Sabahın erken saatlerinde Terzici ve kızı kahvaltı yapıp erkenden yola çıktılar. Terzici'nin kesesi epeyce hafiflemiş durumdaydı "Daha yolumuz çok istersen samanların arasında biraz dinlen" dedi Terzici "Birkaç saat dayanabilirim baba" dedi hala kötü durumda olan genç kız. Kız düne göre çok daha iyiydi fakat terzici bu durumun çok sürmeyeceğini biliyordu tüm vücudunu saran kara büyü ona her geçen saniye daha çok acı çektirecekti. Onun bu hali Terzici'yi çok üzüyordu kızının acısını az da olsa dindirmek için her şeyi yapardı.
Sessiz geçen bir yolculuğun ardından Yanıkağaç Kasabası'na varmışlardı, Terzici at arabasından önce kendisini ardından kızını indirdi atları bir hanın önüne bağlayıp hana girdi. Bu hanın bir önceki hanla hiçbir benzerliği yoktu handaki herkes deli gibi içiyor ve yüksek sesle müzikler söyleyip küfürler edip birbirleriyle dövüşüyordu. Terzici etrafındaki bakışlara aldırmadan hanın sahibine doğru ilerledi ve "Buralarda bir doktoru nereden bulabilirim?" dedi alçak sesle yaşlı adam, hancı ise "Bilmiyorum ama bir kaç bakır Kraliyet Dinarı işime yarayabilir" dedi samimiyetsiz bir gülüş ile. Terzici'nin kesesi hissedilemeyecek kadar hafifti yaşlı adam parasını sayarken uzun ve karışık siyah sakallı iri bir adam Terzici'nin yanına geldi ve "Para mı lazım babalık?" dedi Terzici'nin kızını süzerken pis bir gülüşle ardından iri adam öyle bir darbe aldı ki bir anda kendini burnu kırık bir halde yerde buldu ve kanayan burnunu tutarak küfürler yağdırdı tüm han bir anda sessizleşti fırtına öncesi sessizlik gibiydi bu ama Terzici bu durumu anlayacak kadar bilgeydi ve yeterince uzun yaşamıştı. Elini çabuk tutarak kızını alıp hanı terk etti yakınlarda bir pazar vardı ordan elma aldığı bir manava bu civarlarda nereden doktor bulabilceğini sordu kısa bir sohbetin ardından manav satışını yapmış Terzici ise istediği bilgiyi almıştı. Kalabalık kasabanın merkezinde ilerleyerek sonunda istediği yere gelmişti. Terzici kapıyı hızla çaldı ve içeriye girdi doktor masasında birtakım kağıtları inceliyordu "Merhaba muayene için mi geldiniz?" diye
sordu yaşlı adama, Terzici ise "Hayır. Sadece diyar ağacı özü almak istiyorum" diyerek yanıt verdi. Doktor, Terzici'yi bir süre meraklı bakışlarla süzdükten sonra masasından kalkıp "Beni takip edin lütfen" dedi doktorun gittiği odada bir sürü ilaç ve bitki vardı aralarından bir poşet çıkardı ve masaya koydu "İşte diyar ağacı özünüz" dedi Terzici'ye. Tabii ki de Terzici'nin o kadar pahalı bir şey alacak parası yoktu o yüzden seyehat heybesindeki en değerli şeyleri yani evlilik yüzükleri karşılığında takas yaptı "Bunlar karımdan kalan son şeyler" diye düşündü yaşlı adam fakat yanılıyordu karısının en değer verdiği ve en güvendiği adama bıraktığı emanet hala onunlaydı ve ölüyordu. Doktor "Fazla kullanmak çok tehlikeli yüksek dozda uyuşturucu içeriyor ve bağımlılık yapıyor. Diyar ağacı özü bağımlısı birini gördüğünü var sayıyorum" dedi doktor ve odasına geri döndü artık Terzici ilacı da aldığına göre onu o kasabada tutan bir şey kalmamıştı ve zaman gitgide azalıyordu kızına özden biraz içirip yeni aldığı erzakları at arabasına yükledi ve yolculuğuna devam etti.
...
Bölüm 4 sonu
A.D.