°KARŞILAŞMA°

63 5 0
                                    

Gözlerim yanlış görüyor olmalıydı. Kağıtta yazan notu tekrar okudum. Tekrar ve tekrar. Gözlerim yanlış görmüyordu. Burda benim kokumdan bahsediyordu. Kalbim çok hızlı atıyordu. Kıpırdayamıyordum. Çok korkmuştum. Beynim durmuş, ne yapacağımı söylemiyordu. Zorda olsa bir adım attım. Merdivenlerden yavaş yavaş inmeye başladım. Mutfağa girip, dolaptan bir bardak aldım. Masadaki sürahiden su doldurdum. Suyu içerken salondan bir şeyin kırılma sesi geldi ve elimdeki bardak yere düştü. Ellerim titriyordu. Derin ve hızlı nefesler alıyordum. Arkamı dönüp salonda neyin olduğuna bakmaya cesaretim yoktu. Ama yinede cesaretimi topladım. Mutfakta put gibi durup, içeride artık ne varsa yanıma gelmesini bekleyemezdim. Tezgahtan bir bıçak aldım. Arkamı dönüp yavaş adımlarla salona yürüdüm. Salondan tıkırtılar geliyordu. Yutkundum. Gözlerimi etrafta gezdiriyordum. Koltuğun arkasındaki bir bedende durdu gözlerim. Bıçağı o tarafa doğru yönelttim. Derin bir nefes aldım.
-K-Kimsin sen?
Sesim çok güçsüz çıkmıştı. Karşımdaki beden arkasını döndü. Kalbim yerinden çıkıcakmışçasına atıyordu. Karşımdaki bedenin yüzünde siyah bir maske vardı ve simsiyah giyinmişti.
-K-Kimsin sen?
Susuyordu.
-Cevap ver bana! Kimsin ve evimde ne arıyorsun?! Sana diyorum!
Hala daha susuyordu. Yutkundum. Karşımdaki beden sağa doğru yürümeye başlamıştı. Elimdeki bıçağı daha sıkı tutmaya çalıştım.
-Nereye gidiyorsun?!
Korkuyordum ama yenmeliydim. Ona doğru yürümeye başladım. Elim titriyordu. Birden durdu ve bana döndü.
-Kim olduğumu mu merak ediyorsun?
Evet anlamında başımı salladım. Bana doğru yürümeye başladı. Korkudan kıpırdayamıyordum. Aramızda 10 cm kala durdu. Kulağıma doğru eğildi.
-Ben notları yazan kişiyim minik.
Geri çekilip yüzüme baktı. Arkasına dönüp gidecekken anlık bir cesaretle yüzündeki maskeyi tutup çektim.
-Arkanı dön.
-Bana maskeyi ver.
-Hayır, vermeyeceğim.
-Bana maskeyi ver dedim.
-Bende sana vermiycem dedim.
-İyi verme.
Üstündeki hırkanın kapüşonunu sadece gözleri gözükecek şekilde fermuarını çekti. Kapının yanına gidip açtı ve durdu. Kafasını bana çevirip konuştu.
-Bu inatçı halini çok seviyorum. Kapıyı kapatıp evden çıktı. Hemen arkasından gittim. Evden çıkıp etrafıma baktım. Biraz ilerde siyah giyinmiş birisinin yürüdüğünü gördüm. Koşmaya başladım. Yaklaşınca elimi omzuna koyup döndürdüm.
-Nede-
-Ne istemiştiniz.
Kadındı. Gözlerimi yumdum. Nereye gitmişti.
-Afedersiniz. Başka birisi sandım.
-Önemli değil.
Kadın arkasını dönüp yürümeye başladı. Bende arkamı dönüp eve gittim. Kapıyı kapatıp yaslandım. Derin bir nefes aldım. Bir gecede ne çok şey yaşadım. Bu bir yıllık aksiyona değerdi. Mutfağa gidip kırılan bardağın etrafa saçtığı cam parçalarını topladım. Odama gidip yatağa uzandım. Uykum kaçmıştı. Ofladım. Yaşadığım şeyleri tekrar düşündüm. Bu gencin sesi bana bir yerden tanıdık geliyordu. Düşüne düşüne uykuya daldım.
Her gün olduğu gibi yine alarmın sesiyle uyandım. Dolaptan bir şeyler alıp giyindim.

Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynaya baktım. Ruhsuz gibi gözüküyordum. Önemsemedim. Dişlerimi fırçalayıp çıktım. İştahım yoktu. Evden çıktım. Yürüyerek fakülteye vardım. Kafeteryadan bir kahve alıp her zaman oturduğum masaya oturdum. Kahvemi yudumlarken karşıma birisi
oturdu.
-Haneul? Neyin var, kötü gözüküyorsun.
Yüzümü Soo Hee'ye çevirdim.
-Yorgunum biraz.
-Eğer yorgunsan bugün derse girme. Dersi dinleyebilecek gibi gözükmüyorsun.
-Haklısın.
-Haneul. Sana bir şey söylüycem.
-Dinliyorum.
-Bil bakalım ne oldu?
-Ahh Soo Hee anlatta bileyim.
-Tamam tamam, anlatıyorum. Jimin'le konuşmaya başladık.
Ağzımdaki kahveyi dışarıya püskürttüm. Soo Hee bana iğrenerek bakıyordu.
-OHA!
-Ne bağırıyorsun?! Ayrıca, yüzüme tükürüklerin geldi.
Çantamdan peçete alıp kahvenin yüzüme sıçradığı yerleri sildim.
-Soo Hee! Hemen bana anlat. Nasıl oldu?
-Şimdi... Fakülteden çıkıp eve gidiyordum sonra karşıma Jimin çıktı. Birlikte yürümeye başladık. Evimin önüne gelince benden telefon numaramı istedi. O günün akşamı bana mesaj attı ve konuşmaya başladık.
-Desene yeni bir aşk doğuyor.
-Galiba. Utangaç bir tavırla cevapladı Soo Hee. Karşılık olarak gülümsedim.
Derse girmemem iyi olmuştu. Dünkü olaydan sonra uyuyamamıştım doğru düzgün. Bu şekilde dersi hiç kaldıramazdım.
Ne kadar oldu bilmiyorum. Soo Hee derse gitmişti. Bende hala daha oturuyordum. Eve gitsem iyi olurdu. Fakülteden çıktım. Ama çıktığım gibi içeriye girmem bir oldu. Yağmur yağıyordu, mükemmel! Yanımda şemsiye yoktu. Durakta uzaktaydı. Off.
-Haneul?
Arkamı döndüm.
-Tae? Senin burda ne işin var?
-Jungkook ve Jimin'in yanına gelmiştim. Seni burda kendi kendine konuşurken görünce gelmek istedim.
Sesli mi konuşmuştum. Farkında bile değildim.
-Bir sorun mu var?
-Aaa şey... Yağmur yağıyor yanımda şemsiyemde yok be-
-Ben seni bırakabilirim. Arabam yakında.
-Zahmet olmasın.
-Olmaz.
Fakülteden koşarak çıktık. Yağmurdan her yer çamurdu.
-Arabam şurda.
Tae'nin eliyle gösterdiği yere baktım. Arabaya yaklaşmışken ayağım bir çukurun içine girmişti. Botum tamamen çamur olmuştu. Bugün ne kadarda harika bir gün (!)
Arabanın içine girdiğimde botuma baktım.
-Hah! Ne kadar güzel!
-Ne oldu?
-Ha, yok bir şey ya.
Tae önüne dönüp arabayı çalıştırdı. Kafamı cama yaslayıp dışarıyı izlemeye başladım. Gözüm birden Tae'ye kaydı. Araba sürerken çok dikkatliydi. Ve çok da yakışıklı...
Gözlerim saçlarına kaydı. Kahverengi, dalgalı, yumuşak olduğunu düşündüğüm mükemmel saçlar...
Ya elleri... Parmakları direksiyonu sıkıca kavramış bu yüzden de damarları ortaya çıkmıştı.
-Beni izlemeyi ne zaman bırakıcaksın? Sapık olduğunu düşünmeye başlıycam.
Anlamış mıydı. Şuan yer yarılsada içine girsem diye dua ediyordum. Çok utanç vericiydi. Gözlerimi yumup başımı cama çevirdim. Eve gelsekte burdan gitsem. Yoksa kırmızı olmaya başlamış yanaklarım mora dönüşmeye başlıycaktı.
-Geldik.
Mutlulukla gözlerimi açtım. Çantamı elime aldım ve kapıyı açtım.
-Teşekkür ederim.
-Önemli değil, patlıcan.
PATLICAN MI?! İnanamıyorum ya! Kapıyı kapatıp bahçeye girdim. Çantamdan anahtarı çıkarıp kapıyı açtım. Kapıyı kapatıp elimi kalbime koydum. Çok hızlı atıyordu ama bu utandığım için değildi. Tae'yi gördüğümden beri hızlı atıyordu. Yoksa ben... Ondan... Hoşlanıyor muydum?
Kapının çalmasıyla aklımdaki düşünceler kayboldu. Kapıyı açtım. Karşımda duran kişi, neden ve niçin gelmişti buraya, onca sene sonra.
-Kızım.
-Bana kızım deme. Neden geldin?
-Sen benim kızımın. Seni görmeye gelmem normal değil mi?
-4 sene boyunca nerdeydin o zaman?! Seni hep bekledim ben. Belki bugün gelirsin diye mutlu etmeye çalıştım kendimi!
-Bak kızım, işlerim vardı gelemedim.
-İşlerin benden daha önemli yani!
-Hayır ben öyle demek istemedim.
-Ne demek istedin? Açıkla bana!
-Tamam açıklıycam. İçeri geçelim mi?
Derin bir nefes verip içeri geçmesi için kenara çekildim. Kapıyı kapatıp salona geçtim ve koltuğa oturdum. O da benim karşıma oturdu.
-Burası çok güzelmiş.
-Konuyu değiştirme, bana ne anlatacaksan anlat şimdi, bekliyorum.
Derin bir nefes verip anlatmaya başladı.
-Annen daha ölmeden önce pis işlere bulaştım. Param bitti. Size yeticek param yoktu. Bir adamla konuştum ve ondan borç para istedim. Ama geri ödeyemedim. Bu yüzden eve geldiler. Beni bulamayınca, benden bir parçamı almak istediler ve anneni öldürdüler.
Duyduğum şeyle kalbime bir hançer sağlanmıştı. Şuan hiçbir şey duymuyordum. Düşündüğüm tek şey annemin babam yüzünden ölmesiydi. Ve hissettiğim tek şey ise nefret duygusuydu.
-Sen büyüdükten sonra artık sadece kendime yeticek param vardı. Ve bir kadınla ilişkim vardı. Ona aşıktım. Hemde çok. Bir dediğini iki etmiyordum. Ona kalan paramla bir şeyler alıyordum. Sana bakıcak param olmadığı için seni evden göndermenin iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Daha-
-Yeter! Daha fazla dinlemek istemiyorum. Sadece bir şey soracağım.
Gözlerimdeki yaşların akmaması için başımı yukarı kaldırdım. Ama yinede engel olamamıştım. Başımı, yüzüne indirdim.
-Annemi senin yüzünden kaybettim. Bizi sen bitirdin.
Elimle yüzümdeki yağmur tanelerini sildim.
-Ya ben. Beni hiç mi düşünmedin?
-Kızım düşünmez olur muyum? Bunun için burdayım ben. Evimize dönelim eskisi olalım diye geldim.
-Hangi yüzle gelip bana bunları söyleyebiliyorsun.
Sesimin titrememesine özen göstererek, gözlerinin içine baka baka konuştum.
-Lütfen git.
-Ama
-G-Git lütfen, baba...
Son kelimeyi sessiz söylemiştim. Yerinden kalkıp kapıya gitti. Yüzünü çevirip bana baktı ve kapıyı açıp evden çıktı. Çıktığı gibi, gözümdeki bulutlardan yağmur yağmaya başladı. Bu nasıl bir gündür böyle. Ben babamı düşünmemeye çalışırken, o daha da çok aklıma girmeye çalışıyordu.
Ağlamaktan gözlerim acıyordu artık. Kızardığına emindim. Yerimden kalkıp banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp odama gittim. Uyumak istiyordum. Her şeyi unutmak istiyordum. Yatağın içine girip, başımı yastığa koydum. Gözlerimi kapattım. Ağlamaktan yorulmuş olan gözlerimi kapattığım gibi uykuya daldım.

NOTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin