10. Bölüm

3.6K 245 3
                                    

     Diana yeni güne gözlerini büyük bir mutlulukla açtı. Dünkü havanın aksine güneş pırıl pırıl parlıyordu. Hava sanki Diana'nın ne hissettiğini biliyor, ona göre şekilleniyordu. Ellerini geriye uzatarak huzurla gerildi yatağında . Bacaklarının arası korkunç hassastı. Sızlıyordu. Ama acıtmıyordu. Çok tatlı bir sızıydı. Elini uzatarak dün kollarını dolayarak uyuduğu sıcak, güçlü bedeni aradı. Eline gelen tek şey kırışmış ve soğuk çarşaflardı. Gözlerini kocaman açarak oturur pozisyona geldi. Acaba banyoda mıydı? Hayır, banyosunun kapısı açıktı. 

     Yoksa... Yoksa bütün bunların hepsi bir rüya mıydı? Çırılçıplak yataktan fırladı. Tanrıya şükürler olsun, hepsi gerçekti. Bembeyaz çarşafın üzerindeki küçük pembe leke bunun ispatıydı. Elini kalbine götürerek atışının yavaşlamasını bekledi. O sırada gözüne bir şey çarptı. komidininide tek bir kırmızı gül duruyordu. Henüz tomurcuk halindeydi. Eline alarak onu kokladı. Bir kaç gün içerisinde serpilecek, kokusu o zaman ortaya çıkacaktı esas. 

    Gülün hemen altında bir not vardı. Düzgün, eğik el yazısıyla yazılmış her kelime genç kadının kalbine işliyordu. 

'Güllerin yaşamı tomurcuk olarak başlar. Hayatımın en güzel gecesini seninle geçirdim. Umarım düşüncemi paylaşıyorsundur. Bu gece yine bekle beni, benim güzel, küçük karım. Sevgiler, kocan.'

     Diana'nın içine kocaman bir mutluluk baloncuğu yerleşti. Demek ki o da bunan kendisi kadar zevk almıştı. Kocasını mutlu etmişti. Bunun neden bu kadar önemli olduğunu bilmiyordu. Belki de sadece önemli olması gerektiğine inandığı için böyle düşünüyordu. Her ne ise önemi yoktu. Sonuçta Diana memnundu. Kocası memnundu. Ve üstelik bu akşam tekrar geleceğine söz vermişti. Diana gecenin heyecanıyla dolup taşarak duş almaya gitti. 

     Banyosunu bitirince bir süre aynada çıplak bedenini seyretti. Artık bakire değildi. Vücudunda bunu belli edecek bir şey arıyordu. Ama yoktu. Her zamanki vücuduydu. Sadece göğüslerinde bir iki kızarıklık vardı. Onların nasıl oluştuğunu düşününce yüzüne sıcak bastı. Tanrım, diliyle ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. 

     Sadece üzerinde taşıdığı hava değişmişti. Artık daha kadınsı, daha dişi bir atmosfer yayıyordu etrafına. Aynadan ona gülümseyen yüzü kızarmış kadına gülümsedi. Üzerine kısa bir şort ve ince bir bluz geçirdikten sonra hoplaya zıplaya merdivenlerden inmeye başladı. 

     Tate mutfakta oturmuş kahve içiyor, bir yandan gazete okurken bir yandan da kahvaltı hazırlayan aşçı Bayan Wren'le sohbet ediyordu. Diana'nın geldiğini görünce gazetesini katlayıp bir kenara koydu. Yüzünde endişeli bir bakışla neşeyle onlara doğru gelen patronlarına baktı. Diana onun bakışlarını umursamadan önce Tate'in, sonra Bayan Wren'in yanağına kocaman bir öpücük kondurdu. 

"Günaydın!" diyerek neşeyle şakıdı. Ev sahibesini ilk defa bu kadar mutlu gören Bayan Wren'in dili tutulmuştu. Diana sabahları kalktığında hep asık yüzlü ve ters olurdu. Kendi kendine kıkırdayarak demek ki kocasıyla her şey yolunda diye düşündü. 

"Günaydın, Bayan Avery," diye yanıt verdi. "Balkona geçebilirsiniz, kahvaltı hemen hemen hazır." 

"Peki ama sen de bana Diana diyeceksin bundan sonra. Anlaştık mı?" Bayan Wren ikinci kez şok oldu. Şaşkınlıkla

"Ta... Tamam." diye kekeledi. Tate tek kelime etmemişti. Sadece Diana'nın yüzüne bakıyordu. Genç kadın yanına giderek onu ayağa kaldırdı ve koluna girdi. 

"Hadi ama koca oğlan, asma suratını. Hava bu kadar güzelken neden somurtuyorsun ki?" Tate kıza yandan tuhaf bir bakış attı ama bir şey demedi.

     Balkona çıkınca genç kadının kollarından tutarak onu kimsenin görmeyeceği bir köşeye çekti. Şaşıran Diana buna uymaktan başka bir şey yapamadı. 

"Diana," diye başladı söze. Sesi de yüzü gibi ciddiydi. "dün gece sana çok sert veya baskıcı davranmadı, değil mi? Canını yakmadı veya istemediğin bir şey yapmadı değil mi?" Dün gece kocasının kollarına nasıl atıldığını düşününce genç kadının yüzü kızardı. Onun yaptığı her şey çok hoşuna gitmişti. Daha fazlasını isteyen hep o olmuştu. Ayrıca Tate'in onun için endişelenmesi de çok hoşuna gitmişti. Yüzünü okşayarak onu sakinleştirmeye çalıştı. Kocasının aksine Tate yeni tıraş olmuştu. Yanakları pürüzsüzdü. Bir gecede elini gıdıklayan sert tüylere alışmış olması çok tuhaftı. Pürüzsüz bir tene dokunmak çok garip geliyordu şimdi. 

"Ben iyiyim." dedi yumuşakça. Yüzü kızarıyordu. "Hatta harikayım. Tanrım, bunu bir erkekle konuştuğuma inanamıyorum ama gece harikaydı. Yani, yüzünü hiç görmedim, kim olduğunu bilmiyorum ama... O harikaydı, Tate. Bakire olduğumu biliyordu ve bana hep çok yumuşak davrandı. Onu zorlayan bendim. Verebileceği her şeyi istedim. Sanırım biraz aç gözlüyüm. O kadar mükemmeldi ki... Benim için endişelenme. İyi olacağım." Tate'in dudağının kenarına ufak bir öpücük daha kondurduktan sonra geçip masaya oturdu. 

    Tate bir süre daha ona arkası dönük kaldı. Yüzündeki şeytani sırıtışı veya gözlerindeki aç bakışı görmesini istemiyordu. Kendini toplar toplamaz masada Diana'ya katıldı ve birlikte huzur dolu bir kahvaltı ettiler. 

***

    Diana tüm gün hiçbir şey yapmadan akşamı heyecanla bekledi. Bu hafta tatildi. Kocasının sağladığı maddi destekle kapatılan fabrikalarından yine dumanlar tütmeye başlamış, çıkarılan bütün işçiler ve daha fazlası yeniden iş başı yapmıştı. Holdingde her şey rayında ilerliyordu. Asistanı Bay Mason her gün arayıp ona rapor veriyordu. 

     Hiçbir şey yapmadan öylece evde oturmak insanı sıkıyordu. Boş zamanın hayailini kuran Diana bile boş geçen bir kaç saatin ardından sıkılmıştı. Ofiste su gibi geçen saatler burada geçmek bilmiyordu. Bayan Liz'den gülü için ufak bir vazo istemiş, güzelve su doldurup içine yerleştirdikten sonra güzelce komidininde onu bulduğu yere yerleştirdi. Yeniden aşağı inip evdeki çalışanlarıyla muhbbet etti. Bol bol Tate'e sataştı. Bir şekilde vakit geçirmeyi başardı.

     Sonunda heyecanla beklediği saat gelmişti. Yine odasında volta atıyordu. Kocası için hazırdı. Bu sefer üzerinde kıpkırmızı, neredeyse her yerini açıkta bırakan bir büstiyer ve dantelli bir iç çamaşırı vardı. Sabahtan beri sabırsızlıkla bu anı beklemişti. Bu sefer karanlığa veya herkesi odaya kapatmasına aldırmıyordu. Yoksa herzaman kınadığı o zevk düşkünü kadınlardan birine mi dönüşüyordu? Hayır, Diana'nın yaptığında bir yanlış yoktu. O kocasını bekliyordu. 

     Beline sarılan kocaman, güçlü kolları hissettiğinde şaşkınlık ve heyecanla ürperdi. Yine sessizce içeri girmişti. O kocaman bedeniyle bunu nasıl başarıyordu? Bu da onun yüzlerce meşhur sırrından biri olmalıydı. 

     Yumuşak ingiliz aksanını duyunca aklındaki tüm düşünceler uçtu. Tanrım, hatırladığından bile güzeldi konuşması. Diana'nın tüm vücudu tutukuyla ürperdi. 

"Beni özledin mi, karıcığım?" Ve sonra dudaklarını esir aldı. 

Aşk OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin