Uzun zamandır bölüm atamadığım için özür dilerim, yaşadığım sağlık sorunları nedeniyle burada çok fazla bulunamamıştım zaten.Son zamanlarda kötü günler geçiriyorum bu yüzden umarım bolca yorum yaparsınız çünkü yorumlarınızla baya coşuyorum da ben dldmcğsöxlsmxps
***
Jaebum şirkete gittikten sonra odama geçmiştim. Konusu ilgimi çeken dramatik, kalın yaprakları olan kitabı ellerime alıp yatağıma uzanmış ve okumaya başlamıştım.
Kitabın içerisindeki olaylarla bütünleştiğim sırada çalan telefonuma lanet ettim.
Ekrandaki yazıyı görmemle yüzümü bıkkınlıkla buruşturdum, ahmağın teki arıyordu.
"Ne var?" telefonu açıp cevapladığımda, sesimin bitkin çıkmasına özen gösteriyordum böylelikle onu başımdan savabilirdim, belki.
"Youngjae-ah! Neden hep ölü gibi açıyorsun telefonlarımı?" konuştuğunda gözlerimi devirdim.
"Hep boş şeylerden rahatsız ediyorsun beni Jinyoung." sitem edercesine konuştuğumda, emindim ki hattın diğer ucunda gözlerini deviren taraf oydu bu kez.
"Canım sıkılıyor." hüzünle mırıldandığında sakince soludum.
"Canı sıkıldı diye dert yanan budalanın tekisin." itici bir kaç sesin ardından tekrar konuştu.
"Evine geliyorum."
"Gelemezsin."
"Ya insan arkadaşına böyle söyler mi? En azından yalandan bir bahane üretseydin be."
"Üzgünüm o kadarını düşünmeye vaktim yok. KİTAP OKUYORDUM OROSPU ÇOCUĞU. Rahat bırak beni!"
Kıkırtılarını duyduğum Jinyoung'a birazcık daha saydırmıştım. Evet o da nadir arkadaşlarımdan biriydi. Ama o kadar da meraklısı değildim kendisinin. Peşimi bırakmıyordu.
Telefondaki uzun sessizliğin ardından konuşabilmişti.
"Kapıyı aç."
"Ne?"
"Açsana be kapıyı! Ağaç oldum burada."
Cevap vermek yerine telefonu suratına kapattım ve istemeye istemeye kapıya vardım.
Kapının kulpunun aşağı çekilmesi ile bir anda kapıdan geçip üzerime atlayan Jinyoung'u kendimden ayırmaya çalışıyordum aksi takdirde boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktım.
Onu kendimden uzaklaştırdıktan sonra, geride bırakıp salona geçtim.
Çok geçmeden o da arkamdan gelip kendini salondaki tekli koltuğa bıraktığında karşısındaki koltuğa da ben oturdum."Yugyeom ile vakit geçirseydin ya sıkıldıysan." söylediğim şey ile aniden suratı ciddileşmişti.
"O budala benim daha çok canımı sıkıyor. Beni sinir etmekte üstüne yok."
"O budala, sen budala. Etrafımda bir tane akıllı adam yok." cidden Yugyeom ve Jinyoung' un kavgalarından bıkmıştım. İkisi uzun bir süredir sevgililer ama onlar için kavga etmek rutin bir şey haline geldi. Ve bu durumda başı ağrıyan taraf nedensizce ben oluyordum.
"Buraya geldin ama ne kadar sıkıcı olduğumun da farkındasın değil mi güzelim? Bunu bilmene rağmen soluğu yanımda alman ilginç." onu erkenden göndermek ve kitap okumaya devam etmek için uğraşıyordum.
"Aish! Birincisi bana güzelim deme, hoşlanmıyorum. İkincisi eğlenelim diye geldim, bazen kitaplarının içindeki dünyadan gerçek dünyaya geçiş yapman gerekiyor."
Sinirlerimi bozmakta üstüne olmayan Jinyoung'a acıyla baktım. Belki duygu sömürüsü yapabilirdim.
"Jinyoung n'olur defol. Sinirlerim bozuk zaten. Seninle uğraşmak istemiyorum." ağlamaklı çıkarmaya dikkat ettiğim sesimle dudak büzerek Jinyoung'a baktım. Piç, bana neler yaptırıyordu!
"Ya bebeğim n'oldu? Neden sinirlerin bozuk?" planım ters tepmiş ve Jinyoung beni göğsüne bir anne edasıyla bastırıp, saçlarımı okşamaya başlamıştı. Sikeyim.
En kötüsü de şeydi, yirmi dakika gibi bir zaman diliminde başımı göğsünden kaldırmaya çalışma çabalarım boşa gitmiş, Jinyoung ile mecburiyetten ana-oğul gibi oturup dertleşmiştik. Adam saçlarımı okşayıp seviyordu be!
Ama dürüst olmak gerekirse bunların içten içe hoşuma gittiği gibi bir gerçek de vardı. Jinyoung şapşal ve sinir bozucu biri olmasının yanında bana karşı ilgili de bir arkadaştı. Onu seviyordum. Fakat bunu ona söyleyip kırk yıl kıçı havada gezmesine izin vermeyecektim. Çünkü ilişkimiz bu şekildeydi.
Jinyoung'un kollarından kurtulabildiğim bir vakit kendimi mutfağa atmıştım. Peşimden gelmesi olasıydı tabii. Mutfakta bulunmamın esas amacı ise Jaebum'a akşam yemeği yapmaktı. Romantik bir şey değildi elbette, ben romantik bir düşünce yapısına sahip olsam da öyle davranmaya çekinen biriydim.
Ben yemek yaparken, Jinyoung kenarda sessizce oturmuş beni izliyordu ve bu biraz korkutucuydu aslında. Fırtına falan mı geliyordu?
"Jaebum'u seviyorsun değil mi?" beklemediğim anda ağzındaki baklayı çıkartmıştı.
"Huh? Evet, elbette. O benim en yakın arkadaşım."
"Ondan bahsetmiyorum Youngjae. Bu farklı bir sevgi." Ah Tanrım, Jinyoung ciddi konuşuyordu ve susması zordu. İrdeleyecekti.
"Jinyoung saçmalamaz mısın lütfen?"
"Youngjae gözlerini aç dostum. Görsene biraz."
"Neyi?"
Sorduğum soruya cevap almamı engelleyen Jinyoung'un lanet telefonu olmuştu.
Anladığım kadarıyla arayan Yugyeom'du. Konuşmaları da bir hayli uzun sürmüştü. Tartıştıklarını da anlamak zor değildi. Ama en kötüsü Jinyoung'un Busan aksanı ile konuşmasıydı. Katlanamayacağım kadar sinir bozucu konuşuyordu.
Bir süre sonra Jinyoung bir hışımla evden çıktığında hem onun için endişe etmiş hem de açıkçası rahat bir nefes vermiştim. Ama merak da ediyordum. En sonki konuşmamız da neyin nesiydi? Garip imalar ve 'gözünü aç' falan demeler? Şerefsiz kafamı karıştırdı ve gitti.
***
Akşam yemeğini hazırlamış, masayı kurmuş ve masaya kurulmuş bir şekilde bekliyordum Jaebum'u. Normalde gelmesi gereken saati geçirtmişti. Yemekler de soğumuştu ve bu moralimi bozmuştu. En azından arayıp gecikeceğini söylerdi ve bu kez bunu yapmayışı meraklandırmıştı beni.
Telefonu alıp seri bir şekilde aradım. Bir kaç kere çaldırmama rağmen bir türlü cevap veren olmuyordu. Endişelenmeye başlamıştım.
Gecenin ilerleyen saatleri olmuştu ve hala Jaebum'dan haber yoktu. Masadaki yemekleri dahi unutmuştum, sürekli çaldırıyordum onu. Ama hiçbir şekilde geri dönüş olmuyordu.
Saat gecenin 03.42'si olmuştu. Ümidimi kesip koltukta oturup beklemeye başlamam ve kapının zil sesini duymam eş zamanlı olmuştu.
Hemen fırlayıp kapıyı açtığımda karşımda neredeyse sızmak üzere olan, ayakta zor duran bir Jaebum ve yanında Nancy, yani geçen günkü lanet kadını beklemiyordum.
***
Umarım beğeneceğiniz bir bölüm yazabilmişimdir♥️
Hepinizi çok seviyorum 💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
right here // 2jae
Random"mahvolmuştum ama en çok da mahvettiğimin farkında olamayışıma."