Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım. Bol bol satır arası yorum yapın!Bilgi, alıntı ve iletişim için Instagram hesabımdan da beni takip etmeyi unutmayın!
Instagram hesabım yusra.ergunn
Tiktok hesabım yusraergnkitapları
Keyifli Okumalar 💚
Bir dersin daha son sınavına girmiş olmanın rahatlığıyla gevşemiştim. Bir dönemi daha geride bırakmaya az kalmıştı. Son birkaç ay. Ardından sınav ve üniversite. Takvimden yapraklar birer birer eksiliyordu. Üniversite sınavının yaklaşması bazen stres yaratsa da üstesinden gelebiliyordum.Kantine doğru mutlu adımlarla yürüdüm. İçeri girdiğimde oldukça kalabalık olan kantinin gürültüsüyle yüzüm buruştu. Kantinin kalabalık olmasının nedeni bu sabah itibariyle hâlâ yağmaya devam eden yağmurdu. Sonbaharın en çetin günlerinden birini yaşıyorduk. Bir yanı güneşliyken bir diğer yanı ise yağmurlu ve soğuktu. İki yüzlü bir mevsimdi.
Bu kalabalıkta masa bulmak zordu ama görüyorum ki Sinem başarmıştı. Duvar dibinde tek başına oturmuş iki gündür hoşlandığı çocuğu kesiyordu. Gülümseyerek başımı iki yana salladım. Onun kadar ayran gönüllü birini tanımıyordum.
"Bu çocuk seni üzer yalnız," diyerek karşısına oturdum.
İç çekti. "Sorun değil."
Ona hayretle baktım. "Neden kendine bunu yapıyorsun ki?"
Çocuktan gözlerini çekip bana döndü. "Ne? Ne yapıyorum?"
Gözlerimi devirdim. "Bile bile ateşe yürüyorsun. Belki de canın acıyacak, umurunda olmuyor mu?"
"Hayır çünkü bu konuda bağışıklığım var."
Sinem geçen sene platonik aşık olduğu çocuğa açılmıştı ama çocuk onu reddetmişti. Bana göre sadece hayranlıktı ama Sinem aşık olduğundan emindi.
Günlerce yas tutmuş, çok üzülmüştü. Ondan sonra da hep deneme yanılma takılmıştı. Denerdi olmazsa ya bırakır ya da bırakılırdı. Onunki bağışıklık değildi henüz aşık olmamıştı. Flörtleştiği kişilerden birine aşık olursa işte o zaman çok üzülecek, canı yanacaktı. Çarptığı kaya onu parçalara ayıracaktı ama o bunu umursamıyordu ya da umursamak istemiyordu.
"Hem bunu bilemeyiz." Gözlerim çocuğu buldu. Pencere önünde ayakta dikiliyor, yanındaki iki arkadaşıyla konuşuyordu. Ondan konuştuğumuzu hissetmiş gibi bizim tarafa baktı. Gözleri kısıktı ama mavi olduğunu seçebiliyordum. Kıvırcık saçlar uzundu ama etrafını kısa kesmişti. Kıvırcık bukleleri alnına dökülüyordu. Bir yetmiş beş boylarında, hafif cılız bir çocuktu ama hoş bir havası olduğunu inkâr edemezdim. Pürüzsüz yüzü ona yakışıklılıktan ziyade tatlılık katıyordu. Ve bu çocuk ben seni üzerim diye resmen bağırıyordu.
Belki pek ilişkim olmamıştı ama insanların bende bıraktığı ilk izlenim her zaman doğru çıkardı. İnsan sarrafı değildim fakat bazıları kendini fazla belli ederdi.
"Korkmuyorum Avşin," diyen Sinem 'e döndüm tekrar. "Yaşanacak olanın önüne geçemeyiz."
Derin bir nefes aldım. "Yanlış düşünüyorsun. Bazen geçebiliriz. En azından bariz olan gerçekler bize olacakların fragmanını veriyor değil mi?" Masanın üstünden ona doğru eğildim. "Bu çocuk tam da öyle biri."
Omzunu silkti. "Aman! Boş versene! Sadece takılacağım, hayatımı adamayacağım."
Dudaklarımı büküp, "Sen bilirsin, ben uyarayım da," dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SESSİZ HAYKIRIŞ (Sessiz serisi 2)
Lãng mạnİnsanın kaderi gerçekten de elinde miydi? İnsan kendi kaderini kendi mi seçerdi? Peki bizim için neden öyle olmamıştı? Kaderimiz başkalarının elinde oyuncak olurken biz kendi kaderimiz bizim elimizde diyebilir miydik? Diyemezdik, diyemedik de zaten...