Jimin
Onu tamamiyle görmezden geldiğim bir haftanın sonuna geliyorduk. Bütün hafta boyunca sanki hiç varolmamışçasına davranmış, cezasını iyice çektiğinden emin olmak istemiştim.
Bu durumdan dolayı acı çektiğini terk edilmiş köpek yavrularını andıran gözlerinden görebiliyordum.. İlgime muhtaçtı.
Ne var ki Park Jimin'i öylece bırakıp gitme hatasına düşen biri, sonuçlarına da katlanmalıydı.
Diyordum kendi kendime.
Ona karşı ördüğüm duvarların ardında geçen her gün, ona bir eziyet olduğu kadar benim için de bir eziyetti oysa ki.
Bağlanan bir insan değildim. Hayatımın hiçbir noktasında da birine bağlanmamıştım. Bu nedenle sürekli zihnimin arka planında dönüp durması fazlasıyla sinirimi bozuyordu. Buna alışık değildim.
Zihnimde kendimden başkasının yer almasına alışık değildim..
Muhtemelen bedeninin tadına bakamamış olmak, psikolojik bir şekilde kafayı ona daha çok takmama sebep oluyordu. Ancak yarın için randevumu çoktan ayarlamıştım. Doktorumla konuşup bu duruma bir çözüm bulacaktım.
Peki söylediği şeye ne demeliydi?..
''Zamanı geldiğinde, sana istediğini vereceğim güzelim..''
Hah. Sanki onun istediği zamanı oturup bekleyecekmişim gibi. Ne sanıyordu bu velet kendini?
Aklımda dolan düşüncelerle elimi sertçe saçlarımdan geçirip elimdeki tüfeğin şarjörünü yeniden doldurdum. Zihnimi rahatlatmamın tek yolu en iyi olduğum şeyi yapmaktan geçiyordu.
Ancak Jeon Jungkook bunun da içine etmişti.
Yere uzanıp pozisyon alarak birkaç yüz metre ötedeki insan şeklindeki tabelaya nişan aldım.
Saniyeler sonra alnının ortasındaki bilmem kaçıncı delik açılmıştı.
Sabahın erken saatlerindeydik. Güneş ufuktan doğarken ışık hüzmeleri bulunduğum ormanlık alandaki yeşil yapraklar arasından süzülüyor, gözlerime görsel bir şölen sunuyordu . Ayağa kalkarak temiz orman havasıyla karışan toprak kokusunu içime çektim. Günün en sevdiğim zamanında olmak enerjimi kat kat arttırıyordu. Güneşin doğuşu her zaman içime ılık duyguların akmasına sebep olurdu.
Karamsar kişiliğimle oldukça çelişen zevklerim vardı..
Elimdeki CHEYTAC'ı omzuma atarak malzemeleri bir çırpıda toplamış kışlaya dönüş yoluna düşmüştüm. Dertliydim.. Sabah yaptığım aktivitenin yükselttiği modum az sonra yeniden yerleri boylayacaktı çünkü.
Kesinlikle ilk dersim Jeon Jungkook'un sınıfına olduğu için değildi.
Yolun nasıl geçtiğini anlamadan kışlaya ulaşmıştım. Zihnimin durulduğu ormanda vaktin nasıl geçtiğini hiçbir zaman anlamıyordum.
Tüfeği bırakmak üzere kışlaya girecekken sınıfımın çoktan açık alanda toplanmış, esas duruşta beni beklediklerini görmüştüm. Zaman tahmin ettiğimden de çabuk geçmişti. Adımlarımı açık alana yönlendirdim.
Askerlerin hepsi beni selamladıktan sonra omzumdaki tüfeği yere bırakıp konuşmaya başladım,
''Bugün atış talimlerine başlayacağız.'' Ders için getirilen düzenli silah yığınına bakıp M16'lardan birini elime alarak devam ettim, ''İlk atışı yapmak isteyen?''
**
Çabuk öğreniyordu.
Son yarım saattir yaptığım gözlemlere göre hızlı öğrenen bir tip olduğunu söyleyebilirdim. Her şeyi olması gerektiği gibi yapıyordu ve kendine güvenerek yaptığı her hareketi onu aşırı derecede seksi gösteriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MILITARY || kookmin
FanfictionJungkook askerlik görevini yapmak üzere ordu tarafından çağrılan, hayatının baharında bir gençtir. *Smut içerir*