Hava yine kararmıştı. Düğünden sonra Terzici'nin Dükkanı'nı sessizlik bürümüştü ve bu üç kısımlı bir sessizlikti
En belirgin kısım, etrafta bir şeylerin eksikliğinden kaynaklanan boş, yankılı bir sükunetti belki Çırak olsaydı makineleri kullanır, kıyafetler diker ve Terzici ile konuşarak sessizliği bozardı ama hayır Çırak yoktu ve uzun bir süredir görülmemişti. Eğer dükkana gelen kalabalık müşteri topluluğu hatta bir avuç insan olsaydı gecenin karanlığındaki sessizlik siparişlerle ve şikayetlerle bozulurdu ama hayır müşteri falan da yoktu.
Üçüncü sessizliği fark etmek kolay değildi ak saçlı, ak sakallı hiç kıpırdamadan dükkanında oturan bir babadan kaynaklanıyordu bu sessizlik . İşte bu adam Terzici'nin ta kendisiydi.
Derken sessizlik bir anda acı dolu bir öksürük ile bölündü yaşlı adam hemen koşarak içeriye geçti ve öksürenin kendi öz kızı olduğunu gördü. Bu sıradan bir hastalıkla oluşabilcek bir öksürük değildi. Terzici ne olduğunu düşünürken aklına Çırak geldi "Çırak neredeydi? Neden bir anda kaybolmuştu?" hemen dolaptaki gelinliğe koştu. Gelinliğin içindeki desenlere bakınca durumu hemen kavramıştı "Kara büyü" diye mırıldandı yaşlı adam kendi kendine. Öz kızı lanetlenmişti aynı hayatının aşkı ve kızının annesi olan kadın gibi, peki neden Çırak böyle bir şey yapmıştı? Düşünmeye zaman yoktu kızının sayılı günleri kalmıştı ve aynı sevdiği kadın gibi onu da kaybetmek istemiyordu, yapması gerekenin farkındaydı "Ejderha Pulu Çorbası lazım" dedi panikle bu efsanelerde geçen bölgenin en yüksek tepesinde yaşayan ejderhanın pulunu kaynatarak yapılan bir çorbaydı her türlü yarayı iyileştirir, her türlü hastalıklara tedavi olurdu. "Endişelenme iyi olacaksın" dedi kızına ve hemen bölgedeki en yüksek dağa çıkmak üzere seyehat heybesini hazırladı, İğne adını verdiği kılıcını aldı ve hasta kızıyla birlikte bölgedeki en yüksek tepeye doğru yola koyuldu.
...
2. Bölüm sonuNot: Tüm hakları crazyboy_38'e aittir ve izni alınarak benim tarafımdan hikaye devam ettirilmiştir
A.D.