20. Bölüm

4K 208 0
                                    

Parmakları tuşlar üzerinde hızla uçuşurken Layla ani bir bulatıyla iki büklüm oldu. Derin derin nefesler alarak kendini sakinleştirmeyi denedi. Bu aralar çok sık yaşamaya başlamıştı. Çekmecesinde hazır tuttuğu tuzlu krakerlerden bir tane alarak yavaşça kemirmeye başladı. Biraz olsun hafifletiyordu bulantılarını. Yaklaşık iki haftadır sürekli böyle oluyordu. Hiç hazırlıksız olduğu bir anda birden ortaya çıkıyordu. Muhtemelen zehirlenmişti. Yemeklerin tadı ve kokusu da bir acayipti. Eskiden çok sevdiği fırında rostonun kokusu artık tiksinç geliyordu. İştahı da oldukça kapalıydı. Rory'ye belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. Hastanede olduğu dönem yeterince üzülmüştü zaten. Boş yere onu yeniden üzmek istemiyordu. 

     İlk zamanlar ilaçların geç ortaya çıkan yan etkileri olduğunu düşünmüştü. Ancak bunların hepsi hastaneden beri kullandığı ilaçlardı. Etkilerinin bir aydan uzun bir süre sonra ortaya çıkması pek de akla yakın değildi. Zehirlenmiş olsa bu kadar zamanda yediği her neyse vücudu ondan kurtulmuş olurdu. Bulantıların gittikçe sıklaşıp şiddetlenmesi de anlamsız olurdu. Acaba hastalığı daha ciddi bir şey miydi? İnternetten belirtileri mide bulantısı olan hastalıklara bakmıştı ancak vücudu başka hiçbir belirtiyi göstermiyordu. 

     Aslında şüphelendiği şey başkaydı. Yine de o olamazdı. Rory bu konuda oldukça dikkatliydi. Her ne kadar bazen bunu umursamasalar da bir iki seferde hamile kalamazdı, değil mi? Üç gündür bu şüphesini Rory'ye açıp açmamak konusunda karar vermeye çalışıyordu. Onun bir bebek istediğini sanmıyordu. Başka türlü neden korunmaya bu kadar önem versindi ki? 

      Ne yapacağından emin değildi. Bu düşüncesi sadece bir şüpheydi şimdilik. Aptalca bir his yüzünden sevdiği adamın canını sıkmak istemiyordu ama kendini bunu düşünmekten alamıyordu. 

      Saate baktı. Öğle paydosuna birkaç dakika vardı. Eğer şimdi çıkarsa eczaneye kapanmadan yetişebilirdi. Patronları George ve Edwin'in ofislerinin kapısına ufak bir bakış attı. Bir iki dakikalık kaytarmaya bir şey diyeceklerini sanmıyordu. Ani bir kararla çantasını alarak ayağa kalktı. Hızlı kalkmış olmalıydı ki başı dönmeye başladı. Elleriyle sıkıca masaya tutunarak dünyanın normale dönmesini bekledi. Heyecanlı ama yavaş adımlarla ofisten çıkarak eczanenin yolunu tuttu. 

    Dili damağı kuruyor, elleri terliyordu. Peki neden? Neden bu kadar heyecanlanmıştı ki şimdi? Alttarafı bir testti. Negatif çıkarsa zaten sorun yoktu. Pozitif çıkarsa da... Her neyse, bunu o zaman düşünürdü. 

     Eczane ufak ama şık bir dekorasyona sahipti. Arka tarafta ilaçların dizili olduğu dolaplar bile atmosfere uyum sağlamıştı. İçeriye daha çok kırmızı, siyah ve beyaz renkleri hakimdi. Bu da ortamı sıkıcı hastane havasından çıkarmıştı. Eczacı da orta yaşlı, başının üst tarafı kelleşmeye başlamış sevimli yüzlü ve tombik bir adamdı. Önlüğü yoktu üstünde. Belli ki o da yemeğe gitmeye hazırlanıyordu. Layla adama bakarak özür diler gibi gülümsedi. 

"Affedersiniz, ben şu..." Bir an duraksadı. "hamilelik teslerinden almak istiyordum." dedi kısık bir tonda. Yüzünün düşündüğü kadar kızarmamış olduğunu ummaktan başka çaresi yoktu. 

Eczacı babacan bir bakışla onu süzdükten sonra istediği paketi uzattı. Layla ücretini ödedikten sonra aldığ testi çantasına attı. Kolunun altına sıkı sıkı sıkıştırdığı çantasını kavradı ve başını eğerek hızlı adımlarla ofise gitmeye başladı. Nedenini bilmediği bir şekilde çantasında çok gizli bir şey taşıyormuş gibi hissediyordu. Oysa ki bunu yapan bir çok kadın vardı. 

      Ofise girdiğinde heycan her tarafını sarmıştı. Testi alarak çantasını rastgele masanın üzerine bıraktı ve lavabonun yolunu tuttu. Bu saatte herkes dışarıda yemekte olduğu için lavabo bomboştu. Paketi açarak hızla talimatlara göz gezdirdi. Bunları dikkatlice uyguladıktan sonra çubuğu bir köşeye koyarak beklemeye başladı. İçindeki korkuyla karışık bir heyecan vardı. Olasılıkları aklında büyütmek yerine ezberleyene kadar prospektüsü defalarca okudu. Çubuk durduğu yerde bakışlarını çekiyordu. Ama ona bakmayacaktı. Bekleme süresi dolana kadar bakmamaya kararlıydı. 

     Zaman geçmek bilmiyordu bir türlü. Ufak kağıdı okumaktan midesı bulanmıştı artık. Gerçi bu heyecanından oluyor olabilirdi. Ne olursa olsun şu an kusmanın pek de sırası değildi. Çuuğu orada bıraktı ve ofisine giderek bir kraker daha kemirmeye başladı. Midesini yatıştıracağı gibi heyecanına da iyi gelmesini umuyordu 

     Krakerini bitirip saatine baktı. Zaman dolmuştu. Bir an tereddüt etti. Derin bir nefes aldı. Her şey bir şekilde yoluna girecekti. Ne kadar sakin olmak istese de uzun adımlarla lavaboya gitti. Çubuğu eline alarak gözlerini sıkıca yumdu. Ne istediğini düşündü. İkisinden de emin değildi. Bakalım Tanrı ne diyordu bu duruma. 

     Gözlerini açtığında iki kırmızı çizgi ona gülümsüyordu. Bu anlamından emin olamadığı hem şeytani hem de meleksi bir gülümsemeydi. Şaşkınlıkla çubuğun elinden düştüğünü fark etti. Elleri karnına gitmişti. Hamileydi. Bir bebeği olacaktı. Rory'nin bebeği... Bebekleri... Anne olacaktı. En büyük korkusu ve arzusu gerçek olmuştu. Şimdi ne olacaktı? Bunu Rory'den saklayamazdı. Ona söylemek zorundaydı. Bu akşam söyleyebileceğini düşündü. Aklında bir plan oluşmaya başlamıştı bile. Ona güzel bir akşam yemeği hazırlayacaktı. Sonra birlikte harika bir gece daha geçireceklerdi. Doymuş bedenleri kucak kucağa uzanırken Layla ona söyleyecekti. 

    Bunu yapmak istiyorsa acele etmeli ve buradaki işlerini bitirmeliydi. Patronları işini bitirdiği sürece erken çıkmasına bir şey demezlerdi. Zaten bugün yapacak pek bir şey yoktu. Yüzünde bir gülümsemele masasına oturdu ve akşam olacakların düşüncesiyle hızla işlerini tamamlamaya başladı. 

***

      Diğer tarafta Rory pek de iyi zaman geçirmiyordu. Tony aklını tamamen bulandırmıştı. 

'O zaten her gece koynunda.'

Kelimeler sinsi bir yılan gibi zihnini zehirliyor, köstebek misali her yerden çıkıyordu. Dediği imkansızdı. Soygunun yapıldığı gün Layla çalışıyordu. Bankanın şifrelerini kıran internet bağlantısının erişim noktası o gün bastıkları depoydu. O gün Layla''nın depoda olmasına imkan yoktu.Yine de mümkündü. Özellikle de o sıralar yeni tanıştıkları düşünülürse. 

    Bir dakika, o gün Tony'nin baş adamıyla buluştuğunu söylemişti kız. Rory'nin içi birdn buz kesti. Layla sadece aralarında geçen konuşmayı anlatmıştı. Bir yere gittiklerinden bahsetmemişti. Pekala unutmuş da olabilirdi. Derinlemesine düşünecek olursa şifreyi kırmak için bir yere gitmesine gerek yoktu. Taşınabilir modemler aracılığıyla kırılmış olabilirdi. Soygun işlemi ise depoda başka biri tarafından olmuştu. 

      Sinir ve hayal kırıklığıyla başını ellerinin arasına aldı. Gün nasıl bu kadar iğrenç olmuştu. Daha bir kaç saat önce Layla'yı öpmüş ve işe bırakmıştı. O zamandan bu zamana olan değişiklik inanılacak gibi değildi. Tony haklı olabilir miydi? Gerçekte Layla mı kırmıştı sistemi? Bilmiyordu. Ona sorabilirdi. Ancak bu kadar cesur değildi. İçindeki şüphe hiç azalmıyordu. Ona -artık- güvenebileceğini biliyordu ama o zaman? Daha doğru dürüst birbirlerini tanımıyorlardı bile. Kırılacak bu şifrenin kendiyle bağlantıs olmadığı için yapmış olabilirdi. Diğer yandan Tony onu korkutmuş da olabilirdi. 

     Şu anda Tony'nin o ince beyaz boynunu tek hamlede kırmamak için dişlerini sıkıyordu. Çenesi ağrımaya başlamıştı ama bunun farkında bile değildi. Kasları öyle bir geilmişti ki Noah koluna dokununca yerinden zıpladı. 

"Vakit geldi, bu işten uzak dur." Nefret etse de yapacak başka bir şeyi yoktu. Haklıydı. Uzak kalmalıydı bu olaydan. Noah birazdan Layla'yı sorgulamak için buraya getirecekti. Arayıp haber vermek isterdi ama nedense eli telefona gitmiyordu. Onun o tatlı sesini duyarsa kontrolünü kaybedeceğini çok iyi biliyordu. Bunu yapamazdı. Kendini sınayacak ve bunu başaracaktı. 

OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin