Not: Bu kitap Epsilon yayınevi aracılığıyla basılmış olup, yalnızca 20 Bölümü Wattpad'te bulunmaktadır. İlk defa okuyanlar ya da yeniden okumak isteyenler, kitaptaki haliyle buradan okuyabilir. Sevgiler.
*İlk on bölümün içindeyiz artık. Bu satıra şimdilik favori karakterinizin kim olduğunu yazar mısınız? :')
***
10
Zaman acımasızca ilerlemeye devam ediyordu. Belki sadece çok hızlı olmayı başarırsam anı yakalayabilir, asla hükmedilemeyecek zamanı, en azından lehime çevirebilirdim.
Doğduğum andan beri para sıkıntısı çekmemiştim. Orta gelirli bir ailenin tek çocuğu olarak her istediğimi elde etmiş, ama zaten karakterim gereği aşırı şeyler isteyen biri de olmamıştım. Annem ve babam ben henüz beş yaşındayken ayrılmıştı. Ayrılıkları öyle şiddetli ve düşmancaydı ki birine sahipken hep ötekini kaybetmek zorunda kalmıştım. Sözde ikisi de yaşıyordu ama ben maalesef ikisini de yaşarken etrafımda görememiş, onlara dair soyut çok az şey hissedebilmiştim. Belki de bu yüzden kendimi bir şeylere hükmedebilecek güçte hissetmiyordum.
Çağrı, bakışlarını son kez yüzümde gezdirip yanımdan ayrıldı ve ahşap bir konsola doğru ilerlemeye başladı. Sanırım açıkça belli olan bir şeyi itiraf etmemi beklemekten sıkılmış, kendi sorduğu soruya kendisi cevap bulmuştu.
Odanın ısısı gittikçe yükselirken üzerimdeki kabanın bana ağırlık yaptığını hissettim. Dışarıda hava buz gibiydi ama bu oda dışarının aksine tatlı bir sıcaklıkla kuşanmıştı.
"Halka açık bir alanda, üstelik mekân büyük ihtimalle kameralarla da izleniyordu, kim niye arkadaşlarını kaçırmak istesin ki?'' diye sordu Çağrı, kristal bir bardağa viski doldururken.
"Çünkü adamların gözleri dönmüştü,'' dedim, o lanetli an tekrar zihnimde belirirken. "Ne olursa olsun, karşılarına kim çıkarsa çıksın Berat'ı ve Buğra'yı almadan gitmeyeceklerdi.''
O an hiç kimsenin onları kurtarmak için bir şey yapmadığını hatırlayınca içimde tekrar yoğun bir öfke dalgası belirdi. İnsanlar ne ara bu kadar vurdumduymaz olmuştu ki? Harekete geçmek için illa kendilerinin mi tehlikede olması lazımdı?
Çağrı, kaşlarını merakla havaya kaldırdı. "Buğra,'' dedi şüpheyle. "Bu sabah kahvaltıya getirdiğin arkadaşın mı?''
Başımı yavaşça aşağı yukarı salladığımda dudakları kibirli bir gülümsemeyle yukarı kıvrıldı. "Benim evimde, benim soframda, benimle patavatsız bir şekilde konuşan birine yardım etmemi istiyorsun demek?'' Uzanıp viskisinden bir yudum aldı ve yeniden bana baktı.
"Buğra kötü biri değil,'' deyip arkadaşımı savundum hızla. "O her ne yaptıysa beni korumak istediği için yaptı.''
Bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Sanki benim gözümde senin de bir değerin varmış gibi...''
Kelimelerin can acıtmadığını söyleyenler yeryüzüne gelmiş en aptal kişilerdi bence. Kelimeler acıtırdı. Hatta ne bıçak izine benzer ne de kurşun. Dışarıdan gözlemlenemez ama içeriden varlığı nefes gibi hissedilir.
"Birine yardım etmek için illa değer vermek gerekmez,'' dedim dümdüz yüzüne bakarak. "Eminim bu zamana kadar tanımadığın birçok insana yardım etmişsindir?''
"Belki.''
"Bana da yardım edecek misin?'' Soruyu sorarken acizliğimin ağırlığı altında ezilmemek için kendimi zor tuttum. Sahi, hayatımda yeri olmayan birinden yardım istemem ne kadar doğruydu ki? Üstelik benim de onun hayatında hiçbir yerim yoktu. İki yabancının karşı karşıya geçmiş hayatî bir mesele konuşması tuhaftı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Rüyanın Peşinden
RomansaKader midir iki insanı bir araya getirip sonsuz yolculuğa çıkaran, yoksa atılan ilk adım mıdır aslında kader çizgisini oluşturan? Yazar Rüya Alaca'nın bu soruya verecek cevabı yoktu. Arkadaşının ısrarı üzerine hiç tanımadığı bir adama e-posta gönder...