jeongguk 17, taehyung 19
jeongguk hiçbir zaman partilerin insanı olmamıştı. evde oturup sakince video oyunu oynamak veya arkadaşlarıyla takılmak onun için çok daha zevkli aktivitelerdi. ayrıca partilere gidip de taehyung'un başkalarıyla fingirdeşmesine tanık olmak çok bayıldığı bir şey değildi. ancak ayak uydurmaya çalıştığı değişimin bir sonucu olarak şu anda hiç de hoşnut olmadığı o ortamlardan birinin içindeydi ve geldiğinden beri kafasının dibinde susmak bilmeyen, sürekli onu sözleriyle rahatsız eden taehyung ile uğraşmak zorundaydı. oraya bile onun için gitmesine rağmen, tüm o gürültü ve rezilliğe sadece sevdiği çocuk için katlanmaya çalışan kendisiydi ve taehyung üstüne gitmekte ısrarcıydı.
"burada değil mi?" diye sordu ardı arkası kesilmeyen sorularına bir yenisini ekleyip küçüğün kafasını şişirirken. "o burada, değil mi? bu yüzden geldin."
jeongguk gözlerini, dalıp gittiği yarı sarhoş bedenlerden gözünü çekip hyunguyla buluşturduğunda karşısındaki çocuğu böyle sinire boğan ne yapmış olabileceğini düşünüyordu. "kim burada, hyung? ne diyorsun?"
"aşık olduğun kişi," bunu söylerken dişlerini gıcırdatmış ve alaycı bir tavırla sarf etmişti kelimelerini. "burada. kesin burada. sen partilerden nefret edersin, jeongguk."
jeongguk ona sinir bozucu bir bakış attıktan sonra kafasını başka bir tarafa çevirip baktığı yerle ilgileniyormuş gibi yaptı. sorusuna cevap vermek istememişti ama taehyung elbette her zamanki gibi ısrarcıydı. "kim? buradaysa tanımak istiyorum, göster hangisi."
"of!" jeongguk bıkkınlıkla mırıldanıp taehyung'u orada öylece bırakmak için hareketlendi. daha fazla kurcalayıp onu sıkboğaz etmesini istemiyordu. her an ağzından yanlış bir şey kaçıracak olmaktan korkuyordu ve bu geceyi berbat etmeden kapatmakta kararlıydı.
dirseğine sarılan parmaklar ilerlemesini imkansız kılana kadar düşündüğü buydu en azından. "jeongguk, sinirleniyorum."
o sırada arkalarından biri seslendi. "hey çocuklar!" büyük bir topluluk yavaş yavaş sarhoşluğun etkisiyle, bulanık kafaları eşliğinde yerde bir çember oluşturmuştu, onları çağıran da kendi arkadaş gruplarından çocuklardı. "buraya gelsenize, oyun oynayacağız."
taehyung'un eli hala jeongguk'un dirseğine sarılıydı ve bırakmaya niyeti yok gibiydi. jeongguk ona son bir şans tanımaya karar verdi o an, anlayabilmesi için belki, ona verebileceği son ipucunu verecekti.
"aşık olduğum kişiyi mi merak ediyorsun?" dedi, yüzünde yan bir gülüş peyda oldu. "oyunda onun yanına oturacağım. böylelikle anlayacaksın."
dirseğini büyüğünün parmakları arasından kurtardı ve kafasına ters bir şekilde taktığı şapkasından çıkan saçlarını düzeltti. gözlerini ona dik dik bakan taehyung'un atletinden gözüken tenine kaydırmamaya çalıştı. "tuvalete gidip geleceğim, sen git."
o, merdivenleri arşınlayıp gözden kaybolana kadar taehyung onun ardından bakmaya devam etmişti. jeongguk tuvalete girdikten sonra yüzüne sert bir su çarptı. az önce söylediği ve yapmak üzere olduğu şeyden dolayı pişmanlık duymaktan çok korkuyordu. ne tür bir oyun oynayacaklarını bile bilmiyordu, bu tip partilerdeki oyunlar her zaman büyük rezaletlere ve pişmanlıklara sebep olurdu. istemediği şeyleri yapmak zorunda kalabilirdi ama yine de buna değeceğini umuyordu. tuvaletin aynasında son kez kendine baktıktan sonra tekrar aşağı kata indi, çember oluşturmuş kalabalığa doğru ilerlerken kimlerin orada olduğuna göz attı. jimin ve taehyung aralarında boşluk bırakarak oturmuştu, taehyung'un diğer tarafında da tanımadığı bir çocuk vardı ve yine aralarında bir kişilik boşluk bırakılmıştı. ayrıca devamlı taehyung'un peşinde dolanan ve diğerlerinin aksine taehyung'la sadece takılmaktan fazlasını isteyen bir kız da, oluşturulmuş çemberin içindeydi. jeongguk'un dili, yanağında bir tur döndü.