24. Bölüm

4.2K 238 4
                                    

    Kararsızlık... Bazen beyni öyle bir kemirirdi ki nefes bile alamazdınız. Rory'nin pençesine düştüğü durum da böyleydi. O lanet telefonu aldığından beri ne yapacağını bilemiyordu. Hemşire Poppy aradığından beri neredeyse on sekiz saat geçmişti. Bir dakika bile olsa uyku için yalvaran bedenine uyku girmemişti. Alı sürekli hastanedeydi. 

     Acaba o kadın gerçekten Layla mıydı? Olamazdı. Layla hamile değildi. Her ne kadar geçen süre hamile kalıp çocuk doğurmaya yetecek kadar olsa da onun tanıdığı Layla asla bir erkeğin kucağına atlamazdı. Bu fikirden ne kadar nefret ettiğini iyi biliyordu. Tiksindiği annesi gibi olmak en büyük korkusuydu. Yumruklarını sıkarak birinin ona tecavüz edebileceğini düşündü. O çok güzel bir kadındı. Erkeklerin ilgisini çekmemesi mümkün değildi. Ne kadar güçlü gibi görünmek istese de gözünü karartmış bir erkek karşısında çaresizdi. Lanet olsun! Kızın o muhteşem bedenine dokunan her erkeğin başını gövdesinden dişleriyle ayırabilirdi. 

     Bebeğin kendisinden olduğunu hiç sanmıyordu. Bu konuya özellikle dikkat etmişti. Evet, bir veya iki kez unuttuğu olmuştu. Hadi ama, hamile kalmak bu kadar kolay olmamalıydı! Olabilir miydi? 

     Homurdanarak yüzüne bastırdığı yatığı kaldırdı. Hala yatakta uzanıyordu ama uyku ona çok uzaktı. Düşüncelerini susturmak için yüzünü yastıkla kapatmıştı ama yastığı bile Layla gibi kokuyordu. Evindeki her şey onu hatırlatıyordu. Yatağı, odası yastığı, mutfağı... Kızın düzgünce katlanmış kıyafetleri dolapta aynen bıraktığı gibi duruyordu. Üzerlerine sinmiş kadınsı kokuyu hala muhafaza ediyorlardı. Rory yatarken onlara sarılmadan uyuyamıyordu. Bir çeşit terapi olmuştu. Kızın varlığına ihtiyacı vardı. Onun sıcaklığına ihtiyacı vardı. Narin kollarını bedenine dolamasına, başını mutlulukla göğsüne yaslanmasına ihtiyacı vardı. 

       İçindeki şüpheleri yatıştırmadan rahat etmeyecekti. İç çekerek yataktan kalktı. Altındaki eşofmanı çıkararak rahat bir kot pantolon giydi. Üstü çıplak olduğu için ince bir kazak geçirmesi yetmişti. Cüzdanını ve arabasının anahtarını alarak evden çıktı. Cekete ihtiyacı yoktu. Silahını bilerek almamıştı. Ne olacağı hiç umurunda değildi. Biri çekip vursa ölümü mutlulukla karşılardı. Son aylarda yürüyen bir ceset gibiydi zaten. Bir şeyin değişeceğini sanmıyordu. 

      Giderken yol üstündei ufak bir çiçekçiden bir buke saflık ve masumiyetin simgesi beyaz lale almayı ihmal etmedi. O kadın Layla olmasa bile sonuçta bir bebek doğurmuştu. Küçük yavru tertemizdi. Hem 'pardon, sanırım siz benim çok sevip bir sersem gibi kaybettiğim aşkımsınız galiba' diyecek hali yoktu. Çiçek en azından bir bahane olurdu. Hiç olmazsa yanlış odaya girmiş gibi yapar, çiçeği bırakır çıkardı. Omuz silkeek yoluna devam etti. 

      Hastanenin otomatik kapısından geçerken içine bir ağırlık oturdu. Heyecandan ağzı kuruyor, ellerini birbirine sürtme ihtiyacı duyuyordu. Bu da onu sinirli bir ruh haline sokuyordu. Ayaklarını sürüyerek danışmaya gitti. Hemşire telefonla konuşuyordu. Onun konuşmasını bitimeini beklerken etrafına bakınıp hastaneyi incelemeye başladı. Devlet hastanesi olmasına rağmen geniş, ferah ve en önemlisi temizdi. Yerler bembeyazdı ve  tek bir saç yada toz tanesi yoktu. İçeriyi aydınlatan floresan ışık çoğu hastanenin aksine gözü rahatsız edip insanlarda boş yere baş ağrısına neden olmuyordu. Her zamanki gibi içerisi insan kaynıyordu. Kimi tekerlekli sandayleli, kimi koltuk değnekli bir sürü insan ordan oraya koşturuyorlardı. Uğultu bir an olsun kesilmiyordu. 

     Rory hastanelerden nefret ederdi. Ona her zaman ölümü ve acıyı hatırlatırdı. Gerçi şu sıralar pek de umurunda değildi. Aklı düşünceleriyle öyle doluydu ki köşeden kaçamak bakışlarla onu süzen sahte kızılın farkına bile varmıyordu. Zihni tek bir kıza odaklanmıştı. Gerisine gözü görmüyordu. Neyse ki danışman hemşirenin konuşması kısa sürdü ve Rory'yi düşüncelerinde boğulmaktan kurtardı. 

OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin