ⅴ.

18.2K 2.4K 1.6K
                                    

jeongguk 14, taehyung 16

"jeongguk, taehyung geldi!"

yatağında büzülüp sırtını kapıya vermiş çocuk yerinde huzursuzca kıpırdandı. az sonra kapı açılacak ve içeri hyungu girecekti ama belki de ilk defa onu görmemeyi bu kadar istiyordu. hiç olmadığı kadar sinirli ve gergindi, onu görmezden geldiğinin farkındaydı ve muhtemelen ondan hesap soracaktı. sıkkın bir nefesi dışarı bıraktığında kapısı iki kez tıklatılmıştı.

girmesi için bir komut vermedi veya sesini çıkartmadı, bu tip şeyleri aralarında aşalı çok oluyordu. birbirlerinin birbirlerinden ayrı tek bir özeli yok gibiydi, bu yüzden yapışık ikizler diye çağrıldıkları olurdu. bu da jeongguk'un duyduğu zaman sinir krizi geçireceği türden bir tabirdi.

"hyungun geldi ve sen götünü dönmüş yatıyor musun?"

taehyung seri adımlarla içeriye girdikten sonra kapıyı kapatmıştı. jeongguk ise yatakta cenin pozisyonu almış, nefessizlikten öleceğini bilse bile kafasını yastığına gömmüştü.

"uyumadığını biliyorum, ggukie. iyi bir numaracı değilsin."

büyük olan, çocuğun bir köşeye büzüldüğü için yarısından çoğunu boş bıraktığı yatağa oturduktan sonra kafasını küçüğe doğru uzatmıştı. gömülü suratını net olarak görmese bile uyumadığından fazlasıyla emindi. "hey, senin neyin var tavşan surat? bak bakayım bana."

kendine bakması için zorladığı çocuk yerinden hareket dahi etmezken tek kelime etmeyişi sinirini bozmuştu. bu yüzden ensesine daldırdığı parmaklarıyla küçüğü huylandırmayı seçti.

gıdıklandığı için ensesini oynatan jeongguk, "of, beni rahat bırak!" diye bağırdıktan sonra büyüğünün elinden kurtulmaya çalıştı. kafasını gömdüğü yastıktan ısrarla uzaklaşmıyordu.

"yine bir şey mi yaptım? ne bu sinir?"

taehyung onunla uğraşmayı bırakmış sakin sesiyle olanları anlamaya çalışıyordu. jeongguk'u sebepsiz yere hırçınken hiç görmemişti, üstelik ona bu kadar sesini yükselttiği de nadirdi. genelde sorunlarını konuşarak çözdükleri bir arkadaşlıkları vardı, jeongguk hyunguyla ilgili kırıldığı veya öfkelendiği bir şey oldu mu bunu ona belli etmeden duramazdı. taehyung bir süre onun tavırlarını çekmek zorunda kalırdı ve sonrası çorap söküğü gibi gelirdi. şimdiyse küçüğünün kendini böyle kapatmasını oldukça tuhaf bulduğundan üstüne gitmekte bir sakınca görmüyordu.

sorusuna cevap alamadığında son kozu olarak onu daha fazla sinirlendirme yöntemini denemeye karar verdi. küçüğü öfkeden kıpkırmızı edip patlayacağı son noktaya kadar getirmesiyle derdinin ne olduğunu anlayacağını düşünüyordu. bu yüzden oturduğu yatakta ileri kayarak jeongguk'un minik bedeninin üstüne kendini atıverdi. elbette onun ağırlığı jeongguk'unkine oranla biraz fazlaydı ama acıyla inleyen küçüğün sızlanışlarıyla endişesi arttı.

"hey, o kadar da ağır değilim. özür dilerim. jeongguk, jeongguk!" boş anına denk getirip küçüğü kendine çevirmeyi başardığında yüzünün halini görmek pek beklediği bir manzara değildi. kaşındaki patlak ve tavşan dişlerini içeri hapseden dudağının üstündeki yarığın dışında elmacık kemikleri kızarmış, hatta neredeyse morarmıştı. büyüğün içi gördüğü yaralarla çekilir gibi olduğunda jeongguk'un yüzünü avuçları arasına alıp yüzüne yaklaştırdı.

"bu halin ne senin? kavga mı ettin? tanrım, kim yaptı?"

küçüğün elmacık kemiğinin üstünde parmaklarını gezdirirken yüzü acılı bir ifadeye bürünmüştü. jeongguk'sa hyungunun ilgisi onu rahatsız ediyormuşçasına bir tavırla kendini geriye çekti.

