ortada yangın yok ama ben kül oldum

1K 109 169
                                    



3K OLMUŞUZZZZ!!💕💕 Bunun şerefine yeni bölüm geldii. Çok çok öpüyor ve yorumlarınızı bekliyorum efenim🍒


Yağmur taneleri cama vuruyor ama acısını ben kafamda, kalbimde hissediyordum. Dışarıda yağmur yağıyordu ama benim yanaklarım ıslanıyordu. Dışarıda yağmur yağıyordu ama fırtına benim içimdeydi. Fırtına Jongin'di. Ona hiçbir şey sormadan, konuşmasına ve kendini gözümde daha da küçültmesine izin vermeden evden çıkmış, kimseyi görmek istemediğim için kendi evimin yani Jongin'le evli olmadan önceki evimin yolunu tutmuştum. O kadar sinirliydim ki hem ağlıyordum hem de ellerim direksiyonu dövüyordu. Ona bu kadar güvendiğim, aslında onu hiç tanıyamadığım için kendime, bana bu kadar saygısı kalmadığı ve beni bu kadar çabuk sildiği için de Jongin'e kızgındım.

Artık dönüşü yoktu. Evden çıktığım gibi avukatı aramış, evlilik sözleşmesi hazırlamasını ve bunun da 2 aylık olmasını söylemiştim. İki aya kalmadan Jongin şirketin başına geçecek ve boşanmamamız için hiçbir engel kalmayacaktı. Ardından Jongin'le tüm bağlarımızı koparacaktım.

Daha ne kadar hayal kırıklığına uğrayabilirim, daha ne kadar dünyam başıma yıkılabilir yara bere içinde kalabilirim dedikçe her gün yerine yenisi açılıyordu. Jongin hiç acımadan yaralarımı yeniden kanatıyor, o da yetmiyor yeni yaralar açıyordu. Halbuki yaralarımı en iyi o biliyor, en iyi o sarıyordu. Ben ona yaralarımı açmıştım. Birbirimize yaralarımızı açmış, birbirimizin yaralarına merhem olmuştuk fakat ben ne kadar kızgın olursam olayım, ne kadar kırılırsam kırılayım, yaralarını ezbere bildiğim birinin yaralarını oklarımın hedefi yapacak kadar alçak birine dönüşmemiştim.

Arabamı evin önüne park edip, saatlerdir akan gözyaşlarım eşliğinde bahçeden içeri adımladım. Arabadan eve gidene kadar ıslanmıştım ve akan burnum da cabasıydı. Beni karşılayan tek şey karanlık ve soğuktu. Kapının kilidini açmadan önce yüzümde gülümseme oluşmuş her zaman yaptığım gibi, 'anne! Ben geldim!' diye seslenmeyi ümit etmiştim. Bir an ailemin burada olduğunu, günlerdir yakamı bırakmayan yalnızlığın burada peşimi bırakacağını hayal ederek açmıştım o kapıyı fakat sonuç yine hayal kırıklığıydı.

Ailem, bir yıl önce aldıkları ani bir karar sonucu amerika'ya taşınmıştı ve bunun sonucunda yalnız yaşamak zorunda kalmıştım. Çok geçmeden ben de Jongin'le evlenince, bu ev de tıpkı benim gibi yapayalnız kalmıştı.

İlk iş ışıkları yakıp, ıslak kabanımı çıkarttım ve evdeki tüm ısıtıcıları çalıştırdım. Yukarı kata çıkıp üzerimi değiştirene kadar evin ısınacağını ümit ediyordum. Son anda telefonumu arabada unuttuğumu farkettim fakat ne kimseyle konuşma isteğim ne de kimseye nerede olduğuma dair bilgi vermeye niyetim vardı. Birinin merak edeceğini de düşünmüyordum zaten, herkes bensiz gayet mutluydu. Sanki kimse ben olmasam hayatlarında hiçbir şeyin eksikliğini hissetmeyecek gibi hissediyordum.

Aklıma Taemin'in hala o evde olma ihtimali doldukça kafamı sinirden duvardan duvara vurmak istiyordum. Keşke Jongin'e 'o bu evde kalırsa ben yokum' demek yerine Taemin'i, Jongin'le birlikte pencereden aşağıya atsaydım diye düşünüyordum. Zira sinirim geçecek gibi değildi. Kırgınlık seviyesini çoktan geçmiştim. Kendime yapılan saygısızlıktı bana ağır gelen. Sikik bir kağıt üzerinde de olsa ben onun kocasıydım ve birlikte yaşadığımız eve, onun bir gece öncesinde kuytu köşelerde öpüştüğü adamı getirebiliyordu. Alçaklıktı bu. Söyleyecek kelime bulamıyor ve her geçen gün uğradığım hayal kırıklığı, nasıl bir yalanın içinde yaşıyormuşum ben hissi daha da boyut atlıyordu.

Yaşadığımız o kadar güzel anın hiç mi hatırı yoktu?

Bir hata yaptığında, kırgın bakışlarımın onu rahatsız ettiğini ve onlara ayıkken katlanamadığını söyleyip, yanıma sarhoş olmadan gelemeyen adam artık gözlerimin içine baka baka beni paramparça ediyor, kırgınlığım ya da acı çekmem umurunda bile olmuyordu.

Heal My Wounds [sekai]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin