-5-

41 7 22
                                    

sonunda geldim gençler!!!!!!!!! tatile bilgisayarımı götürmediğim için bir aydır bölüm gelmiyordu. neyse seviliyorsunuz,yazım hatalarım varsa kusura bakmayın:)

//////////////////////////////////////////////////////////

Balkonun kapısı çalınınca kalkıp açtım.

''tam iki saattir aynı yerde santim oynamadan Onur Can Özcan dinleyerek etrafı izliyorsun. İyi olduğuna emin misin?''

Gözlerim yere bıraktığım kitaba döndü.

''hayır, değilim.'' Yüzüne baktım Nehir'in. Bana acıyordu. Tanrım, ne zaman bu hale gelmiştim?

'' sigara almaya gidiyorum, çıkarken anahtarı portmantoya bırakın. Lazım olmayacak nasıl olsa bundan sonra.''sonra yüzüne bakmadan yanından geçip gittim. Üzerime ince bir hırka alıp cebine biraz para sıkıştırdım ve kapıyı açıp yavaşça evden çıktım. Biraz ilerde bir tekel gördüğümde durmadım ve yanından geçip gittim. Telefonumu çıkarıp Okyanus'u aradım. Daha sesini duymadan sol gözümden bir damla yaş aktı.

'' alo?''

'' sigaranın markası neydi?''

'' ne?''

''kıt mısın? Sigaranın markasını soruyorum. Hani senin içtiğin.''

Sigaranın markasını söyledi.

'' nerdesin sen?''

'' bizim tekeli geçtim demin işte, az ilersindeyim.'' Burnumu çektim.

'' ağlıyor musun?''

'' hayır'' yanağıma süzülen göz yaşını elimin tersiyle sildim.

'' yalancı...'' ve kalabalığın arasında, tam yüzüme bakıyordu. Hiçbir şey diyemedim. O devam etti.

'' iyi bak kendine'' ve telefon kapandı. Biraz daha baktı yüzüme. Sonra arkasını dönüp gitti. Öyle, filmlerdeki gibi telefon elimden kayıp gitmedi, ben de bayılmadım. Sıradanlaştı. Telefonumu kapatıp cebime koydum. Birkaç adım attım. Sonra durdum. Beynim çalışmıyordu sanki. Geri döndüm o tekele. Söylediği sigaradan iki kutu aldım. Az ötedeki banka oturdum. Bir sigara yaktım. Dudaklarımın arasında nasıl emanet duruyordu kim bilir. Hattın diğer ucundan gelen sesini anımsadım. İnatla yankılanıp durdu kafamın içinde. Kendi halime gülerek kafamı salladım sağa sola. Dayanmak istedim, gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Gözlerine nasıl da benziyordu öyle, günün bu saatinde. Ben onu kafamdan atmak istedikçe o buldu beni. Dünya durdu ve ben ağlamaya başladım. Yıllardır yanımda yokmuş gibiydi. yavaşça sakinledim. Sigaramdan son nefesimi alıp yere attım ve üzerine basıp söndürdüm. Sonra evimize yol aldım. Kapıyı açıp içeri girdim. Sessizdi. Boş gözlerle baktım etrafıma. Aldığım sigaraları bir kenara bıraktım ve mutfaktan bir ağrı kesici aldım. Aynaya bakmak bile istemiyordum ama buna karşın duvardaki boy aynasına baktım. Üzerimdeki pijama güzeldi. Omuzlarıma düşen, göğüslerimin hemen altında biten kahverengi uzun saçlarım darmadağınıktı. Uyanınca sürdüğüm rimel gözümün altlarına kadar bulaşmıştı. Avuçlarım da kömür karasıydı. Yıkık görünüyordum. Tam anlamıyla sersefil bir haldeydim. Arkamı dönüp salona ilerledim. Televizyonu açıp bitmek üzere olan sabah haberlerine baktım. Ülke bile boka sarıyordu. Nasıl Leyla ile Mecnun birlikteyken fırtınalar kopuyorsa, biz de ayrıyken oluyordu aynıları. Bir gün içerinde üç kadına şiddet haberi, iki tecavüz, üç cinayet, bir gasp, bir hırsızlık yaşanmıştı. Dünya ne zamandır bu kadar kötüydü? Ne zamandır minnacık bedenler evlenir olmuştu? Kafamı iki yana salladım hızlıca. Televizyonu kapattım hırsla. Katil olacaktım. Tanrım, bir gün katil edeceklerdi beni. Yobaz beyinlerin altında ezilen aydın çığlıkların yasını tutan bedenimle, onların öcünü almak için yanıp kavruluyordum. Sonra ölümün yetersiz olduğunu düşündüm. Bu kurtuluştu. Ayağa kalktım, odama gidip giyeceğim kıyafetleri aldım. Koridorun sonundaki geniş ve büyük banyoya ilerledim. Sıcak suyu açtım, küvetin dolmasını beklerken müziğimi ayarladım. Banyodan çıkıp hemen yanındaki odadan bir kitap aldım. Slyvia Plath'in Sırça Fanus'u. Banyoya geri döndüm, aynaya baktım biraz. Göz altlarım simsiyahtı. Yosun'a benzettim kendimi. Onun da dediği gibi pandaya dönmüştüm. Güldüm. Üstümü çıkardım gözlerimin aynayla temasını keserek. Kapıyı kapatıp kilitledim. Tam o sırada telefonum çaldı. Umut arıyordu. Açtım.

'' alo? Umut?''

''kızım, iyi misin? Yeni öğrendim kursa bakma.''

''sorun değil. Neyse bu akşam dağıtalım mı biraz efe de gelsin?''

''iyi olacaksan neden olmasın?''

Güldükten sonra onayladım ve beni dokuzda almasını söyledim. Telefon kapanınca fark ettim ayaklarımın ıslandığını. Müziğin sesini yükselttim ve küvetin içine girdim. Girdiğim gibi taşan suyu izledim biraz. Ruhum çekilmiş gibiydi. Boşlukta hissediyordum. Evet, sanırım bu ne hissettiğimi anlatabilir. Kaynar su vücudumun her bir hücresini parçalıyor gibiydi, temizleniyordum. Yarım saate yakın küvetin içinde kitap okudum. Kapattım kenara koydum kitabı. Suyun altına daldım. Nefesimi verdim, ve kaldım öyle kalabildiğim kadar. Çıktım sonra, nefes nefeseydim ve içimde bir yerlerde hissettiğim eksiklik artmıştı azalmak yerine. Hıçkırıklarım birbirini çekti peşlerinden. Ve sonu gelmez bir ağlama krizine tutuldum. İki saat sonra kıpkırmızı cildimle çıktım banyodan. Bornozumu geçirdim üzerime. Yerdeki kıyafetlerimi kirliye atıp odama adımladım. Ve evet, depresyonda olsam bile bende dolabımın karşısına geçip semt oturuşu yaptım. Yaklaşık yarım saatlik bir bakınmadan sonra çok şaşırtıcı bir seçim yapıp siyah tişörtle siyah şorta ve file çoraba karar kıldım. Nude bir ruj sürüp eyeliner çektim, gözlüğümü de takıp -ki takmamın tek nedeni güzel gözükmesiydi ,yoksa sadece düşük dereceli olduğu için takmıyordum- son kez aynaya baktım ve vazgeçilmez siyah çantama sigara paketlerini atıp beklemeye başladım. Zaten beş dakika sonra Umut telefonumu çaldırdı. Dışarı çıktığımda gıcır gıcır yeni arabasının camından kocaman bir gülücük attı bana. Arabadan inip upuzun boyuyla ayaklarımı yerden keserek sarıldı bana. Bir süre kaldık öyle işte. Saçlarımı okşadı. Boşuna baba demiyordum. Huzurla doluydum sabahın aksine.

''Efe nerde?''

''Ufak bir işi varmış mekana gelecek o''

''Nisan izin vermedi desene?''

''zaten kötü araları bence haberi bile yok bizimle olduğundan.''

''yine mi kıskançlık ya,beni kıskanıyor ya, psikopata bak! Bak yine sinirlendim. Oğlum bırakmıyor işte beni. Çıldırın.''

15 dakikalık yolu da konuşarak geçirdik. Çok hoş bir yerdi. Daha önce de gelirdik hatta. Mor siyah ve mavi tonları ağırlıklıydı. Daha güzeli 'damsız girilmez' olayı da yoktu. İçeri geçip köşe masalardan birine oturduk. Efe de bizden hemen sonra gelmişti. Gözleri kısılana kadar gülümseyip sarıldı ikimize de. Yüzüklü parmaklarını saçlarıma doladı.

''cüce, iyisin değil mi? Bak değilsen söyle, halledelim.'' Gülerek cevapladım onu.

''değilim, ama geçecek''

Güldü.

''bu güzel, benimki de geçecek çünkü''

Ne iyiydik biz yalanda öyle, geçecek derdik geçmeyeceğini bilerek. Zaman çabuk geçti onlarla. Ama güzeldi, oldum olası güzeldi onlarla geçirdiğim zamanlar. Sonra bir şarkı çalmaya başladı. Ayakta dans ederken kalakaldım en başta. Bana bakan iki çift endişeli göze karşın gülerek şarkıyla dans etmeye başladım. Alkolün de etkisiyle bağırdım sesim biraz da olsa duyuldun diye.

''sorun değil!''

Yanaklarımdan süzülen yaşları sildim elimin tersiyle. Ama durmadım, müzik eşliğinde dans etmeye devam ettim.

''bakmayın öyle iyiyim ben! Gerçekten öyleyim...''

Hıçkırıklarım karıştı bu kez şarkının aptalca sözlerine. Bacaklarım tutmaz oldu, düştüm kaldım öylece. Belki alkolün etsiyle barın öteki ucunda yüzünü görür gibi oldum. Gözlerimi kapattım en son, sızdım kaldım mı, bayıldım mı bilmiyorum tek bildiğim güvenli kollarda olduğumdu.

//////////////////////////////////////////////////////////////7

kısa mı..?

bendeniz,

Hera

sizi seviyorum

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 22, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

(S)ONSUZ (askıda.) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin