Acı çekiyordum. Kalbim onu koparıp atmamı istercesine acıyordu. Hayatımın en mutlu günü olması gerekirken, en berbat günü haline gelen düğün günümde, eşim olacak olan ve aynı zamanda yıllarımı paylaştığım çocukluk arkadaşım, ilk ve son aşkım olan adamın neredeyse ayaklarıma kapanıp "lütfen bunu yapma, lütfen git ve onlara evlenmek istemediğini söyle, yalvarırım," deyip ağladığı düğün günümde acılar içinde kıvranırken, davetlilere gülümsemekle yetiniyordum.Kalbimin acısının yanı sıra, pederin sorduğu "Kim Jongin ile evlenmeyi kabul ediyor musunuz?" sorusunu hayır diye yanıtlamam için yanımda duran adamın-müstakbel eşimin- sıktığı elimde cabasıydı.
Evleniyordum, hem de hayallerimdeki adamla, hem de kalbimin sonsuza dek ona ait olacağını bildiğim adamla, hem de çocukluğumu paylaştığım tepesinden tırnağına kadar ezberlediğim adamla, her ne kadar beni sevmeyeceğini bunu yaptığım, ailesinin evlilik teklifini geri çevirmeyip kabul etttiğim için beni affetmeyeceğini bilsem de bunu göze alacak kadar aşık olduğum adamla.
Tanrı'm ona tapıyordum resmen. Şu an öldürecek gibi bakan, içinde saf nefret barındırdığına emin olduğum gözlerine bakarken bile aşıktım ona. Yaptığım bencillikti biliyordum, ikimizi de geri dönüşü olmayan bir çıkmaza sürüklüyordum bunu da biliyordum.
Ama..ama değerdi. Bu işin sonunda Jongin benim olacaksa değerdi. Yıllardır usanmadan kalbimde yeşerttiğim bu aşkın bana nelere mal olacağını bilmiyordum fakat tek istediğim şu an yanımda duran adamdı.
"Evet."
Bir kelime bir insanı nasıl yıkabilirdi?
Bir kelime bir insanı nasıl bir hiçe çevirebilirdi?
Bir kelime bir insanı nasıl prangaya hapsedebilirdi?Yıkan da bendim, çeviren de, hapseden de.
Onca yaşanmışlığı, onca güzel anıyı, dostluğumuzu, çocukluğumu, hayallerimi, karşılığını asla alamayacağımı düşündüğüm bir aşk uğruna harcamıştım.
En kötüsü de, pişman değildim. Olur muydum ya da olacak mıydım, bilmiyordum.
Sıktığı elimi bırakmıştı. Bunun elimi son tutuşu olduğunu biliyordum. O tutuşu altında kıvranmak yerine, tadını çıkarmadığım; son kez tenini, sıcaklığını hissetmediğim için kendime kızdım.
Şimdi ise davetliler verdiğim cevaptan dolayı beni alkışlıyor, ıslık çalıyor, yüzüme taktığım mutluluk maskesindeki sahte sevince ortak oluyorlardı.
"Evet," dedi. Öyle bir evetti ki bu, öyle zorlamaydı ki, öyle bir nefretle söylemişti ki iliklerimde hissetmiştim.
Tekrar alkış ıslık tufanı. Gülümsemedi. Bunu bile çok gördü bana. Benim aksime gizlemeye ihtiyaç duymadı acısını.
Buna mecburdu, biriyle evlenmeye mecburdu. Onu yakıp yıkan şey benimle evleniyor olmasıydı. Formaliteden de olsa evlenilecek biri olarak bile görmemişti beni. Beni yakıp yıkan da buydu.
Alkış seslerinin dinmesini ve salonun sakinleşmesini bekledim. Bir şeyler söylemek istiyordum. Bir haftadır bu konuşma için gizli gizli hazırlanmıştım. Jongin'e olan hislerimi gerçek anlamda ilk dile getirişim olacağı için heyecanlıydım bir yandan da.
Konuşmak için boğazımı temizledim. Jongin hariç herkesin bakışları bana dönmüştü.
"İzninizle bir şeyler söylemek istiyorum." Pedere dönerek izin almak için söylemiştim. Hafif bir baş sallamayla onaylamıştı beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heal My Wounds [sekai]
Fanfiction"Bu; hırsımla aşkımın gözlerimi nasıl kör ettiğinin ve bu yüzden ikimizin de hayatını nasıl mahvettiğimin hikayesiydi."