8. Bölüm

6.5K 267 0
                                    

     Layla'nın morali bozulmuş ve başı ağrımaya başlamıştı. Bugün Rory onu çalışması için başka bir yere getirmişti. Halbuki bugün halletmesi gereken çok önemli bir işi vardı. Ne yapıp edip buradan kurtulmalıydı. Ancak patronu çok inatçı çıkmıştı. Geldiğinden beri 'kazara' üç tabak, iki bira kupası, bir sürahi ve bir de tablo kırmıştı. Buna karşın kadının tek söylediği bunların parasının maaşından kesilecek olmasıydı. Lanet olası maaş umurunda bile değildi. Layla iki hayatı da elinde tutuyordu ve başlarına sardığı beladan uzak durabilmek için bir şeyler yapması şarttı. 

"Öğle paydosu millet!" deyince mutluluktan ağlayacak gibi olmuştu. 

Ücra bir köşeye saklanmış Bobby'nin gelmesini beklerken ise sıkıntıdan ağlayacaktı. Boston'ın en bilinmeyen, varoş çöplüklerinden birindeydi şimdi. Yaralı Tony'nin baş adamı Bobby'nin gelmesini bekliyordu. Böylece Tony'nin aradığı bilgiyi ona verebilir ve kendi hayatını kurtarabilirdi. Sıra Rory'ninkini korumadaydı. Acilen odaklanması gerekiyordu. 

"Ohooo, bu taş sen misin, bücür?" 

"Cehenneme git, Bobby." Layla arkasını dönmeye gerek duymaksızın gelenin kim olduğunu anlamış ve cevabı yapıştırmıştı. 

"Kedi yavrusunun pençeleri de varmış." 

"Buraya benimle laf dalaşına gimek için geldiysen seni geldiğin lağım çukuruna sokabilirim." Bobby ellerini kaldırdı. Bu kıza bulaşmaması gerektiğini uzun zaman önce ağır bir bedelle öğrenmişti. Yüz ifadesi ciddileşti.

"Aradığın şeyi bulabildin mi?" Kızın yüzüne yamuk bir sırıtış yerleşti.

"Beni fazla küçümsüyorsun. Yaralı Tony'ye de ki, aradığım kanıtı buldum, ilk ağızdan. Adamı bir kaç güne kadar teslim edeceğim." Bobby başını salladı. 

"Başka bir şey var mı?" 

"Hayır. Sadece sabırlı olsun. Etrafı oldukça iyi korunuyor. Kendi ellerimle getireceğim adamımızı. İşime karışmayın."

"İşte benim tanıdığım Layla. Adam seni iyi becermiş anlaşılan." Layla arkasını dönüp yürümeye başladı.

"Eğer baban da anneni onun kadar iyi becerseydi senin gibi bir üretim hatası meydana gelmeyecekti."   

***

     Öğleden sonra Layla'nın hatırlayamayacağı kadar hızlı geçti. Endişeden dudaklarını yemiş, patronuyla biraz daha laf dalaşına girmiş ve Rory'nin geleceği ana kadar dakikaları saymıştı. Genç adamı gördüğünde kucağına atlamaması işten bile değildi. Kapıda kumral başını ve yakışıklı yüzünü gördüğü an üzerindeki önlüğü fırlatmış ve koşarak kucağına atlamıştı. Rory hazırlıksız yakalandığı için başta dengesini kaybetse de sonradan toparlamış ve gülmeye başlamıştı. Layla burnunu omzuyla boynu arasına gömmüş cezbedici parfümünün altında onun ağız sulandıran erkeksi kokusunu aabiliyordu. Gözlerini kapatarak doyasıya içine çekti. Bu işten sıyrılsalar bile büyük ihtimalle Rory onu bir daha görmek istemeyecekti. Bunda sonuna kadar da haklıydı. Layla kendine lanet okumadan duramıyordu. Keşke hiç kaçmasaydı. Keşke o bankta uyumaya karar vermeseydi. Ama geleceğini belirleyen bu ufak kararlardı. Ve şimdi de karşılıklarını alacaklardı. İçindeki Pollyanna 'Bir de şöyle düşün, belki o zaman onunla hiç tanışmayacaktın.' diye fısıldıyordu sürekli. Muhtemelen haklıydı da. Ancak onunla tanışmasaydı genç adam hala güvende olabilirdi. 

"Vay canına, beni bu kadar çok mu özledin?" Rory'nin sözleriyle zihnindeki endişelerden sıyrıldı. 'Ah bir bilsen,' diye düşündü aklında bu gecenin planları oluşurken. Bu gece aralarındaki engellerden büyük çoğunluğunu ortadan kaldıracaktı. Önce ona herşeyi anlatacaktı, daha sonra onu baştan çıkaracaktı. Olacakların düşüncesiyle midesi kasıldı. Belki de Rory geçmişini öğrenince onu istemeyecekti. Belki de ona acıyacak veya küçük görecekti. Ama Layla kararlıydı. Artık ondan bir şey saklamak istemiyordu. 

      Rory'nin kokusu burun deliklerinden içine sızarak tüm vücuduna yayılırken tadının nasıl olacağını düşünmekten alamıyordu kendini. Dudaklarını boynuna dayadı; tam şah damarının üzerine. Hızlanan nabzını dudaklarında hissetmek harikaydı. Önce minik öpücükler kondurmaya başladı. Sonra dilini çıkararak pürüzsüz, erkeksi teninde gezdirmeye başladı. Tadı da aynen kokusu gibi içini titretmişti. Dili tenine değdiği an tutunduğu sırt kaslarının çelik gibi setleştiğini hissetti. Kalçasından on destekleyen kolları bile kaskatı oldu. Layla bunları umursamadan onu tatmaya devam etti. Bir yandan da mırıldanıyordu.

"Hem de çok. Sen yokken ağız tadıyla kimseyle kavga edemedim." Başını kaldırdı ve Rory'nin tutkudan irileşmiş koyu altın rengi gözlerinin içine baktı. "Kocakarı bana sürekli bir şeylerin parasını maaşımdan keseceğini söyledi durdu." İyice eğilerek dudaklarına fısıldadı. "Ama ben 'uslu' bir çalışan olarak sadece ona dil çıkardım ve 'cehenneme kadar yolun var' dedim." Ve sonra onu öptü. Derin, duygulu ve sevgi dolu bir öpücüktü bu. Rory öpücüğü veya yaptıkları yüzünden inledi. Belki de her ikisi için birden. Çıkan sesle birlikte öpüşmeleri daha da ısınmış ve ateşi iki bedeni de tutuşturmaya başlamıştı. Son bir öpücükten sonra Rory öpüşmeyi sonlandırdı. Layla şaşkınca gözlerini kırpıştırdı. Göz bebekleri irileşmiş ve renkleri maviden laciverte dönmüştü. 

"Bu da neydi böyle?" diye sordu Rory. Sonra gözlerini kıstı. "Kaç tane tabak kırdın bugün?" Layla gözlerini masumca kocaman açtı. 

"Üç tabak," Rory gözlerini kapattı. "iki bira kupası, bir sürahi ve..." Rory şokla ona bakıyordu. 

"Ve ne?" Kız dudaklarını büktü. 

"Bir de tablo." Rory kızı kucağından indirdi. Bir yandan da başını iki yana sallıyordu. 

"Tanrı aşkına, ben seninle ne yapacağım?" diye mırıldandı. Sesini yükselterek "Buradan da kovumadığın için kendini şanslı saymalısın." Layla, kendisine kızdığı için suratını astı. "Yine de, kovulmadığına göre bunu kutlamalıyız." Kız havaya sıçrayarak ellerini çırpınca Rory gülmeden edemedi. Çocuk gibiydi. Belki de onda en çok sevdiği şey buydu. 

OyunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin