Diana'nın parmak uçları göğsüne başını yaslamış Adrian'ın saçlarını tembelce onu okşuyordu. Doymuş bedeni tatlı tatlı sızlıyordu. Tate'le yaşadığı tartışmayı unutmuştu. Evet, hala ondan çok hoşlanıyordu ama Adrian ayrıydı. O kocasıydı. Tate ise yasak elmaydı. Onu görebilir, dokunabilir ama tadına bakamazdı. Bunu çok istediğini kendine itiraf edecek kadar dürüsttü. Ama yapacak cesarete sahip değildi.
Diğer mevzuyu unutmuş da değildi. Birazdan söylemeyi planlıyordu. Tabii eğer dikkatini o kadar toplayabilirse. Az önce yaşananların rehavetini hala atabilmiş değildi ama belli ki böyle düşünen sadece oydu. Adrian ağzının dibinde duran göğüs ucuyla oynarken halinden çok memnun gibiydi. Kaslı bedeni gevşemişti. Dişleri göğsünü hafifçe ısırınca genç kadın kıkırdadı.
"Adrian?" dedi yumuşak bir sesle.
"Hmm?" Hala göğsüyle oynuyordu. Bu sefer elleri de oyuna dahil olmuştu. Göbeğinden aşağı yavaşça ilerlerken Diana'nın içini titretiyordu.
"Sırnaşma lütfen. Seninle bir şey konuşmak istiyorum."
"Bu önemli mi?" Aksanlı sesi masum bir şeytanlıkla doluydu.
"Evet, hem d... Ahh!" Elleri yine o noktayı bulmuş, sihirli dokunuşlarıyla tüm dikkatini başka bir yöne çekmeyi başarmıştı. Diana omuz silkerek 'birazdan söylerim' diye düşündü ve kocasının dudaklarına yumuldu. İkinci etap başlıyordu.
***
Diana mutluydu. Söylemek istediği şeyi söyleyememişti. Adrian tüm gece dikkatini başka bir şey üzerinde yoğunlaştırmasın neden olmuş, düşünmesine bile izin vermemişti. Her şeye rağmen mutluydu. Huzurla yatağında döndü. Yine soğuk çarşaflara sarılacağını düşünmüştü. Eline gelen sıcak, sert ten üzerine bir an dondu. Odasına kimse girmiş olamazdı. Bu kocası mıydı? Yanında yatan adam Adrian olabilir miydi?
Kalbi son sürat atıyordu. Gözleri hala kapalıydı. Aylardır onunla deliler gibi aşkla sevişen, onu sevdiğini söyleyen adam hemen yanındaydı. Peki nasıl görünüyordu. Bu umurunda bile değildi. Neden birden bire kendini göstermeye karar vermişti? Diana buna hazır mıydı? En önemlisi onu Tate'le kıyaslayacak mıydı? Bilmiyordu. Lanet olsun, bir yanı çılgınlar gibi onu görmek isterken diğeri bunun sonuçlarından ölesiye korkuyordu.
Kendine gel kızım! Ne olursa olsun o hala senin kocan!
"Günaydın, karıcığım." dedi yumuşak bir ses. Yeni uyanmış gibi boğuk ve kalın bir tona sahipti. Ama etkileyici olduğu su götürmezdi. Ve Diana bu sesi tanıyordu.
"Tate!" diye haykırarak doğruldu. Bir yandan da üzerindeki örtüyle çıplaklığını örtmeye çalışıyordu. Yüzününü öfke ve utançla yandığını bilmek için dahi olmaya gerek yoktu. "Burada ne arıyorsun?"
Tate ise sadece güldü. Hafif, anlayışlı bir sesti. O anda Diana bir şeyi fark etti.
"Az önce bana karıcığım mı dedin sen?" Sesinden kafasının ne kadar karışık olduğu anlaşılıyordu.
"Evet, benim sevgili güzeller güzeli karıcığım." Bu aksan... Diana yanlış duyuyor olmalıydı. Muhtemelen rüya görüyordu. Tate ve Adrian'ı o kadar çok düşünüyordu ki en sonunda bilinç altı ona böyle bir oyun oynamaya karar vermişti. Bu yaşadıklarının başka bir anlamı olamazdı. Gözlerini sımsıkı kapadı. Bir yandan da kendi kendine mırıldanıyordu.
"Bütün bunlar bir rüya. Ona kadar sayacağım ve yine yatağımda, tek başıma uyanacağım. Tate sevdiğim adam ve şoförüm, Adrian ise aşık olduğum adam ve kocam. İkisi farklı kişiler. Hepsi aptalca bir rüya." Derin bir nefes aldı ve saymaya başladı. "Bir... İki..."
"Bu gerçekten işe yarıyor mu?" Aksanlı ses meraklıydı. Diana umursamadı.
"Dört... Beş..."
"Hımm... Bir de bunu deneyelim o zaman."
"Sekiz... Dok-" Daha devam edemedi. Dudaklarına kapanan ateşli ve ısrarcı dudaklar yüzünden susmak zorunda kalmıştı. Gözleri kapalı olduğu için zihni onu hemen geceye sürüklemişti. Adrian'ın kolarında kıvranıyordu yine. Ama öpüşü gerçekti. Dudaklarına dokunana dudakların sahibi Adrian'dı. Hayır, Tate'ti. Gerçekten o kimdi?
Öfke ve aldatılmışlık hissi ile gözleri doldu. Ama ağlamayacakı. Ona bu zevki tattırmayacaktı. Kendisiyle yeterince dalga geçmiş olmalıydı. Daha kocasıyla tanışmadan önce kendini kollarına atmıştı. Ama onu reddettmişti. Akşam yine onun olacağını bile bile Diana'ı reddetmişti. Tate'in dudaklarını sertçe ısırarak üstünden çekilmesini sağladı. Ağzına gelen tuzlu, demirimsi kanın tadı biraz olsun kendini toparlamasına yardım etmişti.
"O sendin." dedi fısıltıyla. "Adrian ve Tate. İkiniz de aynı kişiydiniz. Bana yalan söyledin."
"Ne?! Hayır!" Sesi şaşkındı. Aksanını kullanmaktan vazgeçmişti. Diana buna dikkat edemeyecek kadar kendi üzüntüsüne gömülmüştü.
"O holdingin büyük patronu sendin. Adı devlet sırrından daha iyi kornunan adam... Beni aldattın."
"Seni hiçbir zaman ald..."
"KES SESİNİ!" Çarşafı ince bedenine dolayarak yataktan kalktı ve ondan uzaklaştı. Aşık olduğu o yalancı, sahte yüze bakmak istemiyordu. Göz yaşları gözünü yakıyordu. "Yapacağını yaptın zaten! Senin yüzünden yeterince acı çektim. Senden nefret ediyorum. Adının Tate mi yoksa Adrian mı olduğu umurumda değil. Her ikinizden de nefret ediyorum! Bir daha asla ama asla karşıma çıkma. Boşanma davasını en yakın zamanda başlatacağıma emin olabilirsin. Şirketimden de defolmanı istiyorum. Paranı en yakın zamanda alabileceğinden emin olabilirsin." Sesindeki buz hissi kendini bile ürpertmişti ama farkında değildi. Yüzüne bakmayı reddederek koşarak banyoya daldı ve kapısını güzelce kilitledi. Artık göz yaşlarını serbest bırakabilirdi.
Tate'in kapıyı yumruklayıp ona bir şeyler anlatmak istediğini duyuyordu ama ne dediğini anlamıyordu. Kendi kalp atışları ve derin hıçkırıklarının sesi onun ne dediğini anlamayı imkansız kılıyordu. Zaten anlamak istemiyordu. Söyleyeceği bir yalana daha ihtiyacı yoktu. Belki de yine onu aldatmayı deneyecekti. Buna katlanmak zorunda değildi.
Üzerindeki çarşafı yere bıraktı ve bedenini soğuk suyun altına soktu. Akan suyun sesi Tate'in sesini tamamen engellemişti. Bir tür ses perdesi olarak kullanıyordu duşu. Belki hıçkırıklarının duyulmasını da engellerdi. Onun için ağladığını bilmesini istemiyordu. Bu zevki ona bırakmayacaktı.
Duşta ne kadar kaldı bilmiyordu. Göz yaşları tükenene kadar ağladı. Ta ki yorgunluktan baygın düşene kadar...