Yedinci Bölüm

24 4 0
                                    

Ayşegül Hanım tam karşımda oturuyor. Bugün mutlu gördüm onu. Her zaman ki gibi yüzünde güller açıyordu. Enerjisini herkese bulaştırabiliyordu. Bana bile. O esnada diğer aileler de geldi. Leyla'nın annesi, Ömer'in abisi ve Ahmet'in ablası. Bir köşe seçmişlerdi kendilerine. Orada sohbet ediyorlardı. Arada bana bakıp gülümsüyorlardı. Ben de aynı şekilde anlamsızca karşılık veriyordum. Dışarıda yağmur yağıyordu. Sağanak şekilde, bardaktan boşalırcasına. Toprak kokusunu alabilmek umuduyla camı araladım. Ayşegül Hanım'ın bana ikram ettiği kahvemi yudumlarken, kitabımı elime alıp evimde olduğumu hayal ettim. Toprak kokusuyla birleştirip, bahçemizdeki dut ağacının dallarındaki sallanışı gözlerimin önüne getirdim. Uzakta, ufkunu gördüğüm denizin maviliğine hayran hayran bakıyordum evimin penceresinden. Annemin yanaklarımdan "Canım oğlum" diyerek öpüşünü hissetmeye çalıştım. Babam karşı koltukta, televizyondaki dizisini izlerken "Bak bak, bu dizinin en sevdiğim yanı bu" gibi yorumlar yapıyordu. Giriş kapısının sesiyle irkildim. Oysa gerçekten orada gibiydim, evimdeydim. Kemal Bey geldi. Bir anda ailelerin buraya doğru kapıya yöneldiğini fark ettim. Galiba onlar için geldi diyerek meşgul olduğum toprak kokusu ve gökyüzüyle masalıma dönmek istedim. Kemal Bey; "Oğuz hadi, bahçeye." dedi. Nutkum tutuldu. Konuşmak istesem de konuşamazdım. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Nasıl? Ne oldu? Nasıl olur? Şaşkınlıktan kaskatı kesilmiş olacaktım ki Ayşegül Hanım "İsteğimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz." dedi. İsteğiniz? Bana dönüp; "Hadi, bahçeye çıkıp baş başa yürüyelim biraz Oğuz" dedi ve gülümsedi. Bacaklarımın titremesine engel olamıyordum. Yapabilir miydim? Belli etmeden bilekliğimin yeşil olduğunu fark ettim. Rüya değil, gerçekti. Ayaklandım. Zor da olsa ayakta durabildim. Ayşegül Hanım anlamış olacak ki güçsüzlüğüm nedeniyle koluma girdi. Beraber kapıya kadar geldik. Kapı açık. Kolumdan çıktı. Sanıyorum bu anı tek başına yaşamamı istedi. Derin bir nefes aldım. Ne kadar zaman oldu bilmiyordum. Birinci adım...
Kapıya çıktığım gibi dizlerimin üzerine kapandım. Düştüğümü sanmış olacak ki Ayşegül Hanım koluma davrandı. "Hayır, bırakın. Çok teşekkür ederim. Bunu yaşamalıyım." dedim. Kollarımı, küçükken anne seni bu kadar çoook seviyorum der gibi iki yana açabildiğim kadar açtım. Gülüyordum. Zorla değil bu kez. İçten gülüyordum. Gülümseyişimin yerini kısa sürede kahkahalar aldı. Yağmura aldırış etmeden sevince boğuluyordum. Bu anın tadını çıkarırken, Ayşegül Hanım ardımda bekliyordu. Ayağa kalktım. Kolumu uzattım. Şemsiyesi eşliğinde koluma girdi. "Oğuz 5 dakikamız var, Kemal Bey 5 adım mesafe ardımızdan gelecek. Bence 5 dakika bize şimdilik yetecektir. Ufak bir yürüyüş yapalım. Anlat bana. Her şeyi." dedi. "Ayşegül Hanım, pek bir şey hatırlamıyorum. Tek hatırladığım ailem, evim. Arkadaşlarımı bile net hatırlayamıyorum. Uzun zamandır buradayım. İlk zamanlardaki ben ile şimdi aramızda çok büyük farklar var. Ailemin yaşadığı inancı beni ayakta tutuyor. Tutabildiği kadar." hiç beklemeden "Oğuz adresi hatırlıyor musun?" elbette. Çocukluğumun yuvasını, huzurumu, o bahçedeki dut ağacını, kapıda oturup dinlediğim kuşların cıvıltısını ve uzaktaki denizin manzarasını nasıl unutabilirim. Bilhassa içinde ailem varken. Hızlıca adresi söyledim. Adresi söylerken gözlerimin içinin güldüğünü, yağmurla birlikte gözyaşlarımın süzüldüğünü hissediyordum. Umut, bu kez daha büyüktü benim içimde. Karşımdaki kadın, umuttu.

RANZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin