jeongguk 14, taehyung 16
özür dilemek jeon jeongguk için hiçbir zaman zorlayıcı bir eylem olmamıştı. genelde insanlara ılımlı yaklaşmayı tercih etse de, kalbini kırdığı insanlardan af dilemek onun için zor veya yapmaktan çekindiği bir şey değildi. ilk defa, sırtındaki yükün böylesine ağır ve yaptığı hatanın bu derece affedilmez olduğunu düşünüyordu. dakikalardır en değerli hyungunun, sayamadığı senelerdir oyun arkadaşı olan çocuğun evinin kapısının önünde kapıyı çalmadan dikilmesinin sebebi de, önceki günden beri kalbini ağırlaştıran hatasıydı. onu çok ama çok kırdığını biliyordu. genelde özür dileyen ve ufak çaplı hatalar yapan kişi taehyung olurdu. jeongguk için hyungunu bir kalp kırıklığına itecek kişi olmak fazlasıyla ütopik geliyordu çünkü onun canının yanmasına hiçbir şekilde dayanamazdı. ancak önceki gün, tüm yaşadıkları ve hisleri benliğine ağır geldiğinde hayatının en büyük bencilliğini yapıp bütün olanların suçunu, aslında hiç de hatası olmayan değerli hyunguna yüklemişti. onu üzmüştü, hatta gözlerinden akan o yaşların sebebi olmuştu. jeongguk'un kalbi bu durumu kaldıramayacak kadar güçsüz hissediyordu, son sürat atmasına rağmen yeme içmeden kesilmesine sebep olacak kadar hayattan kopuklaştırıyordu onu.
kendini sakinleştirmeye ve olası özür cümlelerini kafasında sıralamaya başladığında elinin altında dinlendirdiği zile basıyor olduğunun farkına varamamıştı. kapı birkaç saniye içinde açıldığında karşılaştığı ilk kişi taehyung olmadığı için sevineceği daha önce olsa aklına deli saçması gibi gelirdi.
"jeongguk? hoşgeldin tatlım, gel içeri."
bayan kim kapıyı ardına kadar açıp jeongguk'u içeri davet ettiğinde ayaklarını sürüyerek sanki oraya zorla götürülmüş bir edayla ve zoraki bir gülümsemeyle içeri girdi.
"herhalde direkt taehyung'un yanına geçersin, aç mısın hayatım?"
jeongguk ellerini kaldırıp olumsuz anlamda sallarken, "yok, hayır. yeni yedim." diye yalan söyledi. yalan söylemese bile o an yiyeceği her şeyi kusacağından adı gibi emindi.
"o zaman keyfine bak, ben mutfaktayım. taehyung da odasında."
bayan kim samimi bir gülümseme verip oğlanın saçlarını karıştırdıktan sonra söylediği gibi evin mutfak kısmına adımladı. jeongguk da salonun en ucunda, merdivenlerin başında beklerken gerginliği elle tutulur cinstendi.
sonunda kendinde gereken cesareti bulduğunda merdivenleri bir bir ama normalde olacağından aşırı yavaş bir hızla arşınlamaya başladı. normal bir anda olsalardı o merdivenleri koşarak çıkacağını, odasının kapısını çalmadan daldığı hyungunun odasında önce kapıyı çalmadığı için azarlanacağını, sonra da yatakta üstüne zıplayıp onunla ufak çaplı bir güreşe tutuşacağını düşünüp zaten eksilerde olan moralini iyice düşürdü. kalbi çok acıyordu, taehyung'un onu affetmek istemediği ve odasından kovduğu senaryoların her türlüsü dünden beri zihnini işgal etmişti. korkusu her yanını sarmıştı ve bu daha da gerilmesine sebep oluyordu.
"yapabilirim," diye fısıldadı hyungunun odasının önüne geldiğinde. kapıyı tıklayıp içeriye girecek ve ne kadar üzgün olduğunu ona gösterip aptallığının sonuçlarına katlanmaya hazır olduğunu söyleyecekti. yine de kapıyı istediği gibi hızla çalıp içeri giremedi. kendine tekrar süre tanıması gerekmişti. kaybetme korkusu bu dünyada yaşayabileceği en berbat şeydi. "of!"
sonunda daha fazla düşünmemeye karar verip kapıyı iki kez tıklattı. içeriden herhangi bir ses gelmeyince acaba uyuyor mu diye düşünüp geri gitmek gibi bir karara varacaktı ki, bunun şu anki durumda hiçbir yararı olmadığını fark etti. yaptığından kaçması faydasızdı, eninde sonunda taehyung'la yüzleşip kendini affettirmesi gerekiyordu. onunla küs kaldıkları her an, birisi onu boğazlıyormuş gibi içi daralıyordu.