jeongguk 17, taehyung 19
"hyung," jeongguk tıpkı bir kedi gibi kıvrıldığı hyungunun kucağından kafasını kaldırıp bacaklarını taehyung'un dizleri üstünden sarkıtırken seslendi. büyüğünün bakışları anında ona dönüp ağzından çıkacak şey için bekliyordu. taehyung'un kendisine birkaç gündür —parti gününden beridir– olan aşırı yoğun ilgili jeongguk'u fazlasıyla şımartmıştı. sürekli yanına kıvrılıyor, nereye giderse peşinden jeongguk'u da sürüklüyor, yüzünü sürekli öpücüklere boğup duruyordu. sevgisi her yerinden taşarken ona kocaman gözlerle bakıyor olması da küçüğü mest eden şeylerden biriydi. "hyung, sormak istediğim şeyler var."
taehyung'un duruşu, küçüğünün ciddi tutmaya çabaladığı sesiyle hafifçe dikleşmiş ve dudakları dümdüz bir hale gelmişti. "sor tabii, bebeğim."
jeongguk duyduğu hitapla kızarırken yüzünü saklayacak delik aradı ancak büyüğünün keyif dolu sırıtışı bunun için geç kaldığını haykırıyordu. hala bu tarz şeylere alışamamıştı, taehyung ona ne zaman bebeğim diye seslense aklı başından gidiveriyordu.
"ıhm," diye başladı söze. nasıl söyleyeceğini bilemiyordu, aslında söyleyip söylememekte de kararsızdı çünkü bir süredir araları hiç olmadığı kadar iyiydi. jeongguk da bunu, aklını meşgul eden saçma sapan düşüncelerle bozmak istemiyordu. ancak yine de sorması gerektiğini düşündü. "hyung şimdi biz, biz biraz daha yakın olduk ya..."
taehyung küçüğünü, yüzündeki keyifli gülümsemeyle seyrediyordu, bu gülümsemenin anlamı, birazdan seni fena halde sıkıştıracağım da demek olabilirdi. "nasıl bir yakınlık, bebeğim?"
jeongguk'un minik kalbi, az önce duyduğu hitapla tekrar kasılmışken yanakları hala aynı pembeliğini koruyordu üzerinde. "y-yani... şey, eskisi gibi değiliz."
eli çok sıradan bir şeymiş gibi taehyung'un yüzünü bulmuş, avcunu esmerin yanağına yaslamıştı. kafasını hafifçe yana eğip kırpıştırdığı bakışlarıyla ve kocaman gözleriyle avcu arasındaki yüzü izliyordu.
taehyung'un dikkati kısa bir süreliğine kucağındaki melekle dağılsa da, elleri küçüğün belini tutup kavradı ve onu zorlamayı sürdürdü. "hm, demek istediğini pek anlayamadım, ggukie."
jeongguk ise birden kaşlarını çatıp az önce suratındaki sevimli ifadeden sıyrıldı, kızgın ve daha da sevimli bir hale büründü. "nasıl anlamıyorsun, hyung? ö-öpüşüyoruz ya işte!"
küçük olan söylediği şey onu utandırmış olsa da sıktığı yumruklarını kucağına bırakmış ve şişirdiği yanaklarıyla oflayıp pufluyordu. taehyung onun bu sevimli haline dayanamayıp suratını iki yanından kavradı ve kendine doğru çekti. dudakları arasında azıcık bir mesafe kalmışken, "çok sevimlisin, gguk. çok..." diye mırıldandı. sonra küçüğünün sevimli dudaklarına ıslak ve tok bir öpücük bırakıp geri çekildi.
"hyung..." diye sızlanan jeongguk öpücüğün kısalığından pek memnun kalmamış gibiydi. "aniden yapmasana şunu."
büyük olan küçüğün suratını, tekrar uyarma gereği duymadan kendine çekmiş ve dudaklarını yeniden dudakları arasına almıştı, bu sefer dudakları arasında emdiği dudakları biraz daha uzun süre misafir etmişti kendininkilerin arasında. geri çekildiğinde jeongguk'un kapadığı gözleriyle karşılaşmış ve kendi kendine gülümsemeden edememişti. "yıllardır bunun için bekliyorum, nasıl yapmayayım, aşkım, hm?"
"a-aşkım mı?" diye fısıldamıştı jeongguk gözlerini kocaman açarken.
"evet," diye cevaplamıştı taehyung onu. elleri küçüğünün dolgun yanaklarını bulmuş usul usul okşuyordu. bakışlarında kendini görmek, onu böyle kucağına çekip bebek gibi sevmek ve bütün ilgisini, şefkatini ona yöneltmek uzun süredir beklediği bir şeydi. "sen benim aşkımsın."