"Acaba annemle babam nerede?"
Kuşların ötüşü, bulutların döngüsü ve bereketli toprakları olan bir köy. Kurtkapan köyü. Burada yaşayan insanlar ve onların masum hayvanları. Ama bir sorun var. İnsanları masum değil.
Köyün delisi Ozan, o zamanlar küçük ve şirindi. Tabii o zaman köyün delisi değildi.Dışarıda koşar, oynar, ağaçların altında uyur ve bütün gün eve gelmezdi. Sonra babası evden çıktı. Her zamanki gibi yine Ozan'ı arıyor ve her zamanki gibi yine bulamıyordu. Sonra karısının yanına gitti.
-Nerede yine bizim kerata?
-Bilmem ki yine geziyordur ortalığı. Başka bir şey yaptığı yok ki.
-Kalk beraber arayalım.
-5 dakika bekle hazırlanayım.
Seher eve girdi ve dolabını açtı. Yine dağınıktı. O küçük yaşta evlendirilen kızlardan biriydi ve annesi ona bu konularda hiç eğitim vermemişti. Üstünü giydikten sonra evden çıktı.
-Haydi gidelim, geç olacak sonra.
-Tamam, haydi.
Yoldaki yokuş, inerken insanı sallıyor ve bırakmak bilmiyordu. Yokuşu bitirdiler ve sağa döndüklerinde bir kapkaççının Sevim teyzenin odunlarını çalmaya çalıştığını gördüler. O andan itibaren Seher'in kocası Berk'in yapması gereken tek şey vardı, Sevim teyzeyi kurtarmak. Hemen koştu ve adamın yüzüne bir yumruk indirdi. Adamın o an boşluğu olsa gerek yere düştü ve acı içinde kıvranmaya başladı. Berk, Sevim teyzenin yanına gitti.
-İyi misin Sevim teyze? Bir şey yaptı mı bu adam sana?
-Yok evladım birşeyim yok. Öhö öhö.
-Hasta mısın Sevim teyze?
Berk Sevim teyzeyle ilgilenirken kapkaççı bunu fırsat bildi ve birden kalktı. Berk ne olduğunu anlayamadan bıçak kalbindeydi. Sevim teyze korkudan bayıldı. Seher dondu kaldı. Ne söylenebilirdi ki? Koşmaya yeltendi. Koşmaya devam ederken evin anahtarını orada düşürdüğünü farketti. Tam geri dönecekken kapkaççının da koşmakta olduğunu gördü ve önüne dönüp koşmaya devam etti. Yokuş bittikten sonra çok yorulmuştu. Ama duramazdı. Yorgunluğundan gitgide daha yavaşlamaya başladı. Her adımda sanki tüm dünya o koşmasın diye ayaklarını tutuyormuş gibi hissetti. En sonunda kapkaççı onu yakaladı. Bıçağını çıkardı ve sanki oyuncakla oynuyormuşçasına bıçaklamaya başladı. Seher'in son sözü "Ha" idi. Bütün bunlar olurken Sevim teyzenin oğlu Hayri eve geliyordu. O bir çobandı. Tek yapması gereken hayvanlara bakmak ve onları beslemekti. Ama insan işte, çoğu kişi gibi o da işini sevmiyordu. Yolda annesini yerde yatarken gördü ve içi burkuldu. İlk gördüğünde öldüğünü sanmıştı ama öyle olmadığını anlayınca derin bir oh çekti. Annesini sırtına aldı ve hemen arka sokaktaki evine götürdü.
Ozan ise bunlardan habersiz havanın karardığını görünce korkmuş eve geliyordu. Yollar karanlık olunca ona bir hayli korkunç geliyordu. Ama nereden bilecekti ki artık bir ailesinin olmadığını. O artık yetim ve öksüzdü. Eve geldiğinde kapıya vurdu. Ama kimse açmadı. Tekrar denedi. Yine kimse açmayınca komşuların zilini çalmaya başladı. Ama kötü haber tez yayılır. Herkes Ozan'ın yetim ve öksüz olduğunu biliyordu. Bu yüzden kimse onu evine almıyordu.
Bu arada Hayri annesini ayıltmaya çalışıyordu. Tokat attı. Olmadı. Bir daha attı, yine olmadı. En sonunda bir mendile kolonya döktü. Annesine koklatmaya çalıştı. Biraz zaman sonra Sevim teyze uyandı. Hayri annesiyle konuşmaya başladı.
-Anne! Ne oldu?! Kim yaptı?! Neden yerede yatıyordun?!
-Dur Hayri, dur. Bir soluklan önce. Otur karşıma da anlatayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİLİK GERÇEKLER
RandomBabası ve annesini yitirmiş bir çocuğun hikayesi..................... mi?