|8|

364 41 90
                                    

Lana Del Rey - Blue Jeans

Jaebum ile olan anlık yakınlaşmamızın sonucunda bir şey olmasını cidden beklememeliydi hiç kimse. Elbetteki ondan uzaklaşıp bir anda ağlayarak  kendimi dışarı atacak kadar aptal biri olmam beklenmiyordu. Ama öyleydim.

Panik atak geçirecektim neredeyse. Kalp atışlarımın gütültülü sesi yüzünden Jaebum'un ne söylediğini dahi duyamamıştım ve nefes almakta güçlük çektiğimden dizlerim titremeye başlamıştı. Ayrıca anın getirdiği merak duygusuna karşın yavaşça ilerleyen zaman ani bir harekette bulunmaya zorlamıştı beni.

Evet, şu anda ilerliyordum. Boş bir caddedeydim. Kalablıktı ama boştu. İnsanların bana göre gereksiz onlara göre büyük telaşları vardı. Kimsenin sorununu küçümsemek haddime değildi ancak emindim ki yürürken bana çarpan insanların büyük bir kısmı derin düşünen, duygusal sorunları olan kişilikler değildi. İnsanların bakışları bile ne kadar yüzeysel yaşadıklarını yansıtıyordu bana göre.

Nereye gideceğimi bilmiyordum, dışarı çıkmak ile ilgili sorunlar yaşayan biri olarak da iyi bilmiyordum buraları. Sanırım sadece yürümek, düşünmek, kendimi bulmak istiyordum. Ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Jaebum'un ufak bir hareketiyle bile kalbimin yerinden çıkacağını hisseden ben, asosyal yazar Youngjae, okuduğu onca kitabın da sayesinde gerçekleri inkar etmeyecek kadar bilinçliydim. Hadi ama, başkalarını kandırabilirsiniz, kendinizi kandırmaya çalışabilirsiniz ama bilirsiniz ki zaten kanmaya çalıştığınız şeyler sizin özünüzdeki gerçeklerdir. Bari kendimize dürüst olalım değil mi?

Jaebum'u sevdiğim fikrinden utanmıyordum ya da nefret etmiyordum. Ben bu sevgiyi yıllarca içimde beslemiş ve büyütmüşüm. Duygularımdan pişmanlık duymuyordum. Her ne kadar acı verici olsa da veya olacaksa da, ben onu sevmeyi seviyordum. Bu düşüncelerin kıymetli olduğunu düşünüyordum ve gözümün dolmasını engelleyemedim. Yanağıma bir iki yaşın süzüldüğünü hissederken ve ılık rüzgar yüzüme eserken içinde yıkım barındıran duygularımı kabullenmiş ve gülümsemiştim.

Cebimde titreşen telefonumu elime alırken yanağımdaki yaşları işaret parmağımla temizledim. Arayan Jaebum'du. Ekranda ismini görmek gülümsetmişti beni fakat bu buruktu biraz. Derin bir nefes aldım ve sesimi kontrol etmeye çalışarak -ağladıktan sonra sesim kırılır ve çatallaşırdı-telefonu kulağıma götürdüm. Onu merakta bırakacak değildim. Birini endişe içerisinde bırakıp, rahat uyuyamamasına sebep olacak değildim ya. Zira aynılarını yaşamıştım.

"Efendim?" sesimin düz çıkmasına dikkat ederek sordum.

"Neredesin sen? Bir anda yanımdan gitmek de neyin nesi? İşin vardır ya da belki birşey unutmuşsundur diye peşinden gelmedim ama telaştan karnıma ağrı girdi." tek nefeste söylemiş olduklarına,

"Üzgünüm. Zamana ihtiyacım var. Lütfen ben sana geri dönene kadar arama beni. Kendimi bulma arayışındayım." diyerek acı-tatlı bir tebessümle konuşmasına fırsat vermeden telefonu kapattım. Sanırım bir ergenden farksız olduğumu düşünecekti. Kendimi bulma arayışındaydım evet. Bu yaş ile ilgili olan bir şey değil kişinin içinde barındırdığı benliği çözebilmesiyle alakalıydı ve benim gibi birinin kendini bulabilmesi yıllar sürecekti.

Kendimi gelen gidenin olmadığı ve ilk defa gördüğüm parkın bankında otururken buldum bir anda. Yalnız kalmak için oldukça uygun bir ortamdı. Ağaçların yaprakları sonbaharın rengine bürünmüş bir şekilde yerde uzanmaktaydı ve ben rüzgarın birkaç yaprağı savurmasını izlemekten şikayetçi değildim. Ağlıyordum, bunun pek çok nedeni vardı ve bunların detaylarına kafa yormak istemeyeceğim kadar da yorgundum. Bu nedenle sadece izledim, savrulan yapraklarla birlikte akıp giden zamanı.

right here // 2jaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin