Dördüncü Bölüm

24 5 0
                                    

Uzun zaman sonra insanlarla iletişim kurmaya Ayşegül Hanım sayesinde başladığımı fark ettim. Artık cümlelerimden emindim. Hafızam henüz kendine gelememiş olsa da sosyalleşmek istiyordum. Bunun bana yardımcı olacağını düşünüyordum. En azından buna inanmak istiyordum.
"Benim adım Oğuz, 22 yaşındayım. Unutma!"
Bugün hava güneşli, insanlar bahçede oturuyor. Yer yer gül bağlarıyla çevrili banklarda, çardaklarda gruplar görüyorum. Salonda kimse yok. Ranzalarda çıktığını görmediğim Ömer kalmış olmalı. Diğerleri bulunduğum camın biraz ötesinde, köşede bir çardakta vakit geçiriyor. Keşke çıkabilsem diye iç geçirdiğim ilk andı. O an, uzun zaman sonra "Keşke çıkabilsem" orada, insanların yanından ellerim cebimde geçip gidebilsem...
İnsanları bahçede o şekilde görünce, bu topluluk bana hafızamda birkaç şeyin canlanmasında yardımcı olmuştu. Üniversite fakülte binasının önünde sigaramı içerken derse giren kalabalık sınıf gruplarını anımsadım. Sınıf arkadaşlarımın yüzleri kısmen gözümde canlanmaya başladı. Kimi erkek muhabbetlerini, onların anlattığı lise maceralarını, maç sonuçlarının tartışmasını... Ders arasında çıktığım balkonu hatırladım. Sonra kendime geldim bir anda. Başım deli gibi ağrıyordu. Hatırlamak sanki beni öldürüyordu. Adım adım canımı yakarcasına. Kameraya döndüm, o şeyin ardındaki her kimse onun vicdanına seslenmek içgüdüme hakim olamadım. "Çıkabilir miyim?" edasıyla bir hareket yaptım. Basit bir kamera çık tabii diyecek değil herhalde. Bileğimdeki cihazın ışığı hep kırmızıdır. Buraya ilk geldiğim zamanları hatırladığım kadarıyla, o ışık yeşile döndüğünde giriş kapısının önüne kadar geçme iznine sahip olabiliyordum. Etrafıma bakıp, kimsenin olmadığından emin olduktan sonra bileğime göz attım. Işık kırmızıydı ve bir süre bekledikten sonra ufak bir şok hissettim. Bu bir uyarıydı. İçimdeki huzursuzlukla kollarımı birleştirip başımı yasladım. Dışarıya aynı hasretle bakmaya devam ettim. Bir süre sonra Ömer'in sesini işittim. "Ben çıkıyorum Oğuz. Sen de gelsene?" Teşekkür edip geri çevirdim bu isteğini. Kendi rızamla değil Ömer. Keşke öyle olsa...
Kitabımı bıraktığım yerden almak üzere kalktım kanepeden. Kitaplığa baktığımda koyduğum yerde yoktu. Nerede olabilir düşüncesiyle koltukların arasına bakıyordum. Bir süre aradım ama bulamadım. Sonra bir ses; "Bekle getireyim" dedi. Aleyna'nın sesiydi. Göz göze geldik, ufak bir tebessümün ardından her zaman ki gözlerini devirmesiyle uzaklaştı. Ranzasından kitabımı getirdi. "Bu kitapta ne bulduğunu merak edip almıştım dün gece. Sen de elinde uyuyakalmışsın. Kızmadın değil mi?" dedi. "Hayır, kızmadım. Sadece bulamayınca biraz tedirgin olmuş olabilirim." dedim. "Sahi ne var bu kitapta?" Sanırım hiç duymamıştı ya da biliyordu ama beni konuşturmak mı istiyordu emin değildim. Kitabın kapağını kapadıktan sonra; "Oğuz Atay... Tutunamayanlar. Kitabın ismi beni anlatıyor, içeriği hepimizi" dedim. Kitabın üzerinde kısa bir konuşmadan sonra "Oğuz, ailen nerede? Hiç gelmiyorlar sanırım yoğun çalışıyorlar" dedi. "Evet evet, çok yoğunlar." İnanmadığını ve yalan söylediğimi anladığını gözlerinde görüyordum. Annesi gibiydi. Ayşegül Hanım da böyle bakmıştı bana. Bende bir şey seziyordu. Sonra bir anda kanımı çeken şu sözleri duydum; "Bileğindekini gördüm sen uyurken. Ne zamandan beri burada tutuluyorsun?"

RANZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin