Telefonumu kapatıp başımı cama yasladım. Başım çatlayacak derecede ağrıyordu.
"Biraz konuşabilir miyiz?"
Sırtım dönük olduğu için İdil'in geldiğini fark edememiştim bile. "Konuşalım." Dedim ona bakmadan.
Yanıma geçip oturdu. Üzerinde hala maçtan kalan forması vardı. "Bak biliyorum, o an fazla tepki gösterdim ama benden bir şeyler saklaman o sıra sinirlerimi bozdu ve böyle davrandım. Özür dileri-"
"İdil özür dileme," diye mırıldandım. "Sadece birlikte olmanız için uygun zamanı bekliyordum. O yüzden söylememiştim. Boşver..."
"Biliyorum Yağız bana her şeyi anlattı." Dedi o da başını sallayarak. "Biz şimdi küs değiliz değil mi?"
"Biz hiç küsmedik ki," deyip gülümsedim. "Sadece sen bir vakit kafanı toparlamak için benden uzaklaştın. Bana dargındın. Haklıydın aslında biliyor musun? Ben olsam bende aynı tepkiyi verirdim."
Bir şey demeden sıkıca sarıldı bana. Dostluk,.. ne güzel bir şeydi be! Kardeş yokluğunuzu aratmayan, yediğiniz içtiğiniz ayrı gitmeyen bir dost, belki dosttan da öte...
Düşüncelerim gözlerimin dolmasına neden olurken İdil başını hafifçe geri çekip bana baktı. "Ağlama len, sulu göz beni de ağlatacaksın!" Deyip kafama hafifçe vurdu. Ona gülerken yanaklarım çoktan ıslanmaya başlamıştı bile. Mutluluk gözyaşlarıydı bunlar...
Kapının açılmasıyla birbirimizden ayrılmak zorunda kaldık. Gelen Eren'di. "Ben sizi yalnız bırakayım, konuşacaklarınız vardır şimdi." Diyerek kapıya adeta koştu İdil. Çıkmadan önce de bana dil çıkarmayı unutmadı tabii.
Eren ilk önce hiçbir şey söylemeden yanıma oturdu ve camdan dışarı baktı, aynı benim gibi. Sonra onu izleyen -gözleri yaşlı- bana döndü. "Geçmiş ols-" kaşlarını çattı birden. "Neden ağladın?"
"Boşver ya," diyerek geçiştirdim onu.
"Neyse ben kalkayım," diyerek ayağa kalktı birden. Son bir kez daha bana baktıktan sonra kapıya doğru ilerleyecekken durdurdum onu. 'Gitme' diyemedim. Onun yerine "Biraz daha yanımda kalsan sorun olur mu senin için?" Diye sordum.
"Kalamam Erva," dedi kapıya bakarak. "Birini bekliyorum..."
Boğazım acımaya başladı. "Kimi?" Diye sordum zar zor çıkan sesimle. Kendimi vereceği cevaba hazır hissetmeden "Anonimi," diye mırıldandı.
Anonimi...
Ne?!
Anonimi mi?
Anonim benim ya mal!
"Biraz sonra yapacağım davranıştan belki ömür boyu pişman olacağım fakat değecek..." dedim kısık sesimle.
"Anlamadım bir şey mi dedi-" cümlesini bitirmesine fırsat vermeden kolundan çekip sıkıca sarıldım ona. Gözlerimden yaşlar firar etmeye başladı yeniden...
"Erva neler oluyor?" Dedi haklı olarak. Cevap vermedim, veremedim. Elleri yavaş yavaş sırtıma yerleşti ve derin bir nefes aldı. "B-bu koku çok tanıdık..." diye mırıldandı.
Daha farkedememişti...
Benim anonim olduğumu hala anlamamıştı...
"Eren..." dedim ağlamaya devam ederken. "B-ben anonimim!" Ardından biraz durdum cümlemi toparlamak için...
"Senin anonimin..."Çok kötüyüm nihahaaa😈
Oylar gelsin bakalım ndndndnd
Bakalım diğer bölümlerde neler olacak ha?
Yorumlarda düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın😆🤗
See youuu🖑💟