yeşil tarak 1

123 23 111
                                    

Mazinin tatlısı dilinden damağına akarken, hissettiği acıyla yutkunmaya çalıştı. Ölmüyordu ama tüm hayatı gözünün önünden akıp geçiyordu işte.
Tuttuğu o koca nefesi koyverip omzundan nazik olmaktan uzak bir dokunuşla itilince gözlerini, binayı izlemeyi kesip arkasınaki adama çevirdi. Aynı zamanda yürümeye de başlamıştı.

Ona haddini bildirmeyi çok iyi bilirdi ama psikolojisi; değil had bildirmeye, ağzını açmaya bile takat bırakmamıştı bedeninde. Yapmak istediği tek bir şey vardı, onu da yapabilmek için sessiz kalmalıydı. Bir süre sessizlik dokunacaktı dudaklarına.

Soğuk havanın ıslak saçlarından süzülmesiyle çaldığı ıslık kulaklarına ulaştı. İçi ürperse de, üşüdüğünü belli etmemek adına parmaklarını birbirine geçirip titrememek için sıktı. Asla zayıf yönlerini belli edemezdi. Asla yakalanamazdı. Yakalansa bile asla itirafta bulunamazdı. Yalan tek çare.

Midesine kadar kurumuş yemek borusunu olmayan tükürüğüyle yutkunarak ıslatmaya çalışırken, dilinde kendini belli eden iğrenç tatla yüzünü buruşturdu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Midesine kadar kurumuş yemek borusunu olmayan tükürüğüyle yutkunarak ıslatmaya çalışırken, dilinde kendini belli eden iğrenç tatla yüzünü buruşturdu. Fazlasıyla gerilmiş olmalıydı ki midesinin ekşi tadı boğazına tırmanmıştı.

Karşısındaki muhteşem yapının girişine doğru, göz ucuyla bastığı yerleri de kontrol ederek yürümeye devam ediyorlardı. Buz, alışmış olduğu bir şey değildi ve her an düşüp biryerlerini kırma ihtimali yüksekti. Bu yüzden olabildiğince dikkatli atıyordu adımlarını.

Midesi hala isyanda misali içindeki ekşi suyu boğazına gönderip dururken, yutkunarak bundan kurtulmaya çalıştı. Ardından, gözleri birkaç saniye yanındaki uzun adama değdikten sonra tekrar önüne döndü. Hayır, sanki dünyanın en azılı seri katlini hapishaneye getiren bir askerdi. Alt tarafı kendisini buraya getirmişti ve gidecekti. Neydi bu ciddiyet.

Gözlerini devirip sıkıntılı nefesi ciğerlerinden saldığı sıra girişin önünde bir hareketlilik fark etti.
Kırmızı kiremitli girişin dev, ahşap kapısının önünde dikilen adamı görmesi daha da germişti tüm bedenini.

Bunun ne işi vardı burda?

Islak saçları soğuk hava yüzünden buz tutmuştu ve her attığı adımda birbirine dokunarak çıkardığı sese çevirdi kulaklarını.
Şu anda bulunduğu durumu düşünmezse gergin olduğunu da belli etmezdi belki.

Gözleri karşındaki kızı izleyen adam,
zaferin tadını dudaklarında hissederek gülümsemesini bahşetti. Ceketinin iliğini, gördüğü manzaradan aldığı keyifle çözdü. Ardından küçük bir nefes bıraktı soğuk havaya.

Kılıç misali keskin saçları çıplak omuzlarına yumuşak yumuşak dokunarak küçük çizikler bıraktı.

Atılan adımlar kesilince dik bakışları birbirini bulmuştu.

Yenilgi miydi?
Adama sorarsan evet, kadın ise her şey yeni başladı derdi.

Gerçekten de her şey yeni mi başlamıştı?

ACBÜZZENEB Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin