Bölüm 3

10 3 0
                                    


3

Biz sadece nefes alıp vermemizi kolaylaştıracak şeyler arıyorduk, bir orada bir burada. Sürekli bir yerlerden kovulan. Güzel ve iyi şeylere layık görülmeyen. Bir de 'o' gelecek, geçecek diye bizi oradan buradan kaldırtan önemli kişilerdi zararlı olan. Onlar gece yarısı benim gezdiğim sokaklarda, nefesimle ısıttığım insanlarda ya da gecelerde gezemezlerdi tek başlarına. Her yer pislik içindeydi ve temiz bir görüntü veriyordu her şey. Onlar gündüz yaşadıkları, gece uyudukları için haberdar değillerdi ya da koltuklarını korumak derdindeydiler. Benim gibiler için gece bambaşkaydı. Gece keşfe çıkılacak bir araziydi, birbirinden keskin tehlikeler ve belalarla örülü bir cangıl misali. Gece beslenir kimi canlılar. Işıkta hayatta kalamazlar. Ve benim elimde satır bile yoktu kendime yol açabilmek için. Hislerim, sezgilerim vardı sadece. Kalbimin bir köşeciğinde parlayan ışık, her şeye rağmen sönmeyen, söndürülemeyen o minnacık ışık, hayatta kalma içgüdüsü.

Balık restoranına yakın; daha doğrusu arkasındaki sokaktaki çöpün oradan geçiyordum. Kayıkların orada, karaya çekilmiş lacivert kayığın içine tünemiş iki baş gördüm, yağmurdan korunmaya çalışırken bir elleriyle brandayı tutuyorlar, öteki elleriyle yağmuru seyredip konuşup gülüşüyorlardı. Rauf'tu biri, 12 yaşındaydı, bir gün babasıyla köyden gelmiş şehre. Kalabalık caddeden geçerken, "simit al bana baba" diye ısrar etmiş, adam da parayı vermiş alıp gelmesi için, Rauf dönüşte kaybolmuş ama uzun bir süre sonra bulmuş yolu, babası beklediği noktada değilmiş. Rauf'un aklı, kalbi, ruhu; yani bütün varlığı o anda çakılı kalmıştı, bir ileri bir geri sarıyordu o ânı, kayıp bir çocuk ne yapar, elbette bunu. Başka bişiy bilmiyor, düşünemiyor, gece gündüz o an. Bazen ve sıklıkla böyle olur aslında, biri bişiy yapar size ya da siz bişiy yaparsınız ya da olaylar öyle yapar ve siz bir o ân'a çakılı kalırsınız, bütün hayatınız, geleceğiniz geçmişiniz o andır. Bitmişsinizdir, ya da çok güzel bir andır, güzel ansa hayat yaşamaya değer oluyor, kötü bir ân'sa ya geberirsiniz ya da ölmekten beter olup Rauf gibi sürünüp durursunuz sokaklarda. En kötüsü o an'a tapınmaya başlamasıdır insanın. Rauf, o kaybolduğu noktada, (noktası virgülüyle, zerreleriyle) önünde beklediği dükkânı sayıklar dururdu, hayalinde o dükkâna elbiseler giydirir çıkarır, içine müşterileri koyar çıkarır, o dükkan, o akşam, o saliseler bir film gibi döner dururdu düşlerinde, aklında, kalbinin merkezinde. Orası en başta lokantaymış. Sonra çiçekçi dükkanıymış. Sonra kafe olmuş, sonra kuaför olmuş. Sonra berber. Bir gün bana dedi ki: "orası orospu çocuğu olmuş" Gidip baktım da bugün." "Yapma ya!" dedim ciddi görünmeye çalışarak, gülmemi tutup, kırılmasın diye. Rauf güldü. Yine matrak matrak konuşmaya devam etti. Düşünü, yüreğini acıtmamak için ona deli muamelesi yapmamalıydım. Ama Rauf dedi ki: "Deli miyim ki ben, orası ne olursa olsun umurumda değil." Herhâlde dedim içimden, çocuk artık büyüdü, anladı, olgunlaştı ve kaybolduğu günden çekip özgürlüğe kavuşturdu gönlünü, zihnini, ruhu artık özgür.

SOKAKLARIN RUHUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin