jeongguk 17, taehyung 19
her şey hayal gibiydi. elleri birbirine kenetli bir şekilde, az önce neredeyse koşarak terk ettikleri partiden sonra sakince adımladıkları yol da, birkaç dakika önce olan ve jeongguk'la taehyung'un dudaklarını hala sızım sızım sızlatan öpücük sanki bir hayalin ürünüydü. yanaklarındaki pembe tonu koruyan jeongguk, kafasını öne eğmiş, onun gevşek tutuşunun aksine kendisininkine sımsıkı sarılmış ellerin varlığı kalp ritminin bir türlü normal haline dönmeyişine sebepti. küçük olan bundan çok da şikayetçi olduğunu söyleyemezdi ama bütün bunlar gerçekten de bir hayalse günlük hayatına bir daha dönmek istemeyeceğinden emindi.
sessiz ve birbirine uyumlu adımları onları taehyung'un evine götürene kadar birbirlerine tek kelime etmemeyi seçtiler. jeongguk utancından ve az önceki yaşadıklarının harikalığından dolayı dili tutulmuş gibiydi, taehyung ise... onu ancak tanrı bilirdi.
taehyung evlerinin önüne geldiğinde bile avuçlarını birbirinden ayırmayıp zorla da olsa cebindeki anahtarları çıkardı ve hala işlerinde olduğunu bildiğini ebeveynleri sayesinde o anda bomboş olan eve girip ardından küçüğünü çekiştirdi. elindeki anahtarı ayakkabı dolabının üzerinde bir yere rastgele fırlatıp aralarındaki sessizliğe bir son vermişti. jeongguk sesin etkisiyle kısa bir anlığına ürkmüştü ve böylelikle bakışları büyüğününkilerle kesişmişti. utandığı için hemen bakışlarını çektiğinde taehyung aralarında oluşmuş boşluğu doldurmak için ona doğru büyük bir adım attı.
"jeongguk..."
küçük olan bakışlarını katiyen yukarı kaldırıp o aşkından öldüğü irislerle karşı karşıya gelemiyordu. ona bakmamakta inatçı oluşunu anlayan taehyung ellerini çocuğun yanaklarına yerleştirip kendine bakmaya zorladı. o an için dünya avuçları arasındaymışçasına parlaktı gözleri. "ggukie... bana bakar mısın?"
söylediği cümleyle kendisine dönmeyi beklediği bakışlar aksine sımsıkı birbirine örtülmüştü, taehyung'un jeongguk'un çocukça bir tavırla gözlerini birbirine örtüşüne şahit oluşu, yüzünde kocaman bir gülümseme yeşertmişti. bu tavrı, çocuğun yanaklarında dinlenen baş parmaklarıyla tombul yanakları okşamasına sebep oldu. jeongguk'un kapalı göz kapakları temasla titreşip kesik nefesler aldı ama gözlerini yine de açmadı. taehyung avuçlarında tuttuğu suratı kendine yakınlaştırıp burnunun ucu ve dudaklarının üstündeki boşluğa yakın bir öpücük kondurup geri çekildi. ancak ellerinin tekrar küçük avuçları bulması bir oldu. sakince adımlayıp koltuğa ilerledi ve oturduktan sonra hemen ayakta ona bakmamakta ısrarcı olan küçüğü uyarmadan kucağına çekti. ne olduğunu şaşıran jeongguk'un dudakları arasından çığlık benzeri bir ses firar etti.
"hyung!"
taehyung küçüğün şok olmuş halinden yararlanıp onun kucağında daha rahat bir şekilde oturmasına yardım etti, sonra ellerini ince bele konumlandırıp biraz daha kendine kaydırdı.
"n-ne yapıyorsun hyung? k-kalkacağım ben, kalkıyorum."
jeongguk'un kalkmak için hareketlenişiyle taehyung temastan dolayı sertçe iç çekti ve küçüğünün belindeki ellerini sıkılaştırıp etkili bir ses tonuyla, "otur, jeongguk. hareket etme." dedi.
küçük olan tekrar kalkmaya yeltenip, "ama hyung-" diye itiraz edecekken taehyung ellerini biraz daha aşağıya kaydırıp neredeyse kalçalarına kadar indirdi. bu hareket, jeongguk'un nefesini kesmişti.
"sana hareket etme diyorum, ggukie. bir kere de lafımı dinle."
jeongguk ters bir bakış atıp uzun süre göz göze gelmelerine engel oldu. "ben hep lafını dinliyorum zaten, laf dinlemeyen sensin."