ⅱ.

21.4K 2.4K 1.4K
                                    

jeongguk 9, taehyung 11

tavşan dişlerini alt dudağına geçirmiş gergince olan biteni izleyen çocuk nasıl tepki vereceğini kestiremiyordu.

"hadi oyuna başlayalım, herkes yerine geçsin."

hyungunun sesini duyması son noktasıymış gibi adımlarını sertçe sürüyerek taehyung'un arkasına geçti ve tişörtünün ucunu çekiştirerek dikkatin kendi üstünde toplanmasına izin verdi. "hyung..." diye mızmızlandı onu çekiştirmeye devam ederken.

"sorun ne ggukie?" başlamak üzere oldukları oyun için aceleci bir hali vardı ama jeongguk onu sanki orada sabaha kadar tutacakmış edasıyla ayakta dikiyordu.

"ben de oynamak istiyorum, hyung. lütfen..."

taehyung onun sevimli ifadesine kanmamaya yeminli gibi direkt olarak, "hayır, jeongguk. olmaz." diye karşılık verdi.

jeongguk sanki düğmesine basılmış gibi masum halinden sıyrılıp minik kaşlarını öfkeyle çatmıştı. hyunguna diklenmesinden ne kadar kızgın olduğu anlaşılıyordu. "benim yerime jimin'i neden aldın? ben de oynamak istiyordum!"

büyük olan ellerini sakinleşmesini ister gibi küçüğün omuzlarına koyup sıktı, yüzünde ihtiyatlı bir ifade vardı. "çünkü geçen sefer top yüzüne geldi diye bütün akşam ağlamıştın. ben de bu yüzden jimin'i aldım."

söyledikleri küçük olanı imkanı varmış gibi daha da sinirlendirirken sesini yükselttiğinin farkında değildi. "ağlamadım ben! ben de oynayacağım işte!"

"jeongguk..." diye seslendi taehyung sakinleşmesini umarak. arkadaşlarının oyun için onu beklediğinin farkındaydı ve küçüğünü küstürüp yollamak istemiyordu. "bu seferlik bizi izlesen olmaz mı? bir daha ağlamanı istemiyorum."

jeongguk'un gözleri minik yaşlarla dolarken dudakları titremeye başlamıştı. oluşturduğu görüntünün taehyung için ne kadar kalp kıran cinsten olduğu bilmeden birkaç damlanın tombul yanaklarını keşfe çıkmasına izin verdi. "a-artık beni se-sevmiyor musun h-hyung? sürek-li ağlayıp durmamdan sı-sıkıldın mı?" hıçkırıkları kelimelerini bölerken ağlamamasını kendine tembihlemesine rağmen vücudu sarsılarak ağlıyordu.

taehyung kollarını küçüğüne uzatıp sımsıkı sararken kendisi de ağlamak üzereydi. "hayır ggukie... hayır. senden sıkılmadım. ağlama lütfen."

hyungunun sebep olduğu tüm üzgünlüğü ve kırgınlığına rağmen yine onun kolları arasında büzüşmüş ağlıyordu. kendini durdurmak istese de hyungunun şefkatli kolları onun daha çok ağlamak istemesine sebep oluyordu. "a-ama b-beni oy-oynatmıyorsun! ben de oynayayım iş-te, ne olacak!"

büyük olan küçüğün bebek şampuanı gibi kokan kafasının tepesine öpücük kondurduktan sonra onunla yüz yüze gelmesini sağladı. kendi gözleri de neredeyse ağlamak üzere oluşundan dolayı kıpkırmızı olmuştu ama tavşan dişlinin içli ağlayışları onun için çok daha kalp ağrıtan bir görüntüydü. "sen ağlayınca üzüldüğüm için, ggukie. toplardan korktuğunu biliyorum ama sırf benimle oynamak için oynamak istiyorsun. seninle senin sevdiğin şeyleri de oynarım ki ben. ağlama artık."

gözlerini silip hıçkırıklarını sonunda kesebilen küçük çocuk, "özür dilerim, hyung. seni hep üzüyorum değil mi? artık hiç ağlamayacağım, söz. söz!" dedi.

taehyung'un yüzünde ışıldayan bir gülümseme açıverdi. "aferin benim minik tavşanıma. o zaten hyungunu hiç isteyerek üzmez ki."

taehyung'un tabiriyle küçük tavşanı da en az onunki kadar parlak bir gülümseme saçtıktan sonra, "hadi bakalım minik kaplan! git de oyna. ben de sizi izleyeyim." diye şakıdı. hyunguna taktığı lakap büyük olanı eğlendirirken yalandan bir ifadeyle kaşlarını çatmıştı.

"minik mi? ben senden büyüğüm bir kere! hem kaplan da nereden çıktı?"

jeongguk bilmiş bir tavırla kaşlarını havaya kaldırdı. "kaplan çok ama çok güçlü olduğu için sen benim kaplanımsın. hani beni devamlı koruyorsun ya hyung!"

taehyung lakabından hoşnut bir şekilde gülümsemeye başlamıştı. "ama aslanlar da çok güçlüdür, ggukie."

küçük olan hoşnutsuz bir tavır takındı. "ama onlar tavşanları yiyor!"

büyüğü ona kahkahalarla gülerken jeongguk'un neyin bu kadar komik olduğunu çözmeye çalışan bir hali vardı. karnını tutarak kendinden geçen büyüğün kahkahaları, bir süre sonra sonlanır gibi olduğunda onunla uğraşacağı bir şey bulduğu için keyfine diyecek yoktu. "ama jeonggukie... ben de tavşan yerim, bilmiyor musun?" demesiyle sinsi bakışlarını küçüğün üstüne dikip minik adımlarını ona doğru atmaya başlamıştı. neyin geleceğini çoktan kestirmiş olan minik tavşan, çığlık atarak hyungundan uzaklara doğru koşmakta gecikmedi.

yakalandığı yerde gıdıklanıp kollarının ısırılacağını bilen jeongguk, "hayır, hyung! olmaz! gelme peşimden!" diye çığıra çığıra sokağın sonuna doğru koşuyordu.

birbirleriyle uğraşmakla fazla meşgul olup tüm sokağı çığlıklarıyla inleten ikili, az önce ikisini anlaşmazlığa düşürmesine rağmen bağlarını bin kat daha güçlendiren oyunun varlığını çoktan unutmuş gibiydi.

hazırda birkaç bölüm var ama yorum görmeyince atasım gelmiyor:(

My Little PlaymateHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin