The Paper Kites - It's not like you
Her şey tam anlamıyla karmaşadan ibaretti. Nefes almaya ihtiyacım vardı. Sabah Jaebum'un kollarının arasında uyanmış olmak kesinlikle nefesimi kesmişti. Onu uyandırmadan kollarının arasından sıvıştım ve kendimi dışarı attım. Düşünmem gereken çok konu vardı. Biliyorum çok, çok fazla düşünüyordum her şeyi ve bu sağlığımı bozacak kadar ciddi bir sorun haline gelmişti benim için.
Güneşin yüzünü yeni yeni gösterdiği vakitlerdi, ben yine parkta yalnız başıma oturuyordum. Tüylerimi dikleştiren serin rüzgar tişörtümün içinden geçip titrememe neden oluyordu. Düşünüyordum. Dün olanları. Duygularımı. Olası sonu. Jaebum'un da bana karşı bir çeşit(?) duygular içinde olması beklediğim bir şey değildi. Bunu geçtim dün resmen beni öpmüştü. Bu tarifsizdi. Öyle güzel öpmüştü ki, o minik pembelerinin hafif dokunuşu dudağımdan hiç eksilmesin diye içimden geçirdiğim bile oldu. Ama yanlıştı. Zaten duygularımla başa çıkmak için bu kadar mücadele ederken bu yaptığı bizi çıkmaza sürüklemişti. Cidden fazlaydı.
Ona olan hislerimi içimden söküp atmak için kendimle savaşırken ben, şimdi öpüşünü aklımdan nasıl çıkaracaktım? Nasıl geçecektim belki de bundan sonra olacakların önüne? Zayıf ve aciz davranıyordum. Kendime gelmeli ve silkelenmeliydim. Jaebum bu hayatta bana kalan en güzel şeydi. Onun dostluğunu kaybetmek, isteyeceğim son şey bile değildi. Beni hayata tutunduran, bana umut veren tek şey o. Ama bu tür ilişkiler asla kitaplarda ve filmlerdeki gibi sonsuza kadar sürmez. Onunla o boyutta duygusal bir ilişki içerisinde olursam sonra ayrılırsak bir daha dost olamayız. Belki her şeyi daha da mahveder bu durum. Onu kaybetmek istemiyorum. Onu her gördüğümde ona daha fazla aşık olmak istemiyorum. Bu acı veriyor. Yanlış hissettiriyor.
Gözlerimi kapatıp rüzgarın alnıma düşmüş saçlarımı dağıtmasını hissetmeyi tercih ettim bir süreliğine. Sonra bir hışırtı sesi geldi yakınlarımdan. Elimi bir sıcaklık sardı. O tanıdık sıcak his... Tebessüm ederek açmıştım gözlerimi. O tebessüm; içinde kaybolup gitmişliği, bilinmezliğin yüklediği ağırlığı taşıyordu.
Jaebum soğuktan rengi akmış ellerimi dudaklarıyla buluşturdu. Yine o sıcak his. Bırakmayı düşünmek bile artık bir seçenek değildi. Bu hissin yokluğunu düşünemiyordum. Uzaklaşmak istemiyordum bu kez. Bir şey de yapamıyordum. Ama yine de istiyordum. Her daim ellerimi, bedenimi, dudaklarımı sarmalayan ısıtan bir sıcaklık olarak kalsa sonsuza kadar? Hayallere dalmam bile anlamsızca. En yakın dostum dediğim kişiyle böyle hayaller kurmak istemiyorum. Onun dostluğunu kaybetmek istemiyordum.
Gözlerimi ellerimize indirdim. Tüm rengin, ruhum solup gitmiş gibiydi. Yalnızlık olsa gerek sebebi, Jaebum'a tutunmuşum ya onsuz kaybolacakmışım gibi hissediyordum. Belki annem ve babam yaşasaydı bu kadar savunmasız ve kimsesiz hissetmezdim. Belki bu kadar hassas ve kırılgan olmazdım. Belki.
"Seni seviyorum." sesi boğuk çıkmıştı.
"..." cevap veremedim.
"Geç mi kaldım?"
"..."
"Her şeyi mahvettim sanırım."
"..."
Ellerimden tutup beni ayağa kaldırdı ve 'kendi evimize' doğru sürükledi. Yürüyerek, el ele, konuşmadan gittik. Birkaç gündür uğramadığımdan çok özlediğimi farkettim.
Eve geldiğimizde elimi bıraktı ve mutfağa gitti. Kahvaltıyı hazırladı. Önüme koydu. Yedim. Şirkete gitti. Öğlen yemek yemedim. Akşam geldi. Akşam yemeği hazılamadım. O hazırladı. Önüme koydu. Yedim. Uyumak için odama çıktım. O da geldi. Yanıma sokuldu. Belime sarıldı. Konuşmadı. Konuşmadım. Üzerime uykunun çöktüğü bir vakit ise fısıltısını duydum.
"Seni seviyorum."
Uyku beni esir aldı. Cevap veremedim.
Ertesi birkaç gün de böyle geçti. Her şey dümdüz ve basitti. Bu tuhaf atmosfer canımı yakıyordu. Bundan nefret ettim. Son bir haftanın önceki birkaç günden hiçbir farkı yoktu.
Sonra sıkıldım.
Kahvaltıyı ben hazırladım. Yedi. İşe gitti. Ben yazdım, satırlarca yazı yazdım. İçimi döktüm. Günlük yazdım. Akşam gelmedi. Gece geldi. Dışarıdan yemek getirdi. Yedim. Uyumak istemedim sonra. Dudaklarını büzdü.
"En azından ben uyuyana kadar yanımda durur musun? Kokun olmadan uyuyamıyorum da." gözüm doldu. Kendimden nefret ettim. Gözümün dolduğunu görünce usulca odaya gitti, sessiz sessiz. Yürek sızısı. Dayanamadım. Ben sarıldım bu sefer beline. Kulağına fısıldadım.
"Sen çok güzel kalpli bir adamsın. Bir de bu kalbe bak, içerisi çok karanlık. Kaybolursun. Tutunacak bir şey bulamazsın. Düşersin. Seni tutamayabilirim. Kendimi bulamadım ben daha."
Dudaklarının arasından bir hıçkırık kaçtı. Güldüm. Histerik bir gülüştü. Şu halimize güldüm. Hayatımın karanlık tonlarına güldüm. Benim dünyam siyah dışında bir renge uygun değil. Ben onun kalbindeki gökkuşağına layık değilim. Ben hayata küskün bir adamdım.
Kafamda dönen binbir kitap kurgusu ile yatakta - Jaebum'a sarılıyor pozisyonda - uzanmıştım. Yazma aşkı ile dolmuştum yeniden. Böyle zamanlarda hep içime ilham falan gelirdi ve bir şeyler yazarak yükümü hafifletirdim sanki.
Sabahı bekleyecek ve sabah yazacaktım. Aklımda güzel şeyler kurgulamaya çalışırken Jaebum'un uykusunda "elimi bırakma, n'olursun" diyerek yalvarışı ile soyutlandığım yatağa çivilendim adeta. Ben onu derinden mi sarsmışım demek diye hayretler içerisinde düşündüm. Uykularının arasına, rüyalarına girmek, onu bu denli yıpratmak istememiştim aslında ben. Bu kadarını beklemediğimden suçluluk duygusu fazla ağır geldi birden. Gözyaşlarım usul usul yastığımı ıslatırken daha da sıkı sarılıyordum Jaebum'a.
Her şey o kadar karmaşık, o kadar içinden çıkılmaz geliyordu ki ne yapıp da üzerimdeki yükten kurtulabilirdim hiç kestiremiyordum. Açıklayamadığım bir ağırlık vardı, göğsümü sıkıştıran. Böyle canımı çekiyor, nefesimi alıyor yaşama sevincimi sömürüyordu. Bundan kurtulmak istiyordum. Ama ruh hallerimin karmaşıklığı ile baş edemiyordum. Kendimi ben dahi çözemezken başkasının beni taşımasını nasıl bekleyebilirdim ki? Benim aşkım ona zarar veriyordu. Bana olan olan duyguları ona zarar veriyordu. Ve yine benim aşkım bana zarar veriyordu. Benim aşkımın da bana aşık olmanın da kimseye faydası olamazdı. Ben sadece onun ayağına pranga olurdum.
Sabah olup kahvaltı hazırladığında bu kez yemedim. O da ısrar etmedi. İşe gidecekti. "Gidiyorum." dedi. "İyi işler" demedim. Arkadan gelip sarıldı ve başını boyun girintime koyup tahminimce kokumu soludu. Sonrasında kapının kapanma sesi duyuldu.
Odama gidip içimde birikenleri yazmaya başlayacağım sırada gözüme yabancı bir kağıt, not ilişti.
•
•
•Aklınızı karıştıran veya anlam veremediğiniz yerler olmuştur ve olacaktır da illaki ama sadece şunu belirteceğim, Youngjae karmaşık biri. Youngjae bir başkası ve bir başkasının düşünce yapısı sizinkinden farklı olarak işleyebilir. Onun mantığına yatan ve 'doğru' olarak gördüğü şeyler sizin için anlamsız ve saçma olsa da 'bir başkası' olarak başkalarının sizden farklı olduğunun bilincinde insanlara yaklaşıp o şekilde yargılayın yargılayacaksanız.
Buraya kadar okuyan herkese thanks 💕( bu bölümü sabahın 4'ünde falan yazdım ve kafam feci güzeldi. Beğenir misiniz bilmiyorum :'( şahsen benim içime pek sinmedi ama olsun zaten ben çok boşlamışım buraları pü bana :”)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
right here // 2jae
Random"mahvolmuştum ama en çok da mahvettiğimin farkında olamayışıma."