"bir şeyim yok. abartma."

taehyung kaşlarını çattığında avuçları arasından yüzünü çekip kendini uzaklaştıran jeongguk'a ters ters bakıyordu.

"haklısın. yüzün neredeyse tanınmayacak halde, vücudunun belli yerlerine darbe yemişsin ve ağrıdan kıvranıyorsun ama bir şeyin yok. sen kafayı mı yedin? benden saklamayı mı düşünüyordun bir de?!"

sona doğru sesinin şiddeti arttığında jeongguk'un annesinin onları duyup içeriye geleceği ihtimalini düşünmüyor gibiydi.

"alçalt sesini. senin yüzünden annem gelip görmesin, bir de onunla uğraşamam."

"hadi ya," dedi taehyung oturduğu yataktan kalkarken. "uğraşamazmış. hemen ne olduğunu anlatıyorsun bana."

jeongguk sinirle nefesini üflediğinde kızgın bakışlarını senelerden beri oyun arkadaşı olan çocuğa dikip daha önce hiç takınmadığı bir tavrı takındı. "seni ilgilendirmez. git burdan, konuşmak veya bir şey anlatmak istemiyorum."

taehyung çileden çıkar bir tavırla ileri geri yürüdüğü odada tekrar küçüğün yatağına adımladı. arkasına yaslanmış çocuğu yakalarından kavrayıp kendine çektiğinde bakışları kelimenin tam anlamıyla ateş saçıyordu. "bir araba dolusu dayak yemişsin, hala bana diklenme, tavırlanma derdindesin. anlatmazsan fena olacak, jeongguk. bana kendimi tekrarlattırma!"

jeongguk yakasına asılan ellerin üzerine kendi ellerini koyup sıkılı yumrukları kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. "rahat. bırak. beni."

büyüğünün öfkeyle dolu solukları kendi yüzünü yalıyordu ve yüzleri arada mesafe bırakmazsızın birbirine yaklaşmıştı.

"derdin ne senin? bu tavrının sebebi ne? söyle, bir şey yaptımsa söyle, jeongguk."

taehyung'un gözlerindeki yoğun öfke kendini çaresiz bir bakışa bıraktı ve jeongguk'un alnına kendininkini yasladı. elleri hala küçüğün yakalarını tutuyordu ama az önceki kadar sıkı değildi.

"sorunum varsa kendim halledebilirim. sürekli bir bebekmişim gibi peşimde dolanmandan bıktım, tamam mı?"

taehyung küçüğe yasladığı alnını geri çekip onunla tekrar yüz yüze geldi. "jeongguk, bebek olduğunu düşünmüyorum ki. ben-"

"sen düşünmüyorsun! sadece sen! insanlara alay konusu olmaktan bıktım. istemiyorum artık peşimde bakıcım gibi dolanmanı."

jeongguk söylediklerinden sonra nefes nefese kaldığında kendinden çoktan uzaklaşmış hyungunun gözlerine sonunda bakmayı akıl etti. söylediği ve içinde tuttuklarını sonunda dışa vurduğunda rahatlamayı beklerken büyüğünün gözlerinde gördüğü hayalkırıklığı ve akıtmamak için tuttuğu yaşlar kalp atış hızını iki katına çıkarıp pişmanlığın vücuduna dalga dalga yayılmasına sebep oldu.

"hyung, b-ben-"

"demek," dedi taehyung, cümlesine devam etmek için boğazını temizlemesi gerekti. "demek böyle düşünüyorsun."

jeongguk yatağından çıkıp ona doğru adımlayacakken, "hayır, hyung-" dedi ama ona yaklaşmasını istemeyen hyungu eliyle ve kelimeleriyle onu durdurdu.

"etrafında olmamdan bu kadar rahatsızsan... bundan sonra seni rahatsız etmeyeceğimden emin olabilirsin, jeongguk."

arkasına dönüp odadan çıkarken akıtmaya direndiği yaşlardan birkaçı yüzünü ıslatmıştı bile. küçüğü arkasından ona seslenip hıçkırarak ağlamaya başladığında, ilk büyük kavgalarını ve belki ilk büyük kalp kırıklıklarını yaşadıkları o evi hızlı adımlarla terk etmişti.

My Little PlaymateHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin