sen uyuyorsun, ben seni seviyorum

1.2K 129 68
                                    

Sabah yağmur sonrası toprak kokusunu andıran koku ile uyandığımda, bir an kendimi bundan birkaç ay öncesinde gibi hissettim. Birkaç ay öncesine yani, Jongin'in ona olan hislerimi öğrenmeden hemen öncesine kadar çoğu geceler beraber uyurduk ve ben çoğu sabah bu huzurlu koku ile uyanırdım. Hep ondan önce uyanır hatta çoğu geceler hiç uyumaz onu izlerdim, tıpkı şuan ki gibi. O şu an uyuyordu ve ben hiçbir şey olmamış gibi onu izliyordum. O şu an uyuyordu ve ben hala onu seviyordum.

Dağınık, göz kapaklarına kadar uzattığı kahverengi saçları, büzdüğü koyu pembe dolgun dudakları ile o kadar masum ve savunmasız duruyordu ki, onu kalbimin en ücra köşelerine saklayıp kimseye göstermemek ve kimsenin onu üzmesine izin vermemek istiyordum ama bu mümkün değildi.

Başımın ağrısı geçmiş olmasına rağmen kendimi yorgun ve berbat hissediyordum. Duş alıp kendime gelmem gerekiyordu ama ben ellerimi başımın altına yerleştirmiş ona dönük bir şekilde onu izliyor ve önümdeki bu güzel manzarayı bırakmak istemiyordum, bir daha ne zaman görürdüm kim bilir. Yüzüne vuran gün ışığından rahatsız olup kıpırdanmaya başladı, o an güneşin hiç doğmamış olmasını, hatta dünyanın sonsuza kadar karanlık içinde kalmasını diledim. Kolunu gözlerine siper edip gözlerini açtığında, gözlerimi kaçırmadım ya da uyuyor numarası yapmadım, eskiden onu izlerken yaptıklarımın aksine. Bir süre o elini yüzüne siper etmiş bir şekildeyken birbirimize baktık, yeni uyanmış halini dünyanın hiçbir güzel tablosuna değişmezdim. Sonrasında ise aklına bir şey gelmiş olacak ki, kaşlarını çattı ve yatakta doğruldu.

"Baş ağrılarına bir çözüm bulmalısın, sürekli sana masaj yapamam ya da seninle uyuyamam."

Cevap vermemi beklemeden odadan çıktı. Önümde manzaraya dair en ufak bir şey kalmadığına göre duşa girebilirdim.

Soğuk suyun altına girdiğimde vücudum ani bir şokla titredi ama bu umrumda değildi, hala hastalığı atlatamamış olmam da umrumda değildi. Sadece bu şekilde biraz olsun rahatlıyordum ve soğuk su her yerimi uyuşturduğundan doğru düşünemiyordum, haliyle bu da işime geliyordu. Ben uyuşturan bir diğer şey Jongin'di. Her hareketi, her şeyi beni nakavt edebiliyordu. Üzerimde öyle bir etkisi vardı ki, korkuyordum. En ufak bir hareketi bile beni mutluluktan göklere çıkarabiliyor yine en ufak hareketi yere çakılmamı sağlayabiliyordu. Farketmeden söylediği bir cümle, bir söz aklımın en ücra köşelerine yerleşip bir süre beynimi meşgul edebiliyor, istemeden kendimi o cümleden veya sözden farklı farklı anlamlar çıkarmaya çalışırken buluyordum.

Üniversitedeyken, arkadaşlar arasında bir konu konuşuluyordu ve Jongin o konu hakkındaki fikrini ikimizinde çok sevdiği latince bir deyim olan 'audaces fortuna juvat' cümlesiyle belirtmişti. Anlamı 'kader yalnızca cesurlara güler'di. Jongin bunu hayat mottosu olarak belirlediğini söylerdi, herkes onun ne kadar cesur olduğunu bilirdi. Bana göre Jongin ailesine karşı çıkamayacak kadar korkak ama bu korkaklığı yüzünden birçok hayalini feda edecek kadar da cesurdu. Jongin cesur bir korkaktı. Ben ise hayatım boyunca hiç cesur olamamıştım. Hiç ihtiyacım olmamıştı çünkü buna. Hep bir şeylerden dolayı torpilim vardı. Ailem hatrı sayılır kişilerdi, okulda Jongin çok tanınırdı bu yüzden kimse bana karışamazdı. Şu an şirketin ortaklarından biri de benim ailemdi. En büyük korkaklığım Jongin'di. En büyük cesareti göstermem gereken kişi oydu ve ben bunu başaramamıştım. Köşe bucak saklamıştım ondan ona olan hislerimi. Bizi uzaktan izleyen herkes ona olan hislerimin farkına varabilirdi. Yakın arkadaş çevremiz de farkındaydı bu durumun fakat seslerini çıkartmıyorlardı, arada laf çarpıtmaları dışında.

Banyodaki ufak tefek işlerimi hallettikten sonra kurulandım ve üzerimi giyinip çıktım. Küçük bir havluyu da yanıma alarak saçımı kurutmaya başladım. Hafiflemiş hissediyordum kendimi. Saçlarımı kurulayarak adımlarımı salona ilerlettiğimde, Jongin koltukta uzanmış televizyondaki çizgi filmi seyrediyordu. Evet çizgi film. Jongin çizgifilm izlemeye bayılırdı, bu çoğu insana sevimli gelebilirdi fakat ben Jongin'in çocukluğunu bildiğim için pek sevimli bulmuyordum bu durumu. Çizgi film izlemek için bize gelirdi, babası çok kaba ve despot biridir bu yüzden sevgi ile büyümedi Jongin. Annesi de babasından çekinen bir kadın olduğundan, evde sessiz hayalet bir bireyden öteye gidememişti. Koltukta boş olan yere oturdum ve saçlarımı kurutmaya devam ettim, günlerdir düzgün beslenemiyordum ve karnım oldukça açtı. Benim geldiğimi farkedince televizyonu kapattı ve mutfağa adımladı. Nefret ediyordum, aramıza ördüğü bu duvardan, koyduğu kilometreler gibi gelen mesafeden, onu benden bu denli uzaklaştıran her şeyden nefret ediyordum.

Heal My Wounds [sekai]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin