Sabah saatlerinde dağın tepesine doğru yol alırken Terzici kızına ilacının son yudumunu da vermişti. İlacın uyuşturucu etkisiyle genç kız kendini daha iyi hissediyor ve biraz bile olsa konuşabiliyordu. Babasının sırtında yolculuk eden genç kızın gözü babasının İğne adını verdiği ince ve sivri kılıca takıldı. "Baba" dedi genç kız "Kılıç eğitimini nereden aldın?" yaşlı adam bu soru karşısında biraz şaşırmıştı genellikle geçmişinden bahsetmez, kızı da soru sormamaya dikkat ederdi. "Küçükken babam beni eğitmesi için bir eğitmen tutmuştu." dedi suratı asılan yaşlı adam. Kızı boş keseli ihtiyar bir adamın böyle pahalı bir kılıç dersi almasına şaşırmıştı ama nedenini sorup babasını daha fazla üzmek istemediğinden daha fazla soru sormadı.
Terzici iki gün daha yol aldıktan sonra ilacı tamamen bitmiş olan kızını dinlenmesi için bir ağcın altına yatırdı. Bu gece orada kalacaklardı. Yaşlı adamın yaraları hala sızlıyor ve dikiş atılması gerekiyordu gene de durumu kızınınki kadar kötü değildi. Kızı sürekli yarı baygın yatıyor yemek dahi yiyemiyordu. Yaşlı adam kaldıkları yerin yakınındaki şelaleden sularını tazeledi ve yaralarını temizledi. Şelale dağın tepesine kadar uzanıyordu. Yarın zor bir gün olacaktı. Sonunda zirveye yaklaşmışlardı ve ejderha ile yüzleşmesi gerekiyordu bu yüzden erken yatması onun için en iyi seçenekti. Rüyasında çocukluğunu gördü hizmetçiler tarafından giydiriliyor, yıkanıyor ve istediği yemeği yiyebiliyordu. Öğlen bir saat kılıç eğitimini aldıktan sonra büyü eğitimi almaya çalışıyordu fakat büyü konusunda büyükbabası kadar yetenekli değildi. Kılıç eğitimini aldıktan sonra sıcak bir duş almıştı ardından babasının yanına, dev salona girmişti. Babası ona "Seninle fazla ilgilenemediğimi biliyorum fakat ileride benim taşıdığım yükler sana binecek. O gün için hazırlıklı olmalısın belki o gün geldiğinde yaptığım işlerin zorluğunu azıcık bile olsa anlarsın." dedi fakat o gün hiç gelmeyecekti.
Yaşlı adam sabahın erken saatlerinde kalktığında içinde bir burukluk hissediyordu. Kızının durumunun iyice kötü olduğunu gören Terzici hemen yiyecek bir şey hazırladı evet belki yediği yemekler çocukken yediği ziyafetlerle karşılaştırıldığında bir hiçti ama yaşlı adamı ayakta tutmaya yetiyordu. Yaşlı adam kızını bir kez daha sırtına aldı zirve yakındı ve kaybedecek zamanı yoktu.Terzici Bilge Dağı'nın tepesine vardığında dev mağarayı gördü. Ejderha orada olmalıydı artık yolculuğunun sonuna gelmişti ama bunun kolay olmayacağını biliyordu. Kızını kollarına aldı ve mağaraya girdi. Mağaranın içinde uyuyan ejderha birisinin yaklaştığını hissedince uyandı. "Hangi varlık benim uykumu bölmeye cüret etti!" diye kükredi. Terzici ejderhanın boyutu karşısında biraz afallamıştı ardından söze girdi: "Ben! Garter'in oğlu Gares'in oğlu Gartes." dedi Terzici "Bu toprakların gerçek sahibi ve tahtın gerçek varisi!" oluşan kısa bir sessizlikten sonra "Damarlarında akan kanın kokusundan dediklerinin doğru olduğunu anlayabiliyorum peki neden huzuruma çıktın Garter'in oğlu Gares'in oğlu Gartes?" dedi doğrudan Terzici'ye bakan ejderha. Terzici "Büyükbabam Garter'in yardımları zamanında size çok dokundu." dedi Terzici bunu büyükbabasının günlüğünden ve babası Kral Gares'in anlattıklarından biliyordu.
"Şimdi ise" diye devam etti Terzici "Ben Garter'in oğlu Gares'in oğlu Gartes, sizin yardımınızı istiyorum." dedi ve hasta kızını gösterdi "Gördüğün üzere kızım lanetli bir hastalığa yakalandı bana pulların lazım, yaratılanların en yücesi!" dedi. Ejderha bir süre sessizce bekledikten sonra "Büyükbaban Garter'in bana çok yardımı dokunduğu doğru ama unutma ki büyükbabanın yaptıklarından sen sorumlu değilsin ve daha yeni gördüğüm bir varlığın bana yardımının dokunmuş olduğunu sanmıyorum." dedi. Terzici ejderhayı öldürmekten başka şansının kalmadığını düşünmeye başlamıştı. Elini bakır hançeri almak üzere heybesine götürürken ejderha mağara girişinden gelen bir mızrak ile vuruldu. Mızrak bakırdandı ve ejderha etraf alevler saçarak ve sağ, sola yuvarlanarak kükremeye başladı. Terzici arkasını döndüğünde gördüğü şeye inanamadı. Yıllardır yanında büyüttüğü çırağı tam önündeydi.
"Buraya geleceğini biliyordum!" dedi çırak. Terzici, şaşkınlık ve öfke ile bakmakla yetindi. Kısa bir sessizliğin ardından Terzici kılıcını çekti ve "Neden!" diye bağırdı "Neden kızımı lanetinle zehirledin!" Çırak etrafta yuvarlanan ejderhaya bakarak kahkaha attı "Babamın sana öğrettiği kılıç eğitimiyle beni de mi öldüreceksin? Aynı babamı öldürdüğün gibi?" dedi. Terzici afalladı. Karısını öldüren o adamın bir oğlu olduğunu bilmiyordu ve onun yıllarca yanında büyüttüğü kişi olduğunu da. "Senin baban" dedi öfkelenen Terzici "Bu hayatta en değer verdiğim kişiyi elimden aldı. Hem de aptal bir savaşı başlatmak için!" dedi.
Dedikleri doğruydu. Terzici'nin karısı yani ülkenin prensesi lanetlendikten sonra Prens Gartes -yani Terzici- biricik karısını iyileştirmek ve yeni doğmuş bebeklerini beraber büyütmek istediği için bebeği Saray'a teslim edip karısıyla birlikte Dünya'nın bilinen tüm yerlerini gezmişti fakat hiçbir yerde hastalığa bir tedavi bulamadı ve karısının ölümüne yavaşça tanık oldu. Karısı öldükten sonra sarayına dönen prens, ölüm haberini verdi. Prensesin ölümü tüm Dünya'da olay olmuştu herkes birbirini suçlamış ve ardından -şimdilerde durgunlaşmış da olsa- hala devam eden büyük bir savaş patlak vermişti. Terzici uzun uğraşlar sonucu karısını öldüren kişiyi -yani çırağın babasını ve aynı zamanda kılıç eğitmeni olan adamı- bulup öldürmüştü. Terzici karısının ona emanet ettiği biricik kızını savaşın içinde büyütmek istemediği için tahttan vazgeçmiş, kendisini ölü olarak göstermiş ve saraydan çok uzaklarda bilinmeyen bir kasabaya yerleşmişti işte Terzici'nin Dükkanı'nı o yıllarda açtı.
"Evet kızının annesini öldürdü. Ama hala bir babası var değil mi?" dedi çırak "Peki benim başka kimim var? Sahip olduğum tek kişiyi elimden aldın!" diyerek kükredi ve kılıcını çekerek Terzici'nin üzerine koştu. Çırağın bu sözleri Terzici'yi derinden sarstı. Kendisini hep ona bir baba olarak görüyordu ve onun da öyle düşündüğünü sanıyordu. Çırağın kılıcı aynı Terzici'ninki gibi ince ve sivriydi. Çırağın kılıç darbeleri hızlıydı ve öfkesiyle birlikte darbelerin sıklığı da artıyordu. Terzici çoğu hamleyi savursa da hepsini savuramıyordu. Gözleri ve kemikleri artık eskisi gibi genç olmadığını her fırsatta hatırlatıyordu. Bu gidişle düelloyu kaybedecekti. Terzici çırağın ufak bir açık vermesiyle kılıcını bacağına sapladı. Acıyla bağıran çırak iyice öfkelendi ve düşünmeden saldırmaya başladı. Bu verdiği ikinci açıktı. Aldığı yaralara ve kaybettiği kanlara rağmen Terzici sakinliğini koruyordu. Artık ikisi de yaralanmış ve yorulmuştu. Birbirlerinden uzaklaşıp bir süre soluklandıktan sonra son bir atak için güç topladılar ve birbirlerinin üzerine koştular kılıç darbeleri o kadar sertti ki hem Terzici'nin hem de çırağın kılıcı kırıldı. Bir süre yumruk yumruğa devam ettikten sonra Terzici yaralı koluna sert bir darbe almasıyla acıyla dengesini kaybetti ve yere düştü. Çırak pelerininin cebinden bir bıçak çıkardı ve yerde yatan yaşlı adama doğru ilerledi. Yaşlı adam için ölüm geç kalınmış bir şeydi ama şimdi ölemezdi, en azından genç kızını kurtarmadan olmazdı. Terzici, hala etrafında yuvarlanan ve ateşler püskürten ejderhaya ardından mağaranın en sakin köşesinde yatmakta olan kızına baktı ve hayatının geri kalanı boyunca pişmanlık duyacağı şeyi yaptı. Elini cebine götürdü, bol miktarda alev tozu aldı ve çırağının üstüne attı. Çırağın üzerindeki tozlar ejderhanın püskürttüğü ateşlerin yoğun ısısıyla alev aldı ve çırağın tüm bedenini kavuran bir ateşe dönüştü. Dört bir yanı yanan çırak acı içerisinde çığlıklar atarak etrafta koşturdu ve mağaradan çıkarak uzunluğu metrelerce olan şelaleden aşağı düştü. Düello son bulmuştu. Yaşlı adam yaralıydı ama kurtarması gereken bir hatta iki can vardı. "Sakin ol!" diye bağırdı ejderhaya. Yaralı Terzici'yi gören ejderha kendini zorlayarak durdu ve mızrağın saplandığı yeri ona gösterdi. Terzici bir süre uğraştıktan sonra mızrağı çıkardı ve "Bana pulun lazım." dedi. Ejderha başını sallayıp yana döndü ve pullu gövdesini açıkta bıraktı. Hayatını kurtarmış dahi olsa bir ejderhanın bir pulundan dahi bu kadar kolay vazgeçmeyeceğini biliyordu bu yüzden bunun bir sınav olduğunu düşündü ve haklıydı da. Yaşlı adam ejderhadan üç pul aldıktan sonra ateş yaktı ve ilk çorbayı hazırladı. Bu ejderha içindi. Çorbayı tahta bir kaseye koyduktan sonra zaten yaralı olmasına ve her tarafından kan akmasına rağmen bakır hançeriyle eline bir kesik attı ve çorbaya bir kaç damla kanını damlattı. Bu ejderhaya olan sadakatinin ve minnettarlığının göstergesiydi. Ejderha çorbayı içtikten sonra mızrak yarası kapanmıştı ve yaşlı adama teşekkür edip mağaranın derinliklerine derin bir uyku uyumak için gitti. Terzici hiç vakit kaybetmeden kendine bir çorba hazırladı ve çorbayı içince tüm yaraları kapandı. Ardından bu yolculuğa başlama sebebi olan kızına çorbasını hazırladı ve içirdi. Kızının tüm ağrıları bir anda durmuş, tüm acıları geçmişti. Şaşkın gözlerle ağlamakta olan babasına bakan genç kız yaşlı adama sarıldı. Gözleri yaşlı olan Terzici "Her şey bitti kızım." dedi "Her şey bitti"
...
Son
A.D.