pikabı, sağ şeritten sessizce ilerlerken, kendime saydırıyordum. Benim yaptığım ya deli cesaretiydi ya da koca bir ahmaklıktı! Ne bulmayı umuyordum? Bulup ne yapacaktım? Bunları yapan ya seri katilse? Ne diyecektim? 'ya pardon beyefendi/hanımefendi, manyaklık derecesindeki psikopatlıklarınıza son verebilir misiniz geceleri uyuyamıyorum da!'

Evet, ne kadar da zekiceydi!

Eğer bir sonuca ulaşamazsam, belki elim boş olurdu ama en azından içim rahat uyurdum (evet, paranoyama kılıf giydiriyordum. Gerçi benimki sadece kendi kendime verdiğim masum bir teselliydi..!) . Sanırım tek iyi ihtimal, paranoyalarımdan kurtulabilmemdi. Düşüncelerim, yol çizgisiyle birlikte akıp gidiyordu. 

Motorun gürültüsüz uğultusu, düşüncelerimi bastırmaya yetmiyordu maalesef. 

  Tek ses kornoların huzursuz gürültüsüydü. Bir huzursuzluk hissettim.
Upuzun bir korna sesiyle yerimden sıçradım. Birden arka taraflardan agresif kalabalık sesleri geliyor, gittikçe de yükseliyordu. Arka camdan neler olup bittiğine göz attım.

Birkaç serseri, ellerindeki beysbol sopalarını yaklaştıkları camın arkasındaki kişiye tehditkar bir şekilde sallıyordu. Elindeki sopaya güvendiği öyle belli oluyordu ki, tuttuğu parmakları sıkmaktan bembeyaz olmuştu. Az önceki sopa salladığı kişi arabadan inince, neredeyse küçük dilini yutacaktı. Stark kapıları kilitledi. Gözlerim bir anlığına Stark'a dönse de kavgaya kaldığım yerden devam ettim.

Adam, öyle kalıplıydı ki, yanına kim geçse cüce gibi kalırdı. Ağzım 'o' şeklini aldı. Taraflar bir türlü sakinleşmiyordu. Arabadaki kişi sessiz kaldıkça gerginlik büyüyordu. Bizim tarafımızdan eli sopalı adamlar gelmeye devam ederken, arabadaki diğer iri adamlar da çıktı.

"Bir şey mi söylemiştin, tam duyamadım?"

Araba uzakta sayılırdı. Duyamayacağımı biliyordum ama yine de merakla kulak kabarttım. 

   "Bana bak, ahbap. Yol veriyorum neden terslik yapıyorsun? Git yoluna."

İyice dip dibeydiler. Birbirlerine üstünlük taslıyorlardı. Tansiyon çok yüksekti. Birisi bir çıkışsa, diğerleri hemen dalacaklardı. Arabadan ilk çıkan kalıplı adam boynunu kütürdetti.

   "Ne yaparsın gitmezsem?"

 Bir süre arkası ve etrafına bakındı. Anlaşılan arkasındaki kalabalığa güveniyordu ama faydası olacağını hiç sanmıyordum. Adam yutkundu. Sanırım o da anlamıştı. Sopayı tutan eli gevşemiş, hafif bir gürültüyle asfalt zemine düşmüştü. Korkudan titremesi buradan bile duyuluyordu. Ben olsam bende korkardım, adamlar dev gibiydi!

Yanıt alamayınca sorusunu yineledi.

"Az önce bağırıyordun! Dilini mi yuttun!"

İri adam, sıska olanın üzerine yürüyünce, araya bir adam girip onları ayırdı. Daha iyi görebilmek için gözlerimi kıstım.

   "Haydi ayrılın!-"

 Etrafındaki meraklı gözlere döndü. Kaşları çatıktı.
  "Haydi, dağılın!"

Sesi hafif kalındı. Filmlere dublaj yapan insanlarınki gibi aksanı düzgündü. Ama nedense tanıdık geliyordu. Böyle birisini daha önce görmediğimden emindim. Gözleri benimkiyle buluştu. Öyle derin bakıyordu ki... Gözlerimi ayıramıyor, düşüncelerimi başka yöne çekemiyordum. Sanki beni tanıyormuşçasına eli ile selam verdi. Otomatik bir şekilde karşılık verdim. Transta gibiydim.

Nihayet görüntü uzaklaşmaya başlayınca, yavaş yavaş adam da gözden kaybolmuştu. Önüme döndüm. Çoktan yol açılmış, oradan uzaklaşmıştık. Peki ben neden rahatlayamamıştım?

Kanlı Ay Serisi 1 - TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin