8
"Zevzekliği kes! O kadar akıllıysan ne işin var benim gibi sokaklarda? Sende o kafa ne gezer."
"Orası öyle... ama bir gün... ama bir gün beni göremeyeceksin buralarda. Sense harcanacaksın günün birinde."
"O hayalleri zamanında ben de çok gördüm, ya git biraz insan ol, kimse sevmiyor seni. Bırak artık kötülüğü. 3 gram değiş."
"Aman be, yine sıkıcı konuşmaya başladın, sana iyi gebermeler" deyip basıp gitti. Ben ona böyle insanlıktan güzel şeylerden bahsedince kızar sıkılır giderdi. Sanki o zaman uysallaşırdı, beni anlardı ama içinde bişiy onu engeller, kaçıp gitmesini isterdi. Ama emindim bu tehlikeli pisliğin içinde bir noktada beni çok iyi anlayan bir şey, bir özelliği, bir dili bir hissiyatı vardı. Belki de çok yanılıyordum, onda görmek istediğim şeyi görüyordum. Çünkü fırsatını ele geçirdiği bir an, uygun bir anda bana arkadan bıçağını hiç tereddüt etmeden saplayabilirdi, onun bunu yapmasına sebep olacak bir şey yapmam yeterdi. Ben de bunu ona yapmazdım; çünkü ben iyi biriydim.
Geceye kadar çöpün yanında koyulan karton kutuların arkasına, duvar dibinden uyuyarak geçirdim. Toplayıcılar gece onları alırken beni görüp korktular, uyandım. Açtım. Yiyecek bişiyler aramaya çıktım. Çöpün yanına kedi köpek yesin diye bırakılan ekmeklerden yerken, bir poşette yiyecek olduğunu sandığım şey gördüm, açtım. Pastaydı. Onları yiyerek köprü altına geldim. Çevrede kimse yoktu. Tek Ali vardı ve tenekede ateş yakmıştı. Ali 15 yaşındaydı. Bir sene önce evden kaçmıştı. Sebepse babasından yediği dayaklardı. 7 yaşından beri çeşitli işlerde çalışıyordu. Araba tamirhanesinde en çok çalışmıştı. Her seferinde babası haftalığını elinden alırdı, içkiye, karı kıza yatırırdı. Ali mecburdu, ama güçlenmiş, boyu babasınınkini aşmıştı. Babasına para vermeyince babası onu evden atmıştı. Araya anne girmiş, aralarını düzeltmişti. Bir gece babası annesini döverken araya girmiş, babasını tutup evden dışarı atmıştı ama babası üç arkadaşıyla eve baskın yapıp onun bir güzel dövmüşlerdi. Ertesi gün yaşadığı şehri terk etmişti. Ara ara özlediği annesini arardı, annesi eve dönmesi için yalvarırdı, babasının pişman olduğunu anlatırdı. Bir keresinde telefonda babası çıkmış; "biliyorum, sensin oğlum, dön eve, geçmişte olan oldu. Bağışla beni, bağışlarsan seversin ve Allah'ın ışığı üzerine yansır. Yoksa harcanıp gideceksin sokaklarda, ben de gözüm arkada acılı öleceğim..." İçi kan ağlamıştı, gözleri ıslanmıştı ama hiçbir şey demeden kapamıştı telefonu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOKAKLARIN RUHU
Paranormalaç kaldığında onunla ekmeğini paylaşabilecek harbi dostları, yüzü güldü mü gerçekten gülen dostları vardı. Bu sokaklarda tek düze değildi hiçbir şey. Her an her şey olabilirdi. Artık televizyonu ışığı kapa diyen biri yoktu. Sabahın köründe işe kalk